İnternet'in teknolojik altyapısını anti-sansür bir mühendislik harikası olarak gören, dolayısıyla, bir ülkede sanal âleme pranga vurmaya çalışanların, olsa olsa o ülkenin web sitelerini yurt dışına sürgüne yollayabileceklerini, ama bu sitelerin varlığını yok edemeyeceklerini söyleyenler de bir kez daha düşünmeliler.
Dünyanın pek çok ülkesinde, yaygın medya kanalları tıkanınca İnternet'i alternatif medya olarak seçen yüzlerce gazeteci ve aktivistin, farklı düşüncelere tahammülü olmayan kötü yönetimler tarafından ne kadar acıklı durumlara düşürüldüklerini görmemek için, en pembesinden at gözlükleri takmak gerekir.
Burma, Irak, Küba, Afganistan, Kuzey Kore
Alın Burma'yı mesela... Commitee to Protect Journalists/Gazetecileri Koruma Komitesi raporlarına göre, askeri cunta, ülkede İnternet erişimini yasaklıyor. Burma vatandaşları, modem sahibi olmak için önce resmi makamlardan izin almak zorundalar.
Yasa dışı yollarla bir modem edinseniz bile, uluslararası telefon ücretleri çok pahalı olduğundan, ülke dışında bir servis sağlayıcıyla İnternet'e bağlanmak servet istiyor. Ülkede çok az kişinin sahip olduğu e-mail adresleri ve bu adresler üzerinden yapılan iletişim sürekli kontrol altında.
Irak'ta da durum çok farklı değil. Bu ülkede de modem almak resmi izin gerektiriyor. Yönetim, İnternet erişimini istediği zaman kesiyor. Sadece bazı bakanlar ve elit sınıfın e-mail yoluyla iletişim kurabildiği söyleniyor.
Küba'nın hali biraz daha iyi. Sağ olsun, hükümet orada bazı kurumlara İnternet erişim izni veriyor; mesela üniversitelere. Bireysel İnternet erişimi ise, yok denecek kadar az. Çocuklara yönelik Cuba-Only İnternet sitesi sürekli gözetim altında tutuluyor; on-line sohbet odalarında neler konuşulduğu ise, resmi makamlarca izleniyor.
Yine bir süre öncesine kadar Taliban Afganistan'ında ve hâlâ Kuzey Kore'de İnternet'in tamamıyla yasaklanmış olduğunu da unutmamak lâzım.
Otoriter rejimlerin İnternet'i sansürlemek için arayıp da buldukları tek yöntem, bu çok amaçlı medyaya halkın erişimini engellemek mi peki? Tabii ki hayır.
Çin modeli
Anti-demokrasilerde çare mi tükenir? Bakınız Çin örneği. Geçtiğimiz hafta Türk basınında pek imrenilerek yabancı ajanslardan halkımıza aktarılan "Çin evden İnternet erişiminde Amerika Birleşik Devletleri'nden (ABD) sonra ikinci ülke oldu" haberlerine acı bir gülümsemeyle bakmamak elde değil.
Bugün tam 57 milyon Çinlinin evinde İnternet bağlantısı olduğunu öğrenen gazetecilerimizin, aceleyle, bunu "Çinlilerin dış dünyaya olan ilgisinin arttığı" şeklinde yorumlamaları da, sadece konuya yabancı olmalarıyla geçiştirilmeli; hiç söylenmemiş kabul edilmeli ve onlara Bay Huang Qi'nin hikayesini anlatılmalı.
Huang Qi, Çin'de düzenli olarak on-line içerik üreten ilk web uzmanıydı. www.6-4tianwang.com adresinde, kayıp yurttaşlardan haber vermek amacıyla yayın yapıyor, ülkedeki insan hakları ihlallerine dair makaleler yazıyordu.
5 Haziran 1999'da polisler evine geldi. Bütün özel evrakları ve eşyalarına el konuldu. İki saat süren basına kapalı bir yargılamadan sonra, nedeni açıklanmaksızın cezaevine atıldı.
Online'dan tutuklu
Tutuklandıktan sonra işkence gördüğü, bir dişini kaba dayak sırasında kaybettiği, günlerce ilkel bir tuvalette, diğer tutukluların pislikleri içinde uyumaya zorlandığı, yakınlarıyla görüşmesine, telefon etmesine izin verilmediği, intihara teşebbüs ettiği ama kurtarıldığı; ancak bir yıl sonra, avukatının eline gizlice tutuşturduğu mektuptan öğrenildi. (Kaynak: Human Rights Watch, Reporters Sans Frontiers, International Center for Human Rights and Democracy Raporları)
Tam 57 milyon kişinin evinden İnternet'e bağlanma özgürlüğü olan Çin'de, Huang Qi, sadece on-line içerik yaratıp yayınladığı için 1999'dan beri sürmekte olan davalarda hâlâ tutuklu yargılanıyor.
