Danimarka'nın Avrupa Birliği dönem başkanı olduğu önümüzdeki altı aylık dönemde, üyelik görüşmeleri için kesin bir tarih almaya çalışan Türk diplomasisi, bugüne dek bu çabalarında başarıya ulaşamadı.
Gerek Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen, gerekse Danimarka'nın Avrupa Birliği'nden sorumlu bakanı Bertel Haarder, Türkiye'nin Kopenhag kriterlerine uyma yolunda gerekli "adımları atmadığı" için müzakere tarihi verilmeyeceğini çeşitli vesilelerle ifade ettiler.
Geçtiğimiz iki yılda Avrupa Birliği reformları konusunda mehter takımı temposuyla hareket eden Türkiye'nin, son siyasi krizle birlikte tempoyu ve "adımları" Aralık'ta yapılacak Kopenhag Zirvesi'ne kadar hızlandırması da zor.
Genişleme 10 ülkeyi kapsıyor
Her ne kadar altı aylık başkanlık döneminde Danimarka'nın üstleneceği en önemli görev, Avrupa Birliği'nin genişlemesi olsa da, Danimarka'nın, istenen kıstasları yerine getirmediği sürece Türkiye'ye müzakere tarihi vermek gibi bir endişesi olduğu söylenemez.
Genişleme, herseyden önce Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri, Kıbrıs ve Malta'nın içinde olduğu 10 ülkeyi kapsıyor.
Danimarka Başbakanı liberal Anders Fogh Rasmussen, özellikle Doğu ve Orta Avrupa ülkelerine gönderme yaparak bu açılmayı "tarihi bir görev" olarak nitelendiriyor.
Gerçekte Rasmussen'un başkanı olduğu liberal-muhafazakar koalisyon, bugüne kadar izlediği iç ve dış politikalarla bir başka "tarihi görev" daha üstlenmiş durumda. Bu ikinci 'tarihi görev'i, "Danimarka'yı ve Avrupa'yı Üçüncü Dünya ülkelerinden gelecek göçmen ve mültecilere kapatmak"olarak tanımlayabiliriz.
Göçmenlere karşı "Avrupa Kalesi"
Danimarka, Haziran ayında Sevilla'da yapılan AB zirvesinde "Avrupa'ya, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinden, yoksulluk, sefalet ve politik istikrarsızlık nedeniyle gelen kaçak göçmenleri geriye almayan Üçüncü Dünya ülkelerine verilen az gelişmiş ülke yardımlarının kesilmesi" tezini destekledi.
Zirveden çıkan sonuç metninde bu tip doğrudan bir "yaptırım"ın yer almamasına rağmen, kaçak göçmenlerin geriye iadesi konusunda Üçüncü Dünya ülkeleriyle işbirliğine gidilmesi ve son çare olarak az gelişmiş ülke yardımlarının bir tehdit unsuru biçiminde kullanılabilmesi ifadeleri, Danimarka Başbakanı Rasmussen tarafından, kendi politikalarına "yeşil ışık" yakma diye nitelendirildi.
Sevilla zirvesi sırasında, kaçak göçmenlere karşı korunması gereken bir "Avrupa kalesi" yaratma tezini destekleyen Danimarka, AB dönem başkanlığını aldığı aynı tarihte, yani 1 Temmuz'da yürürlüğe giren yeni Yabancılar Yasası ile de bir "Danimarka kalesi" oluşturmaya çalışıyor.
Türkiye, Pakistan ve Orta Doğu'dan gelen
Yasanın en önemli amacı, Türkiye, Pakistan ve Orta Doğu ülkelerinden gelmiş ve ülkedeki en büyük grupları oluşturan göçmen-mülteci nüfusunun evlenme yoluyla çoğalmasını önlemek.
Yasaya göre yabancı biriyle evlenip eşini Danimarka'ya getirtebilmek için, çiftin 24 yasında olması gerekiyor. Danimarka'ya gelecek eşin ilk yedi yılda geçimi sağlamak, uygun bir konut sahibi olmak, eşin yedi yıl boyunca hiçbir şekilde kamudan sosyal yardım almaması ve çiftin 50 bin Kron nakit (11 milyar TL) teminat göstermesi gibi maddelerle göçü sınırlama çabaları pekiştiriliyor.
Bu kurallar Danimarka vatandaşları için de geçerli olmakla birlikte, yasaya göre, Danimarka'ya her göç başvurusu idari makamlarca tek tek ele alınıp, çiftin hangi ülkeye ait olduğu değerlendirilecek.
Amerikalı eşe gel, Türkiyeliye dön
Kısaca bir Amerikalı ile evlenmek isteyen Danimarkalı, eşini Danimarka'ya getirtebilecek, ancak bir Türk'le evlenmek isteyen ikinci-üçüncü kuşak göçmen kökenli gence "git Türkiye'de otur" denilebilecek. Yasada mültecilerin şu ana kadar aldığı sosyal yardımlar da hemen hemen yarıya indiriliyor.
Bu ve benzeri maddelerle Yabancılar Yasası'nı neredeyse Avrupa'nın en katı Yabancılar Yasa'sı haline getiren Danimarka hükümetine, bu konuda tam destek veren, hatta kendi politikalarını yasada tamamen yansıtmayı başaran parti ise, yabancı düşmanı ve milliyetçi Danimarka Halk Partisi.
Öte yandan liberal-muhafazakar hükümetin iç ve diş politikada tamamen izolasyonist bir çizgi izleyen, dolayısıyla AB karşıtı olan Danimarka Halk Partisi'ni, Üçüncü Dünya ülkelerine karşı bir "Danimarka kalesi" yaratmak için kullandığı açık.
Türkiye için
Türkiye açısından önem taşıyan soru su: Dönem başkanı olarak, yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığımız politikaları yürüten Danimarka'nın, "tarihi görevini" yerine getireceği bir sırada, mehter takımı temposuyla hareket eden bir ülkeye müzakere tarihi vermesi mümkün mü? (YS/NM)