Bu ülke kimin?
Önceki gün öldürülen 35 Kürt gencinin olmadığı kesin.
Hayır, yalnızca kendi ülkelerinin ordusu tarafından katledildikleri için değil. Katliamın ardından verilen tepkiler yüzünden de.
Hele iktidar partisinin Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in BDP'nin üç günlük yas ilan etmesini insanca bulması yüzünden hiç değil. Bu "insanca" tespiti duyunca insanın gözleri doluyor...
35 sivil insanı bombardımanla öldürülen bir devletin en ufak bir yas belirtisi göstermemesinin insanlıkla ilgisi olmadığının fark edilmemesi yüzünden.
Daha İçişleri Bakanı Samsun'da askerler tarafından öldürülen Gökhan Çetintaş'ın ailesine yaptığı gibi köylülere gidip "Bakın dördünüz kurtulmuşsunuz, Allah muhafaza siz de ölebilirdiniz" demedi.
Ama bu ülke Gökhan Çetintaş'ın da değildi. 16 yaşındaki Gökhan, Türk'tü ama yoksuldu. Zamanın affedilmez defosu...
Bakan Şahin, yoksul Çetintaş ailesine yaptığı ziyarette yarım kalan evlerinin yapılması için de talimat vermişti. Ekim ayında İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan resmi rapora göre "yanlışlıkla vurulan" 16 yaşındaki Gökhan Çetintaş'ın bedeli açıklandı: 21 bin 683 Lira.
Çetintaş ailesine hadi bakalım şanslısınız, evinize bakan geldi, bakın 21 bin lira alacaksınız, diyen koca bir yılgın kitle var.
Bu vatan "yaşamak"ın çok uzağında yaşayan, kendini devlete teslim etmiş, bu teslimiyetin nasıl bir korkunun ve şiddetin sonucu olduğundan habersiz o büyük yılgın kitlenin hiç değil.
Ya Gökhan Kürt olsaydı? 21 bin 683 liraya kaç Kürt gelir?
Gökhan'ın ölümünden bir hafta sonra babasıyla ot biçmekten gelen 11 yaşındaki kan kanseri Sami İştenyılmaz askerin bile isteye ürküttüğü bir atın sırtında 150 metre sürüklendi. Sami ve babası asker tarafından dağ başında kaderlerine terk edildi. Sami hastaneye yetiştirilemeden can verdi. Soruşturma bile açılmadı. Küçük Sami "bedavaya" gitti... Bu ülke Sami'nin de değil.
Gökhan'ın öldürülmesinden bir ay sonra Van il Genel Meclisi Üyesi Yıldırım Ayhan, Çukurca'nın Narlı köyünde asker tarafından tam göğsünden vurularak öldürüldü. Halen bir soruşturma açılmış değil.
Yıldırım Ayhan siyasetle uğraşıyordu. Siyasetle uğraşmanın temel kuralı "Bu ülke benim" cümlesidir. Ama anlaşılan o ki, bu ülke Yıldırım Ayhan'ın da değildi.
Daha geçen hafta Nusaybin'e bağlı Heybeli köyünde iki köylüye ellerindeki silah sanılan tesisat boruları yüzünden ateş açıldı. Yusuf Akın öldü, Mehmet Eren yaralı. Haberler soruşturma açıldı, diyor. Göreceğiz. Ama kendi köyünde elinde su borularıyla vuruluyorsan bu ülke senin olamaz.
Bu ülke Nusaybinli köylülerin de değil.
Şimdi de katırlarla yıllardır kaçakçılık yapan insanlar terörist sanılarak katledildiler. Devletten daha üzüntü bildiren, başsağlığı dileyen bir açıklama bile gelmedi. Bu genç adamlar hangi ülkenin vatandaşıydı. Bu ülke Roboski köyünün de değil.
Bazı partiler açıklama yaptı; iktidar partisinin temsilcisi "Operasyon hatası" dedi.
Egemen basın ve iktidar giderek nasıl susacağını, nasıl yalan söyleyeceğini şaşırmaya başladı. Onların artık iyice işlevsizleşen, susmaya ve yalan söylemeye programlı Türkçesinde herkesin barsak ameliyatı olduğu yerde Başbakan "sindirim sistemi ameliyatı" oluyor. Herkesin katliam dediği şeye "Operasyon hatası" deniyor.
Buna, yabancı dilde "euphemism" deniyor, Türkçedeki karşılığı "örtmece". Dil, Türkçe, bir yorgan gibi bize ait olan şeylerin, gerçeklerin anlamını kapsamaya açıklamaya çalışırken, onu yalanlarının ve cinayetlerinin üzerini örtmek için kullanan muktedirler farkında olmadan şu gerçeğin üzerini açıyorlar:
Bu ülkede Kürtlere ve Kürt coğrafyasına -oturmuş, yerleşik bir üslup olarak- işgal edilmiş toprakların işgal edilmiş halkı gibi davranılıyor.
Yoksa gepegenç 35 masum vatandaşı kendi ordusu tarafından "yanlışlıkla" öldürülen bir ülke böyle susmaz, "yas ilan etmeyi" bir siyasi partiye bırakmaz, Ankara'da istirahate çekilmez.
Yoksa bu ülke kimin?
Yoksulların, suskunların ve Kürtlerin olmadığı kesin. (BK/HK)