"Güven” ve “Devlet” kelimeleri 6 Şubat’ta yaşadığımız çok büyük şiddetli ve büyük çaplı son deprem faciası ertesi en sık duyduğumuz veya kullandığımız iki kavram oldu.
Depremden sağ kurtulan panik halindeki insanların çığlıkları arasında “devletimiz nerede?”, “devlet bize yardım elini uzatsın!” yakarışlarını duyduk.
Çünkü depremin hemen ardından geçen saatler boyunca bölgeye yardım ulaşmadı ve ulaşabilenler arasında devleti göremedi insanlar.
"Başbakanımız nerede?"
Neden “hükümet nerede?” demiyorlar da “devlet nerede?” diye soruyor insanlar.
Türkiye’de başkanlık sistemine geçmeden önce halk böylesi durumlarda “başbakanımız nerede” diye sorardı.
Sanıyorum vatandaşlar olarak devlet ve hükümet arasındaki farkları yeniden öğrenmemiz gerekiyor. Ben bu soruyu özgür ansiklopedi Wikipedi’ye sordum:
- Devlet, hükûmetten daha geniştir. Hükûmet ise devletin bir parçasıdır.
- Devlet, devamlı ve süreklidir. Hükûmet ise geçicidir, kısa ömürlüdür.
- Hükûmet, devlet otoritesinin işletilmesini sağlayan bir araçtır. Hükûmet sadece devletin beyni olma görevindedir.
- Devlet, kişisel olmayan bir otoritedir. Memurlar bürokratik usullere göre işe alınır ve görevliler, hükûmetin ideolojik isteklerine duyarsız olacak şekilde seçilir.
- Devlet, ortak iyiyi ve genel iradeyi temsil etmeye çalışır. Fakat hükûmet ise belli ideolojileri temsil eder.
Özetle devlet hükümetin bir aygıtı ve hükümet devleti işleten bir mekanizmadır. Halkın oylarıyla iktidara gelen hükümetler devletin kurumlarını halk adına kullanır yani halka hizmet için.
Yani eğer başkanlık sistemi ile yönetilmeseydik hükümetin başı başbakandan medet umacaktı halk.
Ancak şimdi vatandaş çok haklı olarak “devlet nerede?” diye soruyor. Çünkü artık devletin belli bir ideolojinin eline geçtiğini görüyorlar ve biliyorlar. Devletin başı olana seslenemiyorlar korkudan. “Devlet nerede” diyorlar kısaca.
Tüm insaların güvene ihtiyacı var
Gelelim “güven” kelimesine. Güven kelimesi dilimizde oldukça sık kullanılan kelimelerden birisidir. TDK'ye göre, güven kelimesinin anlamı:
*Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat.
*Bir şeyden umulan, beklenen niteliğe inanıp ona göre davranma.
*Yani bir başkasının dürüst olduğuna, ona güvenirsem bir şeylerin yolunda gideceğine inanmak.
Neden güven duygusuna ihtiyacımız var?
İnsanda doğuştan güven duygusu arayışı var. Çocuk doğduğu zaman ilk olarak güvenli bir sığınak arıyor. Annesinin güvenli korunaklı karnında her ihtiyacı karşılanırken, doğduğunda birdenbire soğuk havaya maruz kalır. Yaşaması için derinden bir nefes alması gerekir ki, bu esnada acı hisseder. O sırada duyduğu korku, hayatının ilk korkusudur.
Korku, çocuğun küçük dünyasında ‘güven de değilim’ tepkisi oluşturur. Bunun için çocuk, kendisine güven veren şeye bağlanma eğilimine girer. Çocuğa güven veren kişi, annesi ya da bakımını yapan kişidir. Böylece anneyle/bakımı üstlenen kişiyle bebek arasında sevgi bağı oluşur.
Bu içgüdüsel ihtiyaç insan yetişkin olsa da biçim değiştirerek devam eder. Psikologlar kendine ve kendinden başka insanlara güveni olmayan kişilerde paranoid davranışlar baş gösterdiğini söylüyor.
Sonuç olarak hayatta kalabilmek için tüm insanların güvene gereksinim var.
Güven, koşullar ne olursa olsun birinin sizi yarı yolda bırakmayacağı beklentisidir.
Tamamen kontrol edemediğiniz veya kesin olarak tahmin edemediğiniz, bir şey için birine bağımlı olduğunuzda güven duymanız gerekir.
İşte tam bu noktada devlet bu son deprem felaketinde vatandaşını yarı yolda bıraktı.
Sana güven duygusu veremeyen bir devletin yurttaşı olmak, böyle bir ülkede yaşamak hepimizin güven duygusunu derinden sarstı. İnsanlar devlete veya hükümete güvenmedikleri gibi birbirlerine olan güven duygularını da yitirmeye başladılar.
Gençler neden gidiyorlar bu ülkeden sorusunun bir yanıtı da burda saklı sanırım.
Depremin ilk gününden beri devlet başkanı ve hükümetin yetkili bakanlarının gösterdiği tutum ve davranışlar, yaptıkları açıklamalar hiç birimize güven vermedi.
Çünkü hiç biri depremin yarattığı büyük yıkım onbinlerce vatandaşın ölümü karşısında tek bir sorumluluk göstermediler.
Tek bir hatalarını kabul etmediler. Tek bir özür dilemediler. Milyonlarca insan korkunç bir travma yaşıyor. Tüm ülke acı çekiyor. Tüm ülke ağlıyor kaybettiğimiz onbinlerce insanımıza, yok olan şehirlerimize, yok olan binlerce yıllık kültürel değerlerimize.
Devlet yurttaşları duyuyor mu? Dinliyor mu? Tüm farklı seslere karşı tahammüllü mü? tartıyor mu, tarafsız ve adil mi? Devlet kurallara uyuyor mu, aldığı kararların gerekçeleri açık mı ve hepsinden önemlisi verdiği sözleri tutuyor mu?
Bu soruların yanıtını her bir birey kendi verecek.
İnsanların siyasi liderlere körü körüne güvenmek yerine onların yaptıklarına güvenmeleri gerekiyor.
Çünkü hayatlarımızı bu liderlerin ellerine teslim ediyoruz.
(SM/EMK)