Geçen yıl Panama belgeleri ortalığı sarsmıştı. Birçok önemli konuda olduğu gibi sonu gelmez tartışmaların girdabında kaybolacak gibiydi ki şimdi de Paradise belgeleri ortaya çıktı. Bu sefer öfke de endişe de daha şiddetli gibi görünüyor.
Türkiye esas olarak politikacıların vergi cennetlerine kaçırılan gizli servetleriyle ilgileniyor. Başbakan alışıldık pişkin tavrıyla konuyu geçiştirdi, Enerji Bakanı şimdilik sessiz. Büyük ihtimalle vergi cennetlerine para transferinin yasal olduğu söylenecek, "tüyü bitmemiş yetim hakkı"ndan, "kursakta haram para olmaması"ndan falan söz edilecek, giderek meydan okunacak ve muhtemelen son olarak tek parti dönemindeki yolsuzluklardan bir iki örnek verilecek.
Türkiye’ye ne kadar yansır bilinmez ama dünyada bu konunun gittikçe daha çok tedirginliğe yol açtığı anlaşılıyor. Aslında konu çok da yeni değil. Her zaman birileri vergi kolaylıklarından yararlanma ihtiyacı duyabilir, birileri gelirinin kaynağını açıklamakta sakınca görebilir, birileri ne kadar kaynağa sahip olduğunun bilinmesini istemeyebilir. Böyle durumlarda bazı kurumların yardımcı olduğu ve devletlerin de halden anlar bir yaklaşım gösterdiği görülmüştür.
Konu uzun yıllar İsviçre’nin tekelindeydi. Dünyanın dört bir yanından iş insanlarının, politikacıların, üst düzey bürokratların, darbeci generallerin, mafya babalarının İsviçre bankalarında hesabı olduğu söylenirdi. Zaman zaman İsviçre’ye baskı yapıp gizli hesapları açıklaması istenirdi, İsviçre de her seferinde küçük bir adım atarak durumu idare ederdi.
Şimdi durum biraz daha farklı. Bir kere vergi cennetlerinin sayısı çok arttı. 20, 30 40 dolaylarında vergi cennetinden söz ediliyor. Hatta cennet sayısını 70’e, 90’a kadar çıkaranlar var. Net bir tanım olmadığından, kesin bir sayı vermek de mümkün değil ama neredeyse bütün küçük ülkelerin vergi cenneti olduğunu söylemek mümkün. Avrupa’nın tek tük kalmış şehir devletlerinden tutun, Karayiblerin adı fazla bilinmeyen küçük adalarına kadar her yer vergi cenneti olmuş.
Birleşmiş Milletler kurulurken dünyada 51 ülke vardı, geçtiğimiz dönemde hemen bütün kolonilerin bağımsızlığını elde etmesiyle üye ülke sayısı 200’e yaklaştı. Bu sayı aynı zamanda dünyanın yoksul, gelişmemiş, toprağı az, kendini geçindirecek kadar kaynağa sahip olmayan, küçük ülkelerle dolu olduğunu gösteriyor. Bu ülkelerin çoğu büyük ülkelerle adil bir şekilde rekabet edemeyeceğini, bunun yerine zengin ülkelerin kaymak tabakalarına hizmet vererek yaşamını sürdürmenin daha kolay olduğunu zaman içinde keşfetti.
Vergi cenneti olmasaydı turist rehberliği, el sanatları, balıkçılık, korsanlık gibi işler dışında fazla altenatifi olmayan ülkeler bu şekilde uluslararası kapitalizme eklemlenmenin yolunu buldular. Küçük paralar karşılığında büyük servetleri ülkelerine çekmiş göstererek, servet sahiplerinin vergiden kaçınmasını sağladılar. Çeşitli tahminlere göre 21-32 trilyon dolar arasında parayı vergiden kurtardıkları hesaplanıyor. Bu servetin çok küçük bir kısmı da bu ülkeler için iyi para.
Üstelik taş atıp da kolları yorulmuyor. Bütün yapmaları gereken ülkelerine gelmiş görünen şirketlerden vergi ya hiç almamaları ya da komik düzeyde almaları, şirketlerin farklı ülkelerdeki birimleri arasındaki para transferlerine burunlarını sokmamaları, kayıt kuyutla ilgilenmemeleri ve kimseye misafirleriyle ilgili bilgileri vermemeleri. Bu hizmetler dünyanın her yerinden servetlerin bu ülkelere akmasına yetiyor.
