Dünya Sağlık Örgütü (WHO-DSÖ) yaptığı haklı uyarılarla “dünyada her yıl en az 7 milyon kişinin hava kirliliğinin yol açtığı hastalıklar nedeniyle öldüğünü” söylüyor. DSÖ’nün bu söylemini bize uyarladığımızda “ülkemizde yılda en az 32 bin ölüm hava kirliliğinden kaynaklanıyor” diyoruz.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO-UÇÖ) her 28 Nisan dünya çalışan sağlığı ve güvenliği gününde “çalışma ortamlarındaki zararlıların neden olduğu hastalıklara bağlı her yıl dünyada 2 milyondan fazla çalışanın yaşamını kaybettiğini” bildiriyor. Buna dayanarak biz de “ülkemizde her yıl çalışma ortamlarındaki mesleki risk ve tehlikelere bağlı en az 10 bin insanımızın öldüğünü” söylüyoruz.
Bu iki “veri”ye dayanarak da “dünyada her 15 saniyede bir işçi işiyle ilgili hastalıklar yüzünden ölmekte, her 15 saniyede en az üç kişi hava kirliliğinin yol açtığı hastalıklar nedeniyle ölmektedir” söylemini sık sık dile getiriyoruz. Peki, gerçekten ortada “kayda alınan somut bir veri var mı?” sorusu insanın içini acıtıyor. Çünkü tüm bu gerçekliklere rağmen DSÖ ve ILO birçok yayınında “kayda geçirilen ve bildirilen meslek hastalıklarının toplam içindeki oranının inanılmaz ölçüde düşük olduğunu, meslek hastalıklarının yüzde 1’den azının kayda alınabildiğini” itiraf etmektedirler.
Evet, yıllardır sürekli dile getirilen bu gerçeklere rağmen çevresel ve mesleki zararlıların yol açtığı hastalıklar için somut veri yok. Yukarıda ifade edilen rakamların hepsi epidemiyoloji biliminin günlük pratiklerden yola çıkarak yaptığı tahminlerdir, birer projeksiyondur. Bu rakamların kayda geçirilebilen gerçeklerle, gerçek rakamlarla uzaktan yakından bir ilgisi yok. Bu konudaki en çarpıcı örnek Çin ve Türkiye üzerinden verilebilir. Yılda dünyada 160 milyon meslek hastalığı gerçekten de kayda alınmış olsa nüfusa oranlandığında dünya nüfusunun en az 1/5’ni oluşturan Çin’de yılda en az 20-30 milyon; 80 milyona yaklaşan ülkemizde her yıl yüzbinlerle ifade edilecek yeni meslek hastalığı olgusunun kayda alınmış olması gerekir. Oysa gerçekte Çin’de kayda alınan meslek hastalığı sayısı 30 bini geçmediği gibi ülkemizde de bu sayı 500’leri bile bulamaz hale gelmiştir.
Çevresel ve mesleki etmenlerin insan sağlığı üzerindeki etkilerinin somut olarak ortaya konulmasının ilk yolu rutin klinik hekimlik pratiğinde bunların kayda alınmasının sağlanmasıdır. Bu düşünce yıllardır değişik ortamlarda dile getiriliyor. İşte, bunun artık rutine girmesi, gerçeklerin ortaya çıkması için ilk adım geçen yıl atıldı; Rusya’da yapılan Dünya Tabipler Birliği (WMA-DTB) toplantısına Türk Tabipler Birliği (TTB) bir önerge verdi. Aynı doğrultuda bir önerge Rusya Tabipler Birliği adına da verilince iki önerge birleştirildi ve DTB koordinatörlüğünde 6 ülkeden (Türkiye, Rusya, Japonya, Fransa, İsrail, Güney Afrika) konuyla ilgili birer uzman görevlendirildi. Bu uzmanların bir yıl boyunca sanal ortamda yaptıkları çalışmalardan oluşan metin geçtiğimiz ay Tayvan’da yapılan DTB 67. Genel kurulunda “Mesleksel ve Çevresel Sağlık ve Güvenlik Üzerine Tutum Belgesi” olarak kabul edildi.
