29-30 Eylül tarihlerinde Diyarbakır’da Heinrich Böll Stiftung Derneği ve Diyarbakır Barosu'nun düzenlediği "Türkiye'de Kürtler: Barış Süreci İçin Temel Gereksinimler" konferansının en önemli özelliği, Kürt sorununun ilk kez Kürtlerin kenti Diyarbakır’da, Kürtlerin düzenlediği bir konferansta tartışılmasıydı. Katılımın çok yüksek olduğu konferansta, Kürt sorunu Türkiyeli ve yabancı katılımcılarca çeşitli boyutları ile ele alındı ve benzer deneyimlerin yaşandığı İspanya ve İrlanda gibi diğer ülke örnekleri ile karşılaştırıldı.
Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) Diyarbakır milletvekillerinin tamamı ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Diyarbakır milletvekillerinin ikisinin izlediği konferansın en öne çıkan yanı, Kürt siyasi hareketinin ve Kürtlerin siyasi tercihlerinin kamusal alanda belki de ilk kez bu derece açıkça tartışılması oldu.
Kürtlerin siyasi tercihleri bireyselleşiyor
Bu tartışma, iki eksende gerçekleşti: Kürtlerin parlamentodaki DTP milletvekillerine yönelik beklentileri ve 22 Temmuz seçimlerinin bölgedeki sonuçlarının nasıl okunması gerektiği. Tartışmaların içeriğine geçmeden önce bir olgunun altını çizmekte yarar var: Konferans katılımcılarının bu iki konuda belirttikleri görüşler ve milletvekillerine ilettikleri soru ve eleştiriler gösteriyor ki, Kürtlerin kayıtsız şartsız oy verdikleri, kendilerini temsil eden veya ettiklerini iddia eden siyasetçileri koşulsuz destekledikleri dönem sona erdi.
Kürtler vatandaş olma yolunda ilerliyor: Siyasi tercihleri bireyselleşiyor ve çoğulculaşıyor, siyasi temsilcileri ile kurdukları ilişki daha eşitlikçi bir düzleme taşınıyor ve en önemlisi Kürtler artık hesap soruyor.
Bu durum, ikinci panelde konuşan DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’a iletilen soru ve eleştirilerde açık olarak ortaya çıktı. Özellikle genç yaştaki Kürtler, Tuğluk’u "her zaman olduğu gibi anlaşılmayan ve soyut" bir konuşma yaptığı, somut çözüm önerileri sunmadığı için oldukça sert bir dille eleştirdiler.
Açıkça görüldü ki, Kürtler, Kürt sorununun çözümü için görevlendirdikleri DTP milletvekillerinden somut politikalar geliştirmelerini bekliyor. Üstelik bunu, dost sohbetlerinde değil, kamusal alanda dile getiriyorlar. Tuğluk’un karşılaştığı eleştirilerin sertliği, Kürt siyasetçileri ile seçmenleri arasındaki ilişkinin geçirmekte olduğu dönüşüme işaret ediyor.
Kürtlerin siyasetçilerle kurduğu ilişkiler normalleşiyor
1993-1994 döneminde parlamentoda olan DEP milletvekillerinin Diyarbakır’da düzenlenen bir konferansta kendi seçmenleri tarafından, hele basının ve kamuoyunun önünde, eleştirilmeleri tahayyül edilemezken, bugün DTP milletvekilleri açısından Kürtlerden aynı sabrı ve desteği görmek zorlaşıyor. Kürtlerin siyasetçileri ile kurduğu ilişkiler eşitlikçi bir düzeye oturuyor, bir başka deyişle normalleşiyor.
Öte yandan, bu değişimin, 22 Temmuz seçimlerinde Diyarbakır ve Batman gibi illerde aldığı Kürt oylarını üçe katlayan AKP tarafından da doğru okunması gerekiyor. Öyle görülüyor ki, artık hiçbir siyasi parti açısından Kürtlerin oyu garanti değil. Bu sadece son seçimlerde büyük oy kaybına uğrayan DTP için değil, bölgedeki oylarını katlayan AKP için de geçerli.
Kürtlerin, Ermenilerde olduğu gibi, cemaatçi çizgide oy verdikleri devir bitmiş görünüyor. Öyle görülüyor ki Kürtler, siyasi seçimlerini giderek Türkler gibi yapacak: Kendilerine umut ve gelecek vadeden ve bu yönde somut politikalar üreten partileri tercih edecekler. Bu durum, konferansın ‘Politik Temsil ve Demokratik Katılım’ konulu son oturumunda oldukça belirgindi.
Oturumda söz alan Doğru Yol Partisi (DYP) Diyarbakır İl Başkanı Galip Ensarioğlu, HAK-PAR Genel Başkanı Sertaç Bucak, DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ile AKP Diyarbakır milletvekili Abdurrahman Kurt, seçim öncesinde neden işbirliği yapmadıkları ve aralarındaki ilişkinin seçim öncesinde ve sonrasında neden gergin olduğu sorularına maruz kaldılar.
Kürtler, oturumda söz alan bütün siyasetçilerin, Kürtlerin temsilcileri olduklarının farkında olmalarını, parti ayrımı yapmaksızın çatışmaların durmasını ve Kürt sorununun çözülmesi için birlikte çalışmalarını talep ettiler.
Diyarbakır’da gerçekleşen konferans, Kürt siyasetinin bugünü ve geleceği açısından oldukça önemli ipuçları sundu. Konferansta gerçekleşen tartışmaların ve dile getirilen beklentilerin gerek DTP, gerekse AKP yöneticileri ve bölge milletvekilleri tarafından doğru okunması gerekiyor.
AKP Kürtlerin taleplerini görmezden gelirse kendisine tanınan şansı kaybedecek
Kürtler, bu konferansla, kendilerini temsil eden bütün siyasi partilere iki temel mesaj ilettiler. Birincisi, 22 Temmuz seçim sonuçlarını doğru değerlendirmeleri gerekiyor. Kürtlerin AKP'ye verdikleri oyları, salt verilen ekonomik yardımlarla açıklamak, Kürt seçmenin iradesini ve siyasi tahlil kapasitesini küçümsemek anlamına gelmekle kalmaz, DTP’nin seçmenlerin beklentilerini karşılamadaki başarısızlığının görmezden gelinmesine yol açar.
Öte yandan, AKP’nin de, Kürtlerin kendilerine verdikleri desteğin koşulsuz olmadığını görmesi gerekiyor. AKP yönetiminin, DTP’ye karşı izlemekte olduğu gerginlik siyaseti, Irak’taki Kürt yönetimine karşı sergilediği dışlayıcı ve hatta küçültücü tavır, Irak’a karşı sınır ötesi operasyon yapmaktan söz etmek, Kürtlerin genel af ve operasyonların durdurulması gibi taleplerini görmezden gelmek gibi tutum ve politikaları sürdürmesi halinde, Kürtlerin kendisine tanıdığı şansı kısa sürede kaybedecektir. Öylesi bir durumda ise kaybeden sadece Kürtler değil, bütün Türkiye olacaktır. (DK/NZ)