Neyle suçlanıyor derseniz, çok yabancısı olduğumuz bir şey değil: "Devletin gücünü rencide ve tehdit edecek yönde yayın yapmak." 3.5 yıldır süren diğer duruşmalarda olduğu gibi, 13 Şubat 2001'deki duruşması da mahkeme tarafından ilerideki bir tarihe ertelenen Huang Qi ile ilgili kararın ne zaman verileceği, ne ceza alacağı meçhul.
İnternet'e kolayca erişmenin, öyle pat diye iletişim özgürlüğü, basın ve ifade özgürlüğü, veya en basitinden "Batı'ya açılmayla" eş değer olmadığının en güzel örneği aslında Huang Qi'nin hikâyesi.
Genel anlamda Çin ve İnternet'te özgürlük bahsi ise, başlı başına tez konusu. Mesela bugün birimiz Pekin'de bir İnternet Café'ye gitsek ve www.CNN.com adresine bağlanmak istesek, acaba neyle karşılaşırız? Veya, herhangi bir Batılı gazetenin on-line versiyonuna...
Hiç tereddütsüz, boş bir sayfayla... Çünkü Çin'de filtreleme ve site bloke etme çok yaygın. Özellikle de bu site Batı kaynaklıysa. İnternet Café'ler sürekli gözetim altında; kim hangi siteleri ziyaret ediyor, kim kiminle ne konuda chat yapıyor, e-mail üzerinden iletişimin içeriği nedir; hepsi tek tek kontrol ediliyor.
Kazara bir chat odasında hükümet aleyhine bir laf ediliversin; hemen kapatılıyor site. Nitekim, yine Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) raporlarına göre, geçtiğimiz iki yıl içinde binlerce İnternet Café benzer nedenlerle kapatılmış Çin'de. 5 Mayıs 2001'den itibaren de, resmi olarak kayıt yaptırmayan İnternet portallarının hemen kapatılacağı yolunda karar alınmış. (Kulağa tanıdık geliyor mu?)
40 makaleye 4 yıl
Bütün bunlar İnternet'in özgürleştiren, devrimci olanaklarına gem vuramaz, diye düşünüyorsanız, bir de serbest gazeteci Guo Quinghai'nin başına gelenlere bakalım. 2000 yılında, e-mail aracılığıyla, "politik reform çağrısı" yapan 40 makale postalayan Quinghai, aynı yıl Hebei'deki mahkeme karayıyla 4 yıl hapis cezasına çarptırılmış ve hala da "cezasını" çekmekle meşgul. (kaynak: Online Journalism Reviw)
Bu ve benzeri deneyimler, PC sahipliğinin teşvik edildiği, İnternet kullanımında dünya ikicisi olmuş bir ülkenin yurttaşları tarafından yeterince dikkate alınıyor ve İnternet ortamında devletin kutsal varlığına "zarar" verecek materyal üretme girişimlerini de engelliyor şüphesiz. Yani, İnternet ortamında oto-sansür gündelik hayatın bir parçası Çin'de.
Web'in yaydığı korku
İngiltere merkezli Institute for War and Peace Reporting/Savaş ve Barış Gazeteciliği Enstitüsü'nün Kurucularından Andrew Stroehlein, düzenli olarak otoriter rejimlerde İnternet sansürü üzerine yazılar yazan bir gazeteci. Geçtiğimiz günlerde Online Journalism Review dergisinde yayınlanan makalesinde söyle diyor: "İnternet'in otoriter rejimlere karşı bir alternatif (tehlike) oluşturduğu düşüncesi, bir nevi soğuk savaş dönemi sonrası optimizmiydi. Bir çok gazeteci ve aktivistin demokrasi mücadelelerini, hukuk devleti ve özgürlük taleplerini bu yeni medyaya taşıdıkları bir gerçek; ancak, ne yazık ki henüz bir zafer yok ortada. Ve baskıcı rejimler, İnternet'i nasıl yok edeceklerini pek güzel öğrenmiş durumdalar."
Nitekim, RSF'nin İngiltere temsilcisi Veronica Forwood da "Web gerçekten otoriter rejimleri korkutuyor" demiş Andrew Stroehlein'e. Enemies of the Internet/İnternet'in Düşmanları adlı kitabın yazarı olan Forwood'a göre, baskıcı yönetimler herşeyi kontrol etmek istiyor. İnternet'in çok bilinmez, anlaşılmaz yapısı ise çok korkutuyor onları ve sansürlemek istiyorlar.
Bütün bu örneklere baktığımızda, beş-on yıl öncesine kadar en devrimci medya olarak sunulan İnternet'in, tüm teknolojik imkânlarına rağmen, hâlâ sansürlenemeyecek bir "mühendislik harikası" olduğunu söyleyebilir miyiz?
Ben şahsen çok iyimser değilim bu konuda. En azından, demokrasi olduğu iddia edilen ülkemizde İnternet medyasının sınırları çizilirken, "düzenlemeden" çok "yasaklamaya" ve "yıldırmaya" yönelik tedbirlerin tercih edildiği ve bu mecrada farklı görüşlerin hareket alanının giderek daraltıldığı günümüz ortamında. (EDA/NM)