“Cumhuriyet mitingleri”ne hayat vermiş olan kurumsal ve toplumsal bileşimiyle “laik-cumhuriyetçi” cephe çökmüştür; bir daha eski bileşimiyle ihya edilemez. Bunu tekrar denemeye kalkışanlar umdukları karşılığı bulamayacaklardır; ilgililerine, Kemalistlere ve “has” cumhuriyetçilere duyurulur.
Aradan geçen zamanda kartlar yeniden karılmış, yeni terkipler oluşmuş ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tabiriyle “hayırlara vesile” olsun denebilecek bir büyük uzlaşma şekillenmeye başlamıştır: Amerika Birleşik Devletleri (ABD) dolayımıyla sağlanan, ABD’nin nezaretçisi olduğu bir uzlaşma. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) türbanı yasallaştırma girişiminin bu uzlaşmayı çatlatacağını sananlar yanılmaktadırlar. Türban uzlaşmasında sihirli formül Gülhane Askeri Tıp Akademisinden (GATA) aşırılmıştır; duyurulur.
Ek kanıt mı isteniyor? İşte, uzun İngiltere ziyaretinden döndükten sonra Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın “askerin tavrı”nı beyan etme tarzı ve tonu. Büyükanıt, anlayana “evet, uzlaşma var ve devam ediyor” demiş oldu. “Laik-cumhuriyetçi” cephenin güvendiği dağlara kar yağmıştır, şu anda AKP hem hamle üstünlüğüne hem de TSK’nın direncini yumuşatacak ciddi kartlara sahiptir. “Zinde kuvvetler”den medet umanlara duyurulur.
Siyasi İslam'ın mevzisi
Başbakan Erdoğan sürçü lisan etmiyor; bilerek ve elverişli bir konjonktürü değerlendirerek çıtayı ve sesinin tonunu yükseltiyor. Kendisinin de ifade ettiği “türban” basit bir giyim-kuşam özgürlüğü konusu değil, mevcut konjonktürde bir “siyasal simge”dir. Türban:
- AKP’nin siyasal iktidara daha sağlam biçimde ve karşısındaki dirençlerin bir bölümünü etkisizleştirerek yerleşmesinin göstergesi,
- Türkiye’de uzun yıllardır siyasal İslam’ın mevzi savaşının kilit konusudur,
- Çekişen tarafların mücadelesinde bazen bir mevzinin kendisinin nominal kıymetini çok aşan, mücadelenin sonraki seyri bakımından tayin edici bir anlam kazanmasının bir örneği olduğu için siyasal simgedir. Hala anlamazlıktan gelen, liberal ve sol liberallere duyurulur.
Sosyal demokratlara
Deniz Baykal, grup toplantılarında hala iyi hitabet ve belagat örnekleri sergilemeye, esip gürlemeye, kendisini ve partisini “laik cumhuriyet”in biricik tutarlı savunucusu olarak sunmaya devam edebilir.
Ama sınıfsal derinliği olmayan, neo-liberalizme karşı mücadeleyle birleştirilmemiş, kamusal alanın ve yurttaşlık bağının yeniden inşasını hedeflemeyen, kaybettiği kent varoşlarını ve yoksullarını yeniden nasıl kazanacağını dert etmeyen, AKP’nin temsil ettiği “ılımlı İslam”ın sermayeye ve küresel kapitalizme hizmeti “hakka hizmet” gibi takdim ettiğini her fırsatta sergilemeyen, emekçi sınıfların tepkilerini ve taleplerini “laiklik-şeriat” parantezine sıkıştıran, seçkincilik kokan bir “laikliği koruma” çizgisi siyasal İslam karşısında bundan böyle de kaybetmeye mahkumdur.
Arayış içindeki CHP’lilere ve sosyal-demokratlara duyurulur.
Feministlere
Günümüzde türban veya “tesettür”, kendi halinde, geleneksel ve otantik bir halk İslam’ını yaşayan kitlelerin ve kadınların bir sorunu olmaktan esas itibarıyla çıkmıştır.
Böyle olsaydı, türban sorununun çözümü gerçekten de kadınların toplumsal yaşama ve üretime katılarak zamanla özgürleşmelerine dolaylı olarak hizmet edebilirdi. Ama görülmelidir; verili durumda geleneksel İslam da siyasal İslam’ın tasallutu altındadır; bu haliyle türban sorununun çözümü kadınların özgürleşmesine hizmet etmeyecek, oturduğu genel bağlam itibarıyla siyasal İslam’a yeni bir ivme ve enerji katacaktır.
Aksini düşünen feministlere duyurulur.
Türk-İslam sentezi
"Biz Batı'nın ilmini ve sanatını almadık. Maalesef, değerlerimize ters düşen ahlaksızlıklarını aldık” diyen Başbakan Erdoğan, Türk gericiliğinin ve muhafazakarlığının geleneksel düsturunu dillendiriyor: “Batı’nın ilmini ve tekniğini milli ve manevi değerlerle birleştirmek.”
Bu, Türk-İslam sentezine giden yoldur. AKP-MHP ittifakıyla temrinleri yapılan sentez. Bir zamanlar, MHP’yi takdis ederek “laik-millici” cepheye kaydeden aydınlanmacı, hatta kendisini Türk aydınlanmasının duayeni addeden İlhan Selçuk’a duyurulur.
AKP sadece yeni türden ve İslami tonu daha koyu bir Türk-İslam sentezine değil, TSK’nın mevcut Kürt hareketini geriletmek ve toplumsal tabanını daralmak amacıyla eli mahkum desteklediği veya kerhen razı olduğu bir Kürt-İslam sentezine de talip.
Bu ikisini bir yeni Osmanlıcılık içinde bağdaştırmayı umuyor. Kürt coğrafyasında, laik karakterli mevcut Kürt hareketinin gerilemesiyle oluşacak boşluğu doldurmaya aday tek güç İslami harekettir. Bu gerçeği göremeyen, çözümsüzlüğe oynayan, bugünün güçler dengesi içinde laik Kürt hareketini görmezlikten gelen Kürt sorunu körü bütün laiklere, kendi kuyularını kazdıkları duyurulur.
Totaliter bir proje
Siyasal İslam totaliter bir projedir. Voltaire’e öykünen bütün solculara veya siyasal İslam’ı çoğulculuk, demokrasi ve insan hakları matrisinde özümsemeye çalışan bütün “tutarlı demokrat”lara, bunun olmayacak duaya amin demek olduğu duyurulur ve sorulur:
Siz hiç Ramazan ayında, işyerlerinde, okullarda ve yatılı okullarda oruç tutmayan okul ve işyeri arkadaşlarının hakları için kantin ve yemekhanelerin açık tutulması gerektiğini savunan İslamcılar gördünüz mü?
Türban suni gündem değil
Ve iğneyi kendimize… Genelde İslami dalga, ezel olarak türban sınıf mücadelesini çarpıtıyor, karartıyor, kültürel bir kalıba döküyor. Ama türban yapay bir gündem değil. İki anlamda değil: İlkin, “sivil toplum”dan devlete ve kamusal alana nüfuz eden bir hegemonya projesinin önemli bir unsuru, giderek güçlenen ve ivmesi kırılamayan İslami hareketin ciddi bir yığınak yapa geldiği mevzisidir.
İkincisi, gündemler nesnel bir düzenekle değil, güç dengeleriyle belirlenir veya herkesin gündemi gibi merkeze otururlar. Türbanı yapay bir gündem sayarak etrafından dolaşmaya çalışan bütün sosyalistlere ve devrimcilere, Türkiye’de Siyasal İslam’ın ve İslami canlanmanın ivmesini kırmanın ertelenemez bir sorunumuz ve görevimiz haline geldiği, bunu görmemenin artık “gaflet” demek olduğu duyurulur.
Ve yine iğneyi kendimize… Biz emekçileri ve ezilen yığınları esas olarak sınıf mücadelesi pratiği içinde aydınlatmayı amaçlarız. Bu, genel geçer doğrudur; her daim geçerlidir.
Ama tek başına bu önermenin içinde bulunduğumuz kritik konjonktürün gereklerine cevap vermediği, hem siyasal İslam’a hem de yürürlükteki çarpık ve despotik laikliğe karşı özgürlükçü bir laiklik mücadelesinin önemli ve giderek yakıcı bir mücadele başlığı haline geldiği, maharetin ve marifetin bunu neo-liberal taarruza karşı mücadeleyle birleştirmekte yattığı duyurulur.(KK/EÜ)
* Kenan Kalyon'un yazısı Siyasi Gazete'nin Şubat 2008 tarihli 2. özel sayısında yayınlandı. Ara başlıklar bianet'e ait.