Pastör Andrew Brunson, Enflasyonla Topyekun Mücadele Programı ile tutarlı bir adım olarak, serbest bırakıldı. Türkiye ile ABD arasındaki çok boyutlu pazarlıklar nedeniyle, ev hapsine son verilese bile, kimi sorunlarda anlaşma sağlanmadan yurtdışına çıkışına izin verilmeyeceği söylentileri vardı. Anlaşılan ekonomik sorunlar her şeyin önüne geçti, rahip memleketine döndü.
Her iki sürecin iç içe olması bir yana, aralarında belirgin benzerlikler de var. Brunson’a yöneltilen suçlamaların zayıflığı, ne idüğü belirsiz tanıkların ciddiye alınması, bu tür bir davanın uluslararası kamuoyunda yaratacağı tepkiler üzerinde durulmadı. Suçlamaları ve tutukluluk halini kararlı bir şekilde sürdürerek pazarlıklarda avantaj sağlanacağına inanıldı ama olmadı. Siyasi konularda bir kazanç sağlandığına dair bir işaret yok. Ekonomide ise döviz kurunun ve enflasyonun biraz daha yükselmesine yol açıldığı görülüyor.
Enflasyon konusunda da buna benzer bir süreç yaşadık. Yüksek faizin enflasyona sebep olduğuna dair tezler, inşaatla büyümenin sonsuza kadar sürebileceğine ilişkin derin inanç, yurt dışından sağlanan kaynakların sağlamlığına olan güven, hiç sarsılmadan sürdü. Ekonomi politikalarının değiştirilmesi önerileri düşmanlık gibi algılandı. Sonuç ortada, enflasyon oranı eylül ayında yüzde 24,5 oldu.
Ekonomi yönetimi, mevcut politikalarla devam edilemeyeceğini ancak bundan sonra kabul etti. Bu zamana kadar yapılanlar varlık barışı, imar affı, bedelli askerlik, vatandaşlık hakkı verme gibi yollarla kaynak bulmaya çalışmaktan ibaretti. İnşaatlardan, prestij projelerinden, kamu özel işbirliği gibi kaynak aktarma yöntemlerinden vazgeçmeye niyetleri yoktu. Bu politikaların yürütülemeyeceğini nihayet fark ettiler ve apar topar bir program hazırladılar. Enflasyonla Topyekun Mücadele Programı adıyla duyurdular.
Brunson konusunda, Türkiye’de hukuk devletinin tesisi, yargı bağımsızlığı, devletin İslam dışındaki dinlere yaklaşımı, hakim ve savcıların kalitesi gibi sorunları hiç gündeme getirmeden, serbest bırakarak sorunu çözmek denendi. Enflasyon konusunda da, tıpkı Brunson konusunda olduğu gibi, Türkiye ekonomisinin neden böyle bir duruma düştüğü kurcalanmadan, enflasyonu düşük gösterme, fiyatları bir süre indirme, nefes aldırma yollarına gidildi. Enflasyonla Topyekun Mücadele Programı budur.
Hazine ve Maliye Bakanı, tüm firmalarımızın asgari yüzde 10 indirim yapması konusunda karara vardıklarını açıkladı. Gerçekten de indirim yapmayı kabul eden firma sayısı çığ gibi arttı, birkaç gün içinde 500’ü aştı. Bunların içinde mobilyacılar, konut inşaatçıları, otobüs firmaları, oteller, restoranlar vardı.
Tarım ve Orman Bakanı zincir marketlerin fiyat endeksinde yer alan 50 üründe iki ay boyunca yüzde 10 indirim yapacağını duyurdu. Bu arada Et ve Süt Kurumunun ürünlerinde yüzde 10 indirim yapacağını, Toprak Mahsulleri Ofisinin de pirinç fiyatını daha çok düşüreceğini ilan etti.
Hazine ve Maliye Bakanı 1 Ağustostan itibaren geçerli olmak üzere, daha önceden kullandırılmış olan kredilerin faizlerinin yüzde 10 indirileceğini açıkladı.
