“Biz de insanız yavrum ya. Bizde ayrım yok. Onlar ayrım yapıyor. 72,5 millet varsa şu Türkiye’de biz hiçbirini ayırmayız daha Türkçesi.”
Böyle anlatıyor kitapta Gülizar Özer, yetmiş iki buçuk milletin “buçuğu” olarak görülen Romanları ve onlara yönelik nefreti.
Gazeteci Esra Açıkgöz ve akademisyen Hakan Alp’ın hazırladığı İletişim Yayınları’ndan çıkan “Biz de İnsanız Yavrum Ya” kitabı Türkiye’de yıllardır varolan ve bitmeyen ötekine yönelik nefreti anlatıyor. Sözlü tarih formunda hazırlanan kitapta, Türkiye’de nefret suçuna maruz kalmış 10 kişinin hikayesi var.
Belgeseli de var
Kitaptaki hikayeler aynı zamanda nisan ayında ilk gösterimi yapılan "Nefret" belgeselinde de yer aldı.
Bir suçun nefret suçu olması için gerçekleşen fiilin suç teşkil etmesi ve bu suçun işlenmesindeki temel nedenini önyargı olması gerekiyor. Türkiye’de nefret suçuna maruz kalmak için sadece Ermeni, Roman, Kürt, Alevi, trans, engelli, kadın olmanız yetiyor.
Saçı uzun, Ermeni, trans, Alevi
Tıpkı kitapta yer alan şu 10 hikayede gibi;
Askerde öldürülen Ermeni genç Sevag Balıkçı. "Saçı uzun, lens takıyor" diye saldırıya uğrayıp öldürülen Aykut Alıcı. Cezaevlerindeki "teröristlerin" haklarını savunuyor diye linç saldırısına uğrayan avukat Behiç Aşçı. Bir protestoda panzere çıktığı için başbakanın "Kadın mıdır, kız mıdır" sözlü tacizine ve sonrasında polis şiddetine maruz kalan Dilşat Aktaş.
Kuzeni askerde öldürüldüğü gün, sırf Kürt olduğu için "terörist" denilerek linç girişimine maruz kalan inşaat işçisi Fevzi Çelik. Hıristiyanlığı seçtiği için ölüm tehditleri alan İhsan Özbek. Cinsel kimliğinden dolayı ağabeyi tarafından işkenceye uğrayan, öldürülmek istenen Öykü. Maraş katliamını yaşayan Sevim Polat. Bedensel engelinden ötürü ayrımcılığa uğrayan Şafak Pavey..."Roman" olduğu için linç güruhlarına hedef olan Koca ve Özer ailesi...
Selendi'den sürülen Romanlar
İşte Özer ailesi de o nefretin mağdurlarından biri. Hafızaları tazeleyelim.
2010’da Manisa'nın Selendi ilçesinde on yıllardır yaşayan Romanlar “Selendi bizimdir bizim kalacak" "Burası Selendi buradan çıkış yok" "Çingeneler buradan gitsin" gibi sloganlar eşliğinde linç edilmek istendi.
Evleri, çadırları, arabaları yakıldı, yıkıldı. Polis yetersiz kaldı. Romanlar Jandarma gücüyle kurtarıldı. Saldırganlara hiçbir şey olmazken Romanlar düzeni sağlamak adına Salihli’ye göç ettirildi.
"Affedersin, öğretmenlere varasıya bu toplumun içindeydi"
Gülizar ve Sevittin Özer’in anlatımlarından:
* Olaylar kahvecinin kaynımın oğluna Siz çingenesiniz size çay yok demesiyle başlıyor. Bizimkiler nasıl olmaz bize çay, parasıyla değil mi diyorlar. O zaman halkın hepsi toplanmış bu çocuğun başına. Bir karış dikiş vardı oğlanda. Bunu da öyle görünce kaynım kalp krizi geçirip ölüyor. Belediye başkanı Romanlara çay verilmeyecek demiş. Fırıncılara bile ekmek vermeyeceksiniz demiş. Şimdi kahvede sigara içmiş diye oldu olay deniyor da, kahvede bir kişi sigara içince halkın hepsi mi saldırır. O uydurmaca mantıksız.
* Giderken de içinde “Kendi isteğimle gidiyorum” yazan bir kağıt imzalatmaya çalıştılar. Çoğu imzalamak istemedi ama…Kalmak istiyorsan kal ama can güvenliğini sağlayamam diyor. Ne demek bu? Ya burada kalıp öl ya da git demek istiyor. Can güvenliğini sağlarım dese o başka olur. Hiç kimse kalamadı tabii…
* Affedersin, öğretmenlere varasıya bu toplumun içindeydi. Ayrıldıktan sonra iki üç defa Alper’in öğretmeni aradı bizi. Gamze’nin Seyfettin’in öğretmenleri olayın içinde olduğu için aramadı… Mahkemede yüz yüze geldik çoğuyla. Her biri geliyor, “Biz yoktuk” diyor. Sen desen de biz biliyoruz. Mesela kameralarda çıkıyor, gazetelerde çıkıyor. Biz sizi tanımıyor muyuz? Tanıyoruz ama seslenmiyoruz. Mahkeme onaylasın.
* Şimdi yeniden ev, ocak almaya çalışıyoruz ama orada yılların evi ocağı kaldı. Sürgün edilince 50 milyarlık evi 17 milyara sattım. Mecbur olarak sattım. Evi yakmaya kalktılar. Eşyalar gitti zaten. Şimdi ne var ki bende…Hiçbir şey yok. (NV)
Kendimize bakar, nefretten uzaklaşırız diyeKitabın önsözünde Esra Açıkgöz ve Hakan Alp şöyle diyor: Elinizdeki kitap bu konuya dikkat çekmek istiyor. Nefret söyleminin, ötekileştirilen mağdurların yaşamlarına etkisini göstermeyi amaçlıyor. Öyle büyük laflar ederek değil, yaşamların içinden bakarak. "Nefret" mağdurlarına, "sessizliğe" mahkum edilenlere, en iyi ihtimalle "istatistik" olanlara dönüyor yüzünü ve nefret suçlarının yaşamdaki karşılığını göstermek istiyor. Yine onların ağzından. Belki onları dinlerken kendimize bakar, nefretten uzaklaşırız diye... |
“Biz de insanız yavrum ya”, hazırlayanlar Esra Açıkgöz, Hakan Alp, İletişim yayınları, İstanbul, 232 sayfa.