Böyle bir hizmet arzının bu kadar yaygınlaşması, karşı tarafta ne kadar büyük bir talep olduğunu da gösteriyor. Servetinin kaynaklarını saklama talebi -ki buna kısaca kara para aklama diyoruz- ile üretim yapılan ülkedeki kamu hizmetlerine katkı sağlamaktan kurtulma talebi –ki buna da kısaca vergi kaçırma diyoruz- anlaşılan her şeyin önüne geçiyor.
Daha önce birçok yazar tarafından saptanmış bir özelliktir; burjuvazi kısa vadeli çıkarlarını her şeyin önüne koyar, kendisini var eden sistemin uzun vadeli gereksinimlerini bile hesaba katmaz. Vergi vermek kapitalist bir ülkede sistemin sürdürülmesi için en önemli araçtır. O vergiler yöneticilerin meşrebine göre, komşu ülkenin kaynaklarına el koymak için de kullanılabilir, işgücünün eğitim düzeyinin yükseltilmesi için de. Bir kapitalist için verginin nasıl harcanacağı tartışma konusu olur ama ödenmesi tartışılmamalıdır.
Fakat pratikte böyle olmaz. Büyük şirketlerin sahipleri, kendi sistemlerini sarsma, devletlerini zayıflatma pahasına kamu hizmetlerine katkı vermekten kaçınırlar. Toplumsal sorumluluk projeleriyle gönülleri fetheden iş insanlarının paralarını vergi cennetlerine kaçırdığı görülür.
Aslında işlerin iyi gittiği dönemlerde bu pek de sorun edilmez. Sonuçta vergi cenneti denen kavramı yeni duymadık, yıllardır vardı, yıllardır şikayet edilirdi, toplantılar yapılır, ne tür tedbirler alınacağı tartışılırdı. Bu arada cennet sayısı ve hacmi giderek kabarırdı. Fakat 2008 krizi her türlü dengeyi alt üst ettiği gibi vergi cennetlerini de sarsmaya başladı.
Neoliberal küreselleşme döneminde sermayenin sınırsız hareket kabiliyetine sahip olması devletlerin elini kolunu bağladığı gibi gelir kaynaklarını da kesti. Zaten sermayeyi çekmek için bütün ülkelerde vergi oranları alabildiğine düşürülmüştü. Kamu hizmetleri aksıyor, toplumsal huzursuzluklar yaygınlaşıyordu. Bunun üstüne, zaten yetersiz olan vergilerin de ödenmemesi ciddi sorunlara yol açabilecekti.
Durumun ciddiyetini anlamak için her fırsatta çözünü piyasadan bekleyen Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası kuruluşların bile vergileri artırmayı önerdiğini hatırlamak yeterli. 2008 krizinden sonra G20 ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) gibi kuruluşlar vergileri artırmayı önermese bile vergi cennetleriyle mücadeleyi sürekli gündeme getirmeye başladılar. Avrupa Birliği ülkeleri bu konuda tartışmalar yaşadı.
Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu'nun (ICIJ) Paradise Papers adı verilen belgeleri yayınlaması etkili olacak gibi görünüyor. Sistem yıllardır krizden çıkamıyor ve böyle bir ortamda eskiden olduğu gibi vergi kaçırmaya hoşgörü gösterilmesi kolay değil. En büyük şirketlerin, en popüler iş adamlarının ve devlet adamlarının bulaştığı en azıdan “gayriahlaki” bir durumu örtbas etmek huzursuzluğa neden olabilir.
“euro topics” sitesindeki bilgilere göre, Avrupa basınında bu konuda sert tartışmalar var. The Independent gazetesi, hastane ve okullar için gereksinim duyulan kamu girdilerinden kaçınmak suretiyle normal tüketicilere karşı siper savaşı veren seçkinlerden söz ediyor. Süddeutsche Zeitung, bu nasıl bir cüret, böyle koşullar cennet bahçesinde bile yoktu, diyor. De Volkskrant “Önceki yüzyıllarda halk kralın kellesini almak için saraya yürürdü. Kelle uçurmak konusunda biz küçük insanlar artık fazla uygarız” diye yazıyor.
Buna karşılık belgelerin ortaya çıkmasından rahatsız olduğunu gizlemeyenler de var. Vergi cennetlerine para kaçırmayı katı bürokrasiye ve yüksek vergilere karşı korunma ve özel yaşamı muhafaza etme olarak tanımlıyorlar. Daily Telegraph “Tıpkı Panama belgelerinde olduğu gibi kapitalizm karşıtı eylemciler bu olayda da kendi gündemlerini hayata geçiriyor. Kimi insanın diğerlerinden daha zengin olmasından rahatsızlar” diyor. Kriz sürdükçe tartışma sertleşecek. (BD/HK)