Yazar Mehtap Ceyran'ın Ekim ayında Everest Yayınlarından çıkan ve "Kayıp yakınlarına" adadığı ikinci kitabı Bekleyişi Şarkısı, bizi Rahşan Teyze'nin, onun şahsında kayıp yakınlarının yaşadıkları acılarla yüzleştiriyor.
Kitap, yirmi iki yıl önce oğlu Mahir'i kaybeden ve Alzheimer'a yakalanan Rahşan Teyze'nin kaybolması sonrasında, yanında yaşayan yeğeninin dilinden yaşananları anlatıyor.
Kitaptaki 'Anlatıcı ben'in bir adı yok. Sokakların bir adı yok, şehrin bir adı yok. Rahşan Teyze'nin yaşadıklarına, oğlu Mahir'i arayışına, kapıları sürekli açık bırakışına, suskunluğuna, bazen hırçınlığına, çaresizce arayışına "Anlatıcı ben" ışık tutarken, Rahşan Teyze'nin kaybolmasıyla birlikte hikaye gittikçe ilginçleşiyor.
Mahir'in kayboluşu sonrasında Rahşan Teyze'nin yaşadığı acılar ve arayış, Rahşan Teyze'nin kayboluşu sonrasında "Anlatıcı ben"in arayışına dönüşüyor.
Çaresizce akraba ve tanıdıkların kapısını çalan "Anlatıcı ben" Rahşan Teyze'nin izini sürerken, belki de onun Mahir'in kaybedilmesi sonrasında yaşadığı ilk günlerdeki tedirginliği yaşıyor.
Elbette ki Mahir'in politik nedenlerle kaybedilmesi ile Rahşan Teyze'nin geri gelmeyi unutmasının bir ayrımı olsa da, arayış kendini iki farklı zamanda, iki farklı karakterde tekrar ediyor. Bitmeyen bir döngü gibi...
TIKLAYIN - Mehtap Ceyran: Hakikatin Sesi Kesik, Sözcüğü Kayıp
90'ların karanlığına odaklanıyor
Kitap bir dönemden ve yerden bahsetmese de, 90'lı yılların karanlığı ve gözaltında kaybedilme sürecinde halkın yaşadıklarına odaklanıyor.
Evlere çarpı konulması, çarpı konulmayan evlerde yaşayanların devletle olan işbirliğinden şüphenilmesi, sonrasında bu şüphenin dışlamaya dönