Dünyada bir heyula dolaşıyor

Yapay Zekânın Politik İnşası serimizin bu bölümünde, Verso Books’ta yayımlanan Nick Dyer-Witheford ve Alessandra Mularoni’nin, “Cybernetic Circulation Complex: Big Tech and Planetary Crisis” (Sibernetik Dolaşım Kompleksi: Büyük Teknoloji ve Gezegensel Kriz) adlı yeni kitaplarının özet bölümünü, Diyar Saraçoğlu’nun çevirisiyle sizlere sunuyoruz.
Dyer-Witheford ve Mularoni, Marc Andreessen, “Tekno-İyimser Manifesto”sunu merkez alarak Büyük Teknoloji şirketlerinin ve risk sermayesi ağlarının yarattığı sibernetik kapitalist döngüyü eleştiriyor. Yazarlar, internete yönelik artan hoşnutsuzluğun kökeninde, aslında kolektif emek ve işbirliğinin ürünü olan dijital alanın milyarder oligarklar tarafından ele geçirilmesi ve kâr odaklı bir yapı içine hapsedilmesi olduğunu savunuyor.
Bu süreçte, dijital platformların pazarlama, reklam ve finans alanlarında otomasyonu hızlandırarak gezegenin ekolojik krizlerini daha da ağırlaştırdığına dikkat çekiyorlar. Aynı zamanda Nick Land’in “ivmecilik” kavramını ele alırken, kontrolsüz kapitalist hızın nihai olarak insanlığı felakete sürükleme riskini vurguluyor; bu tespitle, günümüzün çok katmanlı küresel krizlerini Marx’ın “dolaşım” kavramı üzerinden yeniden yorumluyorlar.

Yapay Zekânın Politik İnşası
Tekno-İyimser Manifesto
Biz bu kitabı, Cybernetic Circulation Complex: Big Tech and Planetary Crisis’i (Sibernetik Dolaşım Kompleksi: Büyük Teknoloji ve Gezegensel Kriz) tamamlamak üzereyken, Silikon Vadisi’nin önde gelen risk sermayesi şirketlerinden Andreessen Horowitz’in milyarder kurucu ortağı Marc Andreessen, karşı çıktığımız bir bakış açısını en açık ifadelerle dile getirerek bize paha biçilmez bir iyilik yapmış oldu.
Andreessen, The Techno-Optimist Manifesto (Tekno-İyimser Manifesto) adlı metninde teknolojinin medeniyetin temeli olduğunu öne sürüyor.[1]
Büyüme ilerlemedir (“Toplumlar köpekbalıkları gibidir, ya büyürler ya da ölürler”). Tüm toplumsal sorunlar teknolojiyle çözülebilir. Teknoloji girişimcileri, genel iyilik sağlayıcılardır. Piyasalar ve teknoloji, “teknokapitalist bir makine” içinde birleşerek sonsuz maddi üretimin, büyümenin ve bolluğun motorunu oluşturur. Sıfır emisyonlu sınırsız enerji, nükleer güçten elde edilecektir. Küresel insan nüfusu 50 milyara çıkabilir ve ardından diğer gezegenlere yerleşebilir. Yapay zekâ, “bizim simyamız, bizim felsefe taşımızdır”. İnsanlar, doğaya üstün gelen “teknolojik süper insanlardır”. Serbest piyasalar en iyi çözümdür. Sosyalizm -yani merkezi planlama- bir “felaket döngüsüdür”. “Teknolojinin ilerlemesi” özünde erdemlidir ve “yaşamın anlamını bulmak” için gerekli koşulları yaratır. Tekno-iyimserlik bir görevdir.
Her ne kadar “Manifesto” genel olarak “tekno-sermaye”yi yüceltiyor gibi görünse de Andreessen aslında onun çok özel bir kesiminin sözcülüğünü yapıyor: Büyük Teknoloji. Alphabet, Meta, Amazon, Apple ve Microsoft’tan (bazen Tesla ve Nvidia’nın da eklendiği) oluşan beş devasa dijital şirketin yanı sıra, ağ ve yazılım odaklı ikinci kademe şirketler, bir tür kısa ömürlü girişim sürüsü ve Andreessen Horowitz gibi risk sermayesi şirketleri bu ağın temel bileşenleri arasında yer alıyor. Bunlar, diğer finans kuruluşlarıyla birlikte tüm sistemin çalışmasını sağlıyor. Andreessen, daha önceki bir makalesinde “yazılımın dünyayı yediğini” coşkuyla dile getirerek dijital sermayenin telefon görüşmelerinden kitap satışına ve sağlık hizmetlerine kadar uzanan pek çok faaliyeti ele geçirip dönüştürdüğünü belirtmişti; Andreessen bu sürecin hem baş aktörü hem de propagandacısıdır.[2]
Andreessen’in “Manifesto”su her ne kadar iyimser olsa da, aynı zamanda savunmacı bir ton da barındırıyor. Tekno-kapitalist zafer iddiaları, manifestonun başında ve sonunda yer alan öfkeli suçlamalarla çevrelenmiş durumda. Bu suçlamalarda tekno-eleştirmenler, “zafer yürüyüşünü engelleyip geciktirebilecek” yalancılar, yanıltılmış ve yanıltıcı kişiler olarak hedef alınıyor. Andreessen’in, Büyük Teknoloji’nin sahipleri, yöneticileri ve yatırımcılarının hak ettikleri saygıyı görmediğinden endişe duyduğu açık. Bu kaygısının haklı sebepleri var.
Silikon Vadisi zenginlerinin “yıkıcı” yenilikleri
2016’da Türk-Amerikalı yazar Jarett Kobek, San Francisco’nun soylulaştırıldığı bir dönemde geçen ve Twitter başta olmak üzere sosyal medyada tetiklenen çevrimiçi kadın düşmanlığı ile ırkçılığın sanat çevrelerinde yol açtığı zararı anlatan I Hate the Internet (İnternetten Nefret Ediyorum) başlıklı romanını yayımladı.[3] Kitap, muhtemelen başlığıyla Silikon Vadisi zenginlerini ve onların “yıkıcı” yeniliklerini uzun süre boyunca coşkuyla destekleyen yaklaşımlara doğrudan meydan okuduğu için, beklenmedik bir şekilde uluslararası çoksatar hâline geldi.
On yıl sonra, Kobek’in duyguları artık yaygın bir hâl aldı. Twitter’ın eski sorunları ne olursa olsun, bunlar Elon Musk’ın 2022’de platformu 44 milyar dolara satın alarak “X”e dönüştürmesinin ardından yaşanan kaosun yanında önemsiz kalıyor. İçerik moderatörleri işten çıkarıldı, Alex Jones gibi saldırgan şarlatanlar platforma geri getirildi, “mavi tik” kimlik doğrulaması satışa sunuldu; reklamverenler ve kullanıcılar ise iftira ve dezenformasyonun kol gezdiği bu serbest ateş bölgesinden kaçtı. Daha genel bakıldığında, dijital alanın aşırı ticarileşmesi, her yerde hissedilen gözetim, “gig” ekonomisi işçilerinin sömürüsü, keyfi sansür ve zehirli (toksik) sosyal medya ortamı, onu giderek daha kuşkulu bir hâle getiriyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan anketler, 2018 ile 2023 arasında teknoloji şirketlerine duyulan kamu güveninin “baş döndürücü bir hızla” düştüğünü ve “diğer tüm kurum türlerinden daha büyük ve yaygın” bir gerileme yaşadığını gösteriyor.[4] Diğer ülkelerde ise daha önce Büyük Teknoloji şirketlerine tam serbesti tanımaktan mutlu olan neoliberal hükümetlerin, gecikmiş de olsa dijital kapitalizmi düzenlemeye yönelik hamleleri, siyaseten bulanık ve henüz tam biçimlenmemiş olsa da giderek büyüyen bir “techlash”in (teknolojiye tepki dalgası) varlığını ortaya koyuyor. Şimdi, görünen o ki herkes internete nefret besliyor.
“Ağların ağı”, insan emeğinin olağanüstü bir başarısı
Doğrusu, internete büsbütün nefret beslemiyoruz; ancak onu şu hâliyle onu sevdiğimizi de iddia edemeyiz. Yine de sürekli kullanıyoruz: toplumsal yaşamın her unsurunun dijitalleştiği yılların ardından, ağların şüpheli “kolaylığı”, kapitalizmin varlıklı bölgelerinde artık neredeyse zorunlu hâle geldi. Fakat bu gerekliliğin ötesinde ve ekrana karşı yoğun bir tiksinti ya da dijital nefret hissettiğimiz anlara rağmen, sanal dünyanın metin, görüntü ve seslerden oluşan muazzam akışlarında -her ne kadar bolca dijital toksisite, öfke ve tehlikeyle harmanlansalar da- yine de bizi büyüleyen, keyiflendiren ve teselli eden kaynaklar bulmaya devam ediyoruz.
Her ne kadar kötüye kullanılabiliyor olsa da, “ağların ağı” yine de işbirliği ve dayanışma için olağanüstü imkânlar sunmayı sürdürüyor; bilimsel araştırma ve sanatsal yaratım için yeni yöntemlerden kolektif öznenin yeni biçimlerine ve gezegenin geçirdiği büyük ekolojik dönüşümleri algılayıp anlamamızı sağlayan hayati araçlara kadar, pek çok yenilikçi imkânın önünü açıyor.
Dahası, tıpkı dünyanın öteki yapay harikaları gibi, “ağların ağı” da yalnızca teknolojinin değil, öncelikle onu inşa eden insan emeğinin olağanüstü bir başarısıdır. Bu düzenek başlangıçta üniversite bilim insanları ve bağımsız hackerların emeğiyle kuruldu; buluşları kısa sürede ticari sektör tarafından sahiplenilip özelleştirildi. Ardından, programcılar, yazılım mühendisleri, sistem mimarları, altyapı kurucuları ve bakımcıları, moderatörler, veri temizleyiciler ile bakır ve koltan madencileri gibi farklı düzeylerde ücretlendirilen ve çoğu zaman insafsızca sömürülen emekçilerin katkılarıyla genişledi. Tüm sistemin temel itici gücünü ise kullanıcıların çeşitli biçimlerdeki ücretsiz emeği oluşturdu. Her oturum açışı, dünya çapındaki dijital emekçilere bir selam niteliğinde derin bir nefesi hak ediyor.
Ancak internete nefret beslemezken asıl nefret ettiğimiz şey; onu milyarder oligarklar ve finans kapitalistlerinden oluşan Büyük Teknoloji ağının ele geçirip kendi mülkü hâline getirmesi ve dönüştürmesidir. Bu süreç, dijital alanı casus yazılımlar, reklamlar ve siber silahlarla donatılmış, insan ve gezegen üzerindeki sonuçlarını umursamaksızın genişleyen bir birikim aygıtına çevirdi. Büyük Teknoloji’nin yükselişi ise iklim kaosu ve bunu dizginlemekte başarısız kalan kapitalizm, küresel pandemi, yaygınlaşan savaşlar, dengesiz ekonomik büyüme, derinleşen eşitsizlikler ve dalga dalga süren toplumsal huzursuzluklar arasında gerçekleşti.
Menüde insanlığın bizzat kendisi var
Tüm bu iç içe geçmiş krizlerde dijital teknolojiler her zaman karmaşık ve çelişkili, fakat sık sık yağmacı ve yıkıcı şekillerde yer aldı. Tekno-sermayenin toplumu yönlendirme kapasitesi giderek tutarsız bir hâl alırken, eğer “yazılım dünyayı yiyorsa” menüde insanlar ve hatta belki de insanlığın bizzat kendisi var demektir.
Bu noktada, “Tekno-İyimser Manifesto” çarpıcı bir hata yapıyor. Andreessen, “tekno-sermaye” üzerine çalışırken ilham aldığı kaynaklardan birinin, “ivmecilik” akımının karanlık siması Nick Land olduğunu iddia ediyor. Ancak Andreessen’in neredeyse ütopik iyimserliğinin tersine, gerici ve insan karşıtı bir filozof olan Land, kapitalist hızın nihai sonucunu, Homo sapiens türünün yapay zekâların “gelecekten gelen istilasına” kurban gideceği, tür yok edici bir “çöküş” olarak görüyor ve bunu sevinçle karşılıyor.[5] Land’e göre bu felaketin kazananı, “pozitif geribildirim döngüsü” olarak işleyen ve kişilikten bağımsız olan tekno-sermayenin ta kendisi olacaktır.
Ticarileşme ve sanayileşme birbirini körükleyerek kontrolden çıkan bir süreç yaratır... Döngü kademeli olarak kapanıp yoğunlaştıkça giderek daha fazla özerklik kazanır, yani otomatikleşir. Kendini üretme süreci giderek daha sıkı hâle gelir... Kendisi dışında hiçbir şeye hitap etmediği için doğası gereği nihilisttir. Kendi kendini genişletmek dışında hiçbir anlamı yoktur. Sadece büyümek için büyür. İnsanlık onun geçici bir taşıyıcısıdır, efendisi değil. Onun tek amacı kendisidir.[6]
Belki de Andreessen, Land’in ivmeciliğinin nihai varış noktasını tam olarak kavrayamadı ya da kelimeyi beğenip anlamını göz ardı etti. Belki de milyarlarca dolarlık girişim sermayesini yöneten biri olarak, Land’in insanlığın siber-kapitalist birikim tarafından yok edilmesi vizyonunu tamamen anladı ve gizliden gizliye onayladı. Her iki durumda da bu durum, Andreessen’in “tekno-iyimserliği”nin içinde saklanan kâbusu gözler önüne seriyor: dijital kapitalizmin insanlardan giderek daha fazla “özerkleşmesi” ve nihayetinde onların varoluşunu tehdit etmesi.

Platform kapitalizmi
Elbette, Land’in yapay zekâ tarafından yönetilen bir Skynet tasavvuru hâlâ fantastik görünüyor; ancak böyle bir sistemin parçalarının nasıl bir araya gelebileceği, şimdiden Musk’ın SpaceX uydularında ve Neuralink beyin implantlarında, İsrail’in yapay zekâ destekli silah hedefleme sistemlerinde ve ABD ile Rusya’nın insansız hava aracı savaş teknolojilerinde görünür hâle gelmiş durumda. Büyük Teknoloji’nin, Geert Lovink’in “yok oluş interneti” olarak adlandırdığı süreci nasıl ürettiğine dair başka yollar da var. En belirgin olanı, kapitalizmin üretim ve tüketim sarmalını hızlandırarak biyosfere yönelik saldırıları şiddetlendirmesi ve insanların alternatif mantıklarla düşünme ve hareket etme kapasitesini zayıflatmasıdır.[7]
Aslında, Land’in kapitalizmi bir sibernetik döngü olarak tasvir etmesinin ardında, çok daha eski bir kapitalizm eleştirisi modeli yatıyor: Karl Marx’ın, sermayenin kontrolsüz işleyişinin büyük toplumsal ve ekonomik krizlere yol açtığını gösteren analizleri. Günümüzün “çoklu kriz” durumu, Marx’ın öngördüğünden önemli ölçüde farklı; ekolojik faktörler onun tahayyül edebileceğinden çok daha büyük bir rol oynuyor. Ancak kriz dinamiklerinin temel özellikleri hâlâ büyük ölçüde aynı.[8]
Bu kitapta bizim düşüncemize rehberlik eden de Marx’ın kapitalizmi dolaşımsal bir süreç olarak ele alan modeli. Günümüz dijital teorisyenlerinin çalışmalarıyla birlikte, bu model bizi Büyük Teknoloji’yi tanımlamak için yeni bir kavram geliştirmeye yönlendirdi. 2016 yılında Nick Srnicek, Google, Facebook ve Uber gibi şirketler tarafından benimsenen iş modelini tanımlamak için “platform kapitalizmi” terimini popüler hâle getirdi.[9] 2022’de Tiziana Terranova, bu kavramı genişleterek “Kurumsal Platform Kompleksi” terimini önerdi.[10] Biz bu kavramsallaştırmayı daha da ileri götürerek, “sibernetik dolaşım kompleksi” kavramını öneriyoruz. Bu kompleks, dijital kullanıcılarla sermaye sahipleri arasındaki sibernetik geri bildirim döngüleri etrafında şekillenen platformlardan oluşuyor ve satış, reklamcılık, lojistik ve finans süreçlerini otomatikleştirerek kapitalist büyümenin daha geniş sibernetik döngüsünü ivmelendiriyor.
Biz, yalnızca bu sibernetik sermaye dolaşımının iç işleyişini -yani bir sibernetik döngü içinde sibernetik döngüler bütününü- açıklamakla kalmıyor, aynı zamanda mevcut ağ pratiklerinin yıkılması ve radikal biçimde yeniden kullanılması için taşıdığı potansiyelleri de inceliyoruz.
Suçlu olduğumuzu kabul ediyoruz
“Sibernetik dolaşım kompleksi”nin eleştirmenleri olarak, Andreessen’in düşmanları arasında yer alıyoruz. “Tekno-İyimser Manifesto”, aralarında “fildişi kule” akademisyenleri gibi esef verici varlıkların yanı sıra “belgeli uzmanlık”, “sürdürülebilirlik”, “sosyal sorumluluk”, “varoluşsal risk”, “kolektivizm” ve “küçülme” gibi “iğrenç” fikirlerin savunucularının da bulunduğu uzun bir düşman listesi içeriyor. Bu rengârenk muhalif topluluğa dair yazarın tespit ettiğini düşündüğü ortak paydaya göreyse, bu “zombi fikirler”in birçoğu “komünizm”den türemiş durumda. ABD milliyetçiliğine gösterişli bir selam çakmanın yanı sıra, inanılmaz derecede eski kafalı bir McCarthy’cilik, Soğuk Savaş ve Kızıl Tehlike yöntemini andıran bu tutumla Andreessen, teknokapitalizme karşı çıkan herkesi “bir grup komünist” olarak damgalamaya kalkışıyor.
Buna cevabımız şu: “Suçlu olduğumuzu kabul ediyoruz.” Biz komünistiz; ancak, Jonathan Beller’ın dediği gibi, “ırkçılık karşıtı, sömürgecilik karşıtı, feminist, queer ve anarşist mücadeleleri” içermediği sürece komünizm kelimesinin “herhangi bir anlamı ya da geleceği olmayacağı”nı bilen bir komünizm anlayışına sahibiz.[11] Üstelik, Andreessen’in dehşetini daha da artıracak şekilde, biz aynı zamanda “ekonomik küçülme komünistleri”yiz. Ya da en azından, ekonomik büyümeyi toplumsal bir zorunluluk olarak kabul etmeyen komünistleriz.
Bizim “iyi yaşam” anlayışımız tamamen farklı.[12] Andreessen’in teknokapitalizme yönelik iyimserliğini nasıl paylaşmıyorsak, Land’in gerici nihilizmini de reddediyoruz. Biz insanlığın yok oluşunun kaçınılmaz olduğuna değil, bu sonun önlenebileceğine inanıyoruz. Bu, dijital ağların sonsuz büyüme mantığından koparılmasına ve insan eşitliği ile ekolojik sürdürülebilirliği temel alan yeni bir toplumsal yeniden üretim biçimi için radikal biçimde yeniden düzenlenmesine bağlı. Biz buna biyokomünizm diyoruz. Yani, Andreessen’in bakış açısından “biyokomünistler” olduğumuzu söyleyebiliriz.
