Siyaset kurumunun müdahalesiyle yargı bağımsızlığı günden güne zayıflarken hukukun üstünlüğü keyfi kararlarla güvenirliğini yitirmiştir. Böylece mülkün temeli olan adaletin de sadece duvarlara yazılı bir sözden ibaret hale gelmesiyle; akademisyenler, gazeteciler, avukatlar, siyasetçiler vs. her kesimin mağdur olduğu günlerden geçiyoruz. Tabii böyle bir dönemde TBMM’ye çok görev düşüyor. Çünkü hâlâ Meclis, İktidar’a karşı en etkili bir denetim mekanizmasına sahiptir.
Meclis içi denetim mekanizmasının muhalefet eliyle çalıştırılabilmesi de halk iradesini temsil eden milletvekillerinin temelsiz ve keyfi soruşturmalara tabii tutulmamasına bağlıdır. Bu noktada milletvekilinin korkmadan görevini yapmasına olanak tanıyan iki hukuki güvence var: Bir, yasama sorumsuzluğu. İki, yasama dokunulmazlığı. Objektif anlamda yasama dokunulmazlığı, milletvekilini icra gücünü elinde bulunduran çoğunluğa karşı korumaktadır. Dokunulmazlığın ilk ortaya çıkış amacı ve gelişimi de bize bunu göstermektedir.
Yasama dokunulmazlığı eski Roma’da görülmüşse de bugünkü anlamda ilk defa 14. yüzyılda İngiltere’de ortaya çıkmış, 1789’da Fransız hukukunda yer alarak Avrupa’ya yayılmıştır. İlk dönemlerde dokunulmazlık, Kral’ın parlamenterlere verdiği bir imtiyaz idi. Yani Kral’ın lütfuydu. Tabii Kral ile Parlamento arasında yüz yıllar süren mücadelede dokunulmazlık, parlamenterleri Kral’a karşı koruyan bir zırh oldu. Böylece Kral’ın parlamento üzerindeki etkisi zayıfladı ve dokunulmazlık demokratik sistemin inşa edilmesinde bir hukuki güvence oldu. Dolayısıyla dokunulmazlık; milletvekilini halktan üstün tutan bir ayrıcalık değil, onu bir oligarka veya monarşa karşı koruyan hukuki bir güvencedir.
HDP’yi hedeflemek
Demokrasinin gelişmediği ve yargı bağımsızlığının olmadığı ülkelerde yasama dokunulmazlığı ile düşünce hürriyeti eş değerdedir. Bu anlamda Ortadoğu ülkelerinde dokunulmazlığın varlık nedeni ile dokunulmazlığın ilk ortaya çıkış nedenleri aynıdır. Dolayısıyla dokunulmazlık meselesi, ele alınan ülkenin demokratik gelişiminden bağımsız ele alınamaz. Çünkü dokunulmazlığın esasında bir milletvekilinin siyaset yapmasını sağlayan objektif bir temeli vardır.
Bugün HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması talebi de tamamen konjonktürel bir gelişmedir. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nihai siyasi hedeflerine bağlı olarak AKP’nin Meclis’e sunduğu tasarı tamamen siyasidir. Her ne kadar fezlekesi bulunan tüm milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılacaksa da tasarının asıl hedefinin HDP olduğunu dünya alem biliyor. Salı günü (17 Mayıs) yapılan ilk tur oylamada 330’un üzerine çıkılarak referandum işareti verildi.
Dokunulmazlık meselesi; fezlekelerin düzenlenme tarihlerine ve gerekçelerine göz atıldığında siyasi bir süreç olduğu anlaşılabilir. Öyle ki adeta mahkemeler birbirileriyle yarışırcasına son dakika fezlekeleri düzenliyor. HDP’li milletvekillerine yönelik fezlekelerin tamamı, esas itibariyle düşünce ve ifade hürriyetine ilişkindir. Zaten başlı başına bu nokta bile dokunulmazlıkların kaldırılmasını siyasi bir operasyon olarak tanımlamamıza yetmektedir. Oysa toplum Anayasa’nın 76. maddesinde belirtilen ve aynı zamanda milletvekili seçilmeye engel suçlar da olan zimmet, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, kaçakçılık vb. suçlardan dolayı dokunulmazlığın kaldırılmasını talep etmektedir.
Gözler CHP’nin üzerinde
AKP’nin dokunulmazlığı ele alış biçimi de fazlasıyla sorunludur. Öyle ki 1961 ve 1982 anayasalarının bile gerisine düşmektedirler. Bunu 1961 anayasasında dokunulmazlık maddesinin düzenlendiği sırada Temsilciler Meclisi’ne Sırrı Atalay verdiği önergede belirttiği gerekçeye bakarak anlayabiliriz: “… Asıl maksat siyasi iktidarlar karşısında milletvekilini baskıdan korumaktır, teşrii mesuniyetin (Yasama dokunulmazlığının) maksadı ve hedefi de işte budur. Siyasi iktidarın karşısında milletvekilinin baskıdan uzak tutulmasını hedef tutan teşrii mesuniyettir. (…) Ben dört defa dokunulmazlığı kaldırılmış ve bu acıyı çekmiş biri olarak söyleyebilirim ki; eğer bu hak bir iktidarın elinde olur ve kötüye kullanılırsa muhalefet mabuslarını Meclise sokmamak için kafi silah olabilir ve bu silah en kolay işleyebilen en tehlikeli bir silah olabilir. Böyle bir silahı ve imkanı nasıl olur da kendi elimiz ve reyimizle yarının çoğunluklarına tevdi edebiliriz? Yarın da siyasi iktidarların ne gibi haklara sahip olacağı bilinemez. Bunun için son fıkra çok tehlikelidir. Siyasi iktidarlara bu suretle bir hak verilemez.”
Bu sebeple AKP’nin dokunulmazlık meselesini ele alış biçiminin 1961ve 1982 anayasalarının gerisinde olması tam bir paradoks olduğunu düşünüyorum. Kürt kentlerindeki çatışma ve yıkım, Suriye krizi, uluslararası dengeler, ekonomideki gidişat göz önüne alındığında dokunulmazlıkların kaldırılması ateşe benzin dökmekten başka işe yaramayacaktır. Bu anlamda çoğunluğu elinde bulunduran AKP’nin adeta dokunulmazlığı elinde bir şantaj aracı olarak kullanacağı bir gerçektir. Bugün (20 Mayıs) Meclis’te yapılacak oylamada her şey netleşecektir. Gözler CHP’nin üzerinde olacaktır. Sanırım onlar da kişi hürriyetinin yeterli oranda güvencede olmadığı, keyfi tutuklamalara karşı bireyin korunmadığı ve yargı bağımsızlığının gerçekleşmediği bir dönemde dokunulmazlıkların kaldırılmasının kendi sonlarının başlangıcı olduğunun farkındalar. (İG/HK)