"Türkiye'nin en önemli sorunlarının başında gelir, bilin hangisidir?" diye sorsak bilmeceyi, bugün pek çoğumuz farklı cevaplar veririz. Mesela ben Kürt sorunu ve küresel neo- liberal saldırının birbirine koşut olarak en sıkıntılı alanlar olduğunu söylerim hiç duraksamadan.
Zira militarizm, bütün bu sorunların aygıtıdır. Ordu mekanizması, liberal saldırıya da, halkların kendi kaderlerini tayin hakkına da, etnik-kültürel haklarına sahip çıkan Kürt halkına da aynı dehşetle çevirir namlusunu; ordu egemen güçlerin cephaneliğidir, iktidarın tankıdır, tüfeğidir.
İktidar ve ordu arasındaki sürtüşme ise böbrek sancısıdır, taş düşer, böbrek değişir gerekirse, ordunun ve sistemin kabuğu değişince de sistemin silahları egemenleri, sermaye sahiplerini eşgüdüm içinde koruyup kollamaya devam eder. İktidar ile askeriyenin demokrasiye balans ayarı çekmesinin sıkıntısını ise her daim işçi sınıfı, emekçi halk kitleleri çeker.
Fakat bu aşamada diğer araçlar sokulur devreye, milliyetçilik yükseltilir ki, demokrasinsin asıl sahibi olan emekçi halk kesimleri istenen düzeyde korkutulsun, sindirilsin, oligarşik yapının, feodalitenin, sermaye egemenliğinin önündeki engeller sinsin, düşsün, korkutulsun.
Diyarbakır futbol şehri değildir
Kürt sorunu bu aşamada ordunun silahlı meşruiyetinin bir parçası olarak kullanılıyor yıllardır. Ana dilde eğitim, demokratik haklar dedikleri için süründürülen, koruculaştırılan, göç ettirilen, işkence edilen, köyleri yakılanlar ise bu mücadelenin içindeki mağdurlardır.
Türk- Kürt emekçiler yaşam hakları ellerinden alınmak istenen ana grup, bugünkü hükümet ordunun yukarıda sözü edilen silahlı meşruiyetinin sürdürücüsü ve faşizan milliyetçi duyguların uygulayıcısı olmaktan öteye gidememiş, hükümetin başı Kürt halkının meclisteki seçilmiş temsilcileri ile "dağdakine terörist demeyenle konuşmam" diyebilmiştir.
Bugün de orduya karşı verilen mücadelede "demokratı" oynamaktadır. Bu kirli siyasi oyunun parçası olarak da endüstriyel futbolun sendikasız işçisi Diyarbakırspor, her zaman kapının önüne konmak istenir. Ligden düşürülüp had bildirildikten sonra, şehri, o şehirde yaşayanları, bilhassa da gençleri ehlileştirmenin bir yolu olarak tekrar üst klasmanın alt sıralarına mahkum edilmek üzere kullanılagelmiştir Diyarbakır'ın futbol takımı.
Diyarbakır ise bir futbol kenti değildir, birkaç bin futbol tutkunu dışında o şehirde kimsenin de umrunda değildir, zira o insanlar açtır, kent göç almaktadır, her gün daha fazla çocuk mendil satmakta ve taş attı diye tutuklanmaktadır. Bu arada futbolda "yükselen değer" olan takımların taraftarları, aslında milliyetçi değerlerin hegemonyası altında kışkırtılmakta, Kürt olmak onlar nezdinde bir neredeyse suç olmaya dönüşmektedir, milliyetçi karanlığın vazettiği değerler buna hükmetmektedir, Bursa'da olduğu gibi.
Maça giderken gey yürüyüşüne saldıran da onlardır, Uludağ Üniversitesi'nde solcu talebe avına çıkanlar da. Elbette Bursaspor tribününde demokratlar da vardır ama belli ki sayıları bu baskıyı hafifletmeye yetmemektedir.
Arada kalmak
Bugün hükümet ile ordu arasındaki mücadelede arada sıkışıp kalan Kürtler ise Diyarbakırspor üzerinden mesela İstanbul İnönü Stadı'nda, Saraçoğlu'nda, Bursa'da yuhalanmakta, hakarete, küfre ve tacize uğramakta, kafalarına taşlar yağmakta, Diyarbakırlılar deplasmanda maça gittiğine pişman edilmektedir. Üstelik her şeye rağmen, Kürt halkına Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana onlara "susun, sakin olun, onlar vurursa siz öteki yanağınızı çevirin" denmekte, bunu yapmadıkları zaman da hainlikle, örgüt üyeliğiyle, bölücülükle filan suçlanmaktadırlar.
Galatasaray - Fenerbahçe maçında hakemin, oyuncuların kafasına atılan taş, viski şişesi, bozuk para salt "holiganizm" ile açıklanırken, Bursa'ya gittiği için anasından emdiği süt burnundan gelen Diyarbakırlı taraftarın kendi sahasında amacını aşan ve çirkinliğini pek tabii inkar etmeyeceğimiz davranışı yine siyasi olarak algılanır, bu böylece sürüp gider, Bursa'da milliyetçi provokatörlerin siyasileştirdiği oyunun parçası yine Diyarbakırspor'dur, fatura Diyarbakır'a kesilir, her zaman olduğu gibi yazık olur.
Çözüm: Çekin kirli elinizi futboldan
Sorunun çözümü ise futboldan militarist Türk milliyetçilerinin elinin çekilmesi, binbir zorlukla ayakta durmaya çalışan Doğu ve Güneydoğu kulüplerine yönelik saldırının son bulmasından geçer.
Kesinlikle kabul edilemeyecek görüntülerdi Diyarbakır - Bursa maçında yaşananlar. Ancak ne yazık ki bütün o olaylar yaşanırken tribünlerde açılan bir pankart gerçekten anlamlıydı: Bize özür borçlusunuz!
Diyarbakırspor taraftarı karşı taraftan özür beklerken, kendisinin af dileyeceği tavırlar içine girerek kendisine de, takımına da, futbola da yanlış yapmıştır. Ancak her ne zaman ki Diyarbakırspor'un üzerinden herkes kirli ellerini çeker, ne zaman ki Türkiye'de Kürt olmak doğuştan hakaretlere maruz kalmak anlamından sıyrılır, işte o zaman ülkeye de stadyumlara da barış gelecektir.
Bu işin öyle dostlar alışverişte görsün kabilinden içi boş, adı bile doğru dürüst konamayan "açılım" hamleleri ile çözülemeyeceğini görmek için daha ne yapmak gerekmektedir? Bu nedenle Türkiye'de futbol milliyetçilerin, askerin, sağcı hükümetlerin manevra alanı olmaktan kurtulmadan, Diyarbakıspor'un da, Diyarbakırlıların da futboldan sportif manalar çıkarmasına imkan yoktur, zaten bu imkan onlara tanınmamaktadır.(BD/EÜ)
Not : 8 Mart Dünya emekçi kadınlar gününü kutluyorum.