Özgürleşme sorunu hem eşitlikle hem de ekolojiyle ilgilidir. Günümüz interneti, yalnızca “ya sosyalizm ya barbarlık” arasında değil, McKenzie Wark’ın ifadesiyle “ya komünizm ya yok oluş” arasında süregiden toplumsal mücadelenin alanlarından biridir. Biz ise buna, ağların yeniden inşasının aynı zamanda komünizmin teori ve pratiğinin de yeniden icat edilmesini gerektirdiğini ekliyoruz.[13] Bu yeniden inşa sırasında, Marx’ın “dolaşım” kavramından beslenmeye ve onu kökten yeniden düşünmeye devam ediyoruz. İşte bu fikri, sibernetik dolaşım kompleksi -yani Büyük Teknoloji ile gezegensel kriz- içindeki çelişki ve çatışmaların analizinde benimsiyor ve uyarlıyoruz.
Dipnotlar:
[1] M. Andreessen, ‘The Techno-Optimist Manifesto’, Andreessen Horowitz, 16 Ekim 2023, a16z.com.
[2] M. Andreessen, ‘Why Software Is Eating the World’ Andreesen Horowitz, 20 Ağustos 2011, a16z.com.
[3] J. Kobek, I Hate the Internet (Los Angeles: We Heard You Like Books, 2016).
[4] S. Kates, J. Ladd ve J. A. Tucker, ‘How Americans’ Confidence in Technology Firms Has Dropped’, Brookings, 14 Haziran 2023, brookings.edu.
[5] N. Land, Fanged Noumena: Collected Writings 1987–2007 (Plymouth: Urbanomic, 2011), s. 441.
[6] N. Land, ‘A Quick-and-Dirty Introduction to Accelerationism’, Obsolete Capitalism, 2017, obsoletecapitalism.blogspot.com.
[7] G. Lovink, ‘Extinction Internet’, Eurozine, 14 Aralık 2022, eurozine.com.
[8] A. Tooze, Shutdown: How Covid Shook the World Economy (New York: Viking, 2021).
[9] N. Srnicek, Platform Capitalism (Cambridge: Polity, 2016).
[10] T. Terranova, After the Internet: Digital Networks Between Capital and the Common (New York: Semiotext(e), 2022).
[11] J. Beller, The World Computer: Derivative Conditions of Racial Capitalism (Durham, NC: Duke University Press, 2021), s. 70.
[12] “Küçülme komünizmi” bugünlerde güçlü bir biçimde Kohei Saito ve onun Marx in the Anthropocene: Towards the Idea of Degrowth Communism (Cambridge: Cambridge University Press, 2022) kitabıyla ilişkilendiriliyor. Ancak bir dizi öncül ve eşzamanlı versiyon da mevcut: bkz. N. Dyer-Witheford, B. R. Hansen ve E. Leonardi, ‘Degrowth Communism: Part I’, 2023, projectpppr.org.
[13] M. Wark, ‘It’s Not So Much “Socialism or Barbarism”. More Like “Communism or Extinction”’, Twitter, 21 Mart 2019, twitter.com.
(DS/VC)
TEKNOLOJİ İŞÇİLERİ KOALİSYONU
Simone Robutti: Geleneksel sendikalar teknoloji sektörünü anlamakta zorlanıyor

Teknoloji işçileri ve Silikon Vadisi’nin egemenlerine karşı mücadele

Dan McQuillan: Silikon Vadisi ile faşizan siyaset biçimleri arasındaki örtüşme belirginleşiyor

YAPAY ZEKÂNIN POLİTİK İNŞASI
Hesaplamanın toplumsal tarihi: Rönesans'tan kapitalist işbölümüne

YAPAY ZEKÂNIN POLİTİK İNŞASI
Hesaplamanın toplumsal tarihi: Çin'den İslam dünyasına