Bu arada, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olduğu için görece özerk olduğu varsayılan Türkiye Bankalar Birliği de, bankalara ve diğer finansal kuruluşlara toplam nakit kredi borcu 15 milyon TL’nin altında olan işletmelerin borçlarının, 6 ayı ödemesiz olmak üzere 24 aylık vade ile yapılandırılmasını, bankalara tavsiye etti.
Kamuda tasarruf gerekliliği gibi alışılmış ve yuvarlak laflar sonunda netleşti ve en yetkili ağızlardan, yeni yatırımlar yapılmayacağı, büyük projelerin durdurulacağı, başlamış projelerden çok ilerlemiş olmayanlara da devam edilmeyeceği açıklandı.
Program Türkiye ekonomisinin sorunlarını çözmek için büyük bir adım olarak anlatılıyor. İş dünyasını temsil eden bütün kuruluşlar, örgütler programa desteklerini bildiriyor, iş insanları katıldıklarını açıklamak için yarışıyor.
Burada ilginç bir durum var. Ekonomiden biraz anlayan herkes bu programın serbest piyasa ekonomisi kavramıyla bağdaşmadığının farkında. Devlet açıkça fiyatların indirilmesi, kredi faizlerinin düşürülmesi talimatı veriyor. Fiyatların ve faizlerin hangi oranda ve ne kadar süre ile indirileceği bile kesin biçimde saptanmış.
Buna karşılık serbest piyasanın faziletlerini dilinden düşürmeyen iş çevreleri gayet memnun. Hiçbir itiraz yok. Hepsi devletin müdahalesinden ne kadar mutlu olduğunu gösterme peşinde. Sadece fiyatları indirirken biraz daha devlet desteği almalarının iyi olacağını söyleyenler var.
Bunun sebeplerinden birinin korku olduğu söylenebilir. Son yıllarda firmaların devlet politikalarıyla ters düşmenin bedelinin ağır olabileceğini düşünmeleri mümkündür. Yine de, bu desteğin tamamen korkudan kaynaklandığını düşünmemek lazım.
“Serbest piyasa ekonomisi” işlerin iyi gittiği zamanlarda yüceltilen bir modeldir. Kriz dönemlerinde, korunmaya ihtiyaç duyulan zamanlarda, bedel ödeme sırası yaklaştığında piyasanın serbestliği ikinci plana düşer. Devletin çeki düzen vermesi, koruması kollaması beklenir. Aynı gemide oldukları hatırlatılır. 2008 krizi patladığında ABD’de olanlar da tam olarak böyleydi.
Sorun bu politikaların serbest piyasa ekonomisine ters düşmesi değil. Sorun bu politikaların uygulanabilir, sürdürülebilir, işe yarayabilir olup olmamasında. Türkiye yakın geçmişinde talimatla ekonomik sorunları çözme denemesini daha önce de yaptı.
2017 Şubat ayında Milli İstihdam Seferberliği ilan edildi. Dünyada o güne kadar pek denenmemiş bir istihdam modeli ortaya kondu. Cumhurbaşkanı her şirketin bir kişiyi işe almasıyla işsizlik sorununun çözüleceğini söyledi. Aynı yılın Aralık ayında hedef büyütüldü ve her şirketin iki kişiyi işe alması istendi.
Sonuçta, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 2016 yılında 3 bin 330 kişi olan işsiz sayısı 2017 yılında 3 bin 454 kişiye ulaştı. Şu anda da 3 bin 315 bin kişi kadar. Yani talimatla sorunları çözmek pek kolay görünmüyor.
Rahip Brunson’un serbest bırakılması ne ABD ile aramızdaki sorunların çözülmesine yarayacak ne de enflasyonun indirilmesine. İşe Brunson’un neden hapse atıldığını düşünerek başlamak daha doğru olabilir. Enflasyonla Topyekun Mücadele Programı da ne enflasyona çözüm getirebilir ne de ülke ekonomisini hızla savrulduğu krizden çıkarabilir. İşe hangi politikaların ekonomiyi bu kadar kırılgan hale getirdiğini düşünerek başlamak daha doğru olabilir. (BD/AS)