Üç ay kadar önce Fransa’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyların yüzde 58’ini alan Macron, yüzde 41’de kalan Le Pen’i geçerek iktidarını sürdürdü.
Seçimlerin 10 Nisanda yapılan ilk turunda Macron yüzde 28, Le Pen yüzde 23, Melanchon yüzde 22 oranında oy kazanmıştı. Yüzde 1 dolaylarında oy farkı nedeniyle sosyalist Melanchon 24 Nisanda yapılan ikinci tura kalamamıştı.
İki turlu seçimlerde böyle küçük farklar büyük önem kazanabiliyor. Ancak sadece bu kadar değil, seçimlere katılma oranının da belirleyici olduğu görülebiliyor.
2022 Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda, seçimlere katılma oranı yüzde 72 iken, ikinci turda seçmenlerin yüzde 66’sı oy kullandı. Bunun beklenen bir durum olduğunu belirtmek gerekir. Genel olarak, dünyada iki turlu seçimlerde oy kullanma oranının ikinci turda değiştiği görülüyor.
Dünyada iki turlu seçimler
2000 yılından bu yana, iki turlu seçim yapılan belli başlı ülkelerdeki seçime katılma oranlarına baktığımızda, belirgin eğilimler olduğunu görüyoruz.
Bu ülkelerin her birinde, seçim dönemlerine göre farklılıklar olmakla birlikte, bu süre içinde dört beş seçim yapıldı.
Rusya, Portekiz ve Arjantin’deki bütün seçimler ikinci tura kalmadan ilk turda sonuçlandı. Avusturya ve İran’da birer seçim hariç hepsinde ilk turda sonuç alındı.
İkinci tura kalan seçimlerde de belirli eğilimleri gözlemlemek mümkün.
Brezilya’da bütün seçimler ikinci tura kaldı ve bütün seçimlerin ikinci turunda seçime katılım oranı düştü. Fransa ve Bulgaristan’da birer seçim hariç hepsinde, ikinci turda katılım oranı düştü. İran’da ikinci tura kalan tek seçimde de katılım oranı düştü.
Sözü edilen genel eğilime uymayan bir ülke Polonya. Bu ülkede 2000’li yıllarda yapılan dört seçimden biri ilk turda sonuçlandı, ikisinde katılım oranı değişmedi, bir seçimde de ikinci turda katılım arttı.
Tabii ki farklı ülkelerde yapılan farklı tarihlerdeki seçimlere bakarak, Türkiye seçimlerine ilişkin tahmin yapılamaz. Ancak yapılan çalışmaları değerlendirirken, iki turlu seçimi esas alan uygulamalarda gözlenen eğilimleri dikkate almak yararlı olur.
Verilen örneklerde ilk dikkati çeken husus, söz konusu seçimlerin yaklaşık yarısının ikinci tura kalmadan sonuçlanmasıdır. Türkiye’de daha önce yapılan iki turlu 2014 ve 2018 seçimleri de bu gruba dahildir. Önümüzdeki seçimin ikinci tura kalıp kalmayacağını bilemeyiz ancak bu eğilim ihmal edilmemelidir.
İkinci tespit, çok kesin olmamakla birlikte, ikinci turda seçimlere katılım oranında düşüş eğiliminin görülmesidir. Türkiye’de bu durum özellikle önem taşımaktadır.
İki turlu seçimlerin ilk turunda insanlar genel olarak en beğendikleri adaya oy verirler. İkinci tura sadece iki aday kaldığında, beğenmeseler bile mevcut iki adaydan birine oy vermek zorunda kalırlar.
Bu aşamada zaten ilk turda da o iki adaydan birine oy vermiş olanlar için sorun yoktur. Fakat ilk turdaki adayı ikinci tura kalamayan seçmenler, zorlu bir karar süreci ile karşı karşıya kalırlar.
Bu seçmenlerden bazıları iki adaydan uygun bulduğu birine oyunu verir, bazıları da –gerek kendi adayının başarısızlığa uğramasına duyulan tepkiyle, gerekse mevcut adayların hiçbiri içine sinmediği için- oy kullanmaktan vazgeçer. Nitekim bu durum ikinci tur seçimlerin çoğunda katılım oranının düşmesine yol açar.
Burada kritik soru, hangi adayın potansiyel destekçilerinin daha fazla fire vereceğidir. Bu soruya güncel siyasi tartışmalara, ekonomik koşullara bakarak farklı cevaplar verilebilir. Yine de –bunlardan bağımsız ve bunlara ek olarak- potansiyel seçmenleri daha homojen bir görünüm arz eden adayın, seçmenleri çok geniş bir yelpazeye yayılmış olan adaya nazaran daha az fire vermesini bekleyebiliriz. Bu seçmenler kendini asıl tercihinden çok da farklı bir adaya oy vermek zorunda hissetmeyecektir.
Türkiye’de ne olur
Bu çerçevede, Türkiye’de iktidar blokunu oluşturan AKP, MHP, BBP, VP gibi partilerin hepsinin milliyetçi, muhafazakar ve –ılımlı bir ifadeyle- devlet gücünün hayatın her alanında belirleyici olmasını savunan partiler olduğu görülüyor. Dolayısıyla ikinci turda fire vermeleri ihtimali düşüktür.
Buna karşılık muhalefeti oluşturan gruplardaki partiler neredeyse toplumdaki tüm görüşleri kapsayacak kadar farklılıklar içermektedir.
CHP’nin öncülük ettiği altılı grup, HDP’nin öncülük ettiği yedili grup ile bu gruplara dahil olmayan ve muhalefetin adayını desteklemesi beklenen bir dizi küçük parti. İkinci turda, muhalefeti temsil eden adaya oy vermeyi içine sindiremeyen ve sandığa gitmeyen bir kesimin olması ihtimali düşük değildir.
Türkiye dünyada seçimlere katılım oranı en yüksek ülkelerden biri. Oy kullanma oranı genellikle yüzde 85 dolaylarında. Oysa ABD’de yüzde 60, Avrupa’da ve Asya’da yüzde 60-80 arasında değişiyor.
Türkiye’de seçime katılım oranının yüksek olması, seçim tahminlerinde, eninde sonunda herkes birine oy verir, gibi yorumlara yol açıyor. Bu yoruma çok da güvenmemek lazım. Öncelikle, dünyada görüldüğü gibi Türkiye’de de oy kullanma oranları düşebilir.
İkincisi ve daha önemlisi, Türkiye henüz hiç ikinci tur seçim yaşamadı. Böyle bir seçimde seçmen davranışının nasıl olacağına dair hiçbir veri yok. Seçmenin ikinci turda da azimle sandığa gidip çok da hoşlanmadığı birine oy verip vermeyeceği bilinmiyor.
Son sıralar muhalefetin ilk tura çok adayla gidebileceği, oyların nasıl olsa ikinci turda bütünleşeceği lafları daha sık edilmeye başlandı. Muhalefetin seçimi kazanması garanti edilmiş gibi, pazarlık kızıştırma halleri görülüyor. Her partinin kendi hesapları olması doğal fakat maksimalist taleplerin telafisi zor sonuçlara yol açabileceğini de unutmamak lazım. (BD/APK)