İlk defa gerçekleşen bu deklarasyonda DTB özetle: “… Pek çok hükümetle birlikte işveren ve işçi kuruluşu meslek hastalıklarının önlenmesine eskisine göre daha fazla önem vermekle birlikte, önleme çalışmaları, meslek hastalıklarının yaygınlığıyla ve ciddiyetiyle kıyaslandığında gerekli önceliği alamamaktadır. Hekimler ve ulusal tabip birlikleri sorunların belirlenmesine, ulusal bildirim sistemlerinin oluşturulmasına ve Mesleki ve Çevresel Sağlık ve Güvenlik (MÇSG) alanında ilgili politikaların geliştirilmesine katkıda bulunabilirler*” diyerek 15 maddelik bir öneri demeti sıraladı. Bunlardan bazıları şöyle:
“1. Hekimler, sağlığın toplumsal belirleyicileri konusunda eğitimli bir işgücü yetiştirilmesinde ve bu konuda işyeri bazındaki farkındalığın artırılmasında merkezi bir rol oynayabilirler.
2. MÇSG alanına, gerek lisans gerekse lisansüstü tıp eğitimi ve çalışmalarında gerekli önem tanınmalıdır.
3. Latens dönemleri uzun süren meslek hastalıklarının dikkate alınabilmesi için tüm çalışanların risk temelli MÇSG hizmetlerine ilk iş günlerinden başlayarak erişebilmeleri ve bu erişimin çalışma yaşamındaki son günün ardından da sürmesi gerekir. Hizmet içeriği standartlaştırılmalı, temelde önleyici/koruyucu nitelikteki MÇSG sistemlerinin planlanmasında ve uygulanmasında hekimlerin rolü tanınmalıdır.
4. Ulusal tabip birlikleri (UTB) proaktif davranarak MÇSG hizmetleri kapsamının genişletilmesini özendirmeli, meslek hastalıklarını ve iş kazalarını önleyip azaltmalı, …kayıt ve bildirim sistemlerini daha iyi hale getirmelidir. UTB’ler aynı zamanda kapasite geliştirme, eğitim ve öğretim, ortak araştırma ve üyelerinin bu alandaki vasıflarını geliştirme gibi başlıklara odaklanmalıdır.
5. UTB’leri, hükümetlerle birlikte ve uygun durumlarda, MÇSG kapsamındaki önleme çalışmalarını destekleyecek ulusal sistemlerin hazırlanmasında, kendi ülkelerindeki mesleksel hastalıkların kaydedilip bildirilmesinde aktif rol almalı ve bu alandaki çabalarda üyelerine öncülük etmelidir.
6. Meslek hastalıkları ve iş kazaları çoğu kez sigorta ve tazminat işlemleri bağlamında ele alınmaktadır. Bu mekanizmaların olmadığı durumlarda ulusal tabip birlikleri işçilerin sigorta ve sosyal güvenlik kapsamında korunmaları için hak savunusu çalışmaları yapmalıdır.
7. UTB’ler kazaların ve hastalıkların bildirilmesi bağlamında “tıbbi nedensellik” oluşturulmasına çalışmalı, çalışma yaşamına içsel olan tehlike ve risk faktörlerinin sağlıkla ilgili etkilerinin ancak gelişkin bir bildirim sistemiyle belirlenip kaydedilebileceği konusunda kamuoyunu bilgilendirmelidir.
10. Ulusal tabip birlikleri, günlük mesleki pratiklerinde, hamile işçiler dahil olmak üzere işçilerin sağlığı ve güvenliği üzerinde etkili olan çevresel/mesleksel risk ve tehlikeleri belirleyen sistemlerden hekimlerin yararlanma fırsatlarını artırmalıdır. Bu bağlamda, WHO’nun Uluslararası Hastalık Sınıflamaları listelerinden ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nden (ILO) ayrı olarak, “çevresel ve mesleki risklerin ve faktörlerin ortaya çıkarılması, kaydedilmesi ve bildirilmesi” için hekimlerin kolaylıkla kullanabilecekleri bir sistem geliştirilmelidir.
15. …Hekimler, işverenler karşısında mesleki özerkliklerini ve bağımsızlıklarını korumalıdır*”.
Evet, dünya hekimleri ne diyor? Vahşi kapitalizmin kar maksimizasyon hırsı nedeniyle yarattığı hava kirliliğinin, her biri birer görünmez hastalık üretim merkezi olan iş yerlerindeki risk ve tehlikelerin insan sağlığı üzerine olan etkilerinin artık görünür kılınmasını istiyor. Ülkemiz ve dünyadaki sağlık sistemlerinin çalışanların/nefes alan yurttaşların sırtına yüklenen tanı, tedavi ve sigortacılık sistemlerinin tuzaklarından uzak, “insanı koruma” odaklı bir sisteme dönüşmesi dünya hekimleri olarak sanırım hepimizin en büyük beklentisi, dileğidir. (İA/HK)
* ttb.org.tr (giriş 21.11.2016) (WMA Resolution on Occupational and Environmental Health and Safety Adopted by the 67th WMA General Assembly, Taipei, Taiwan, October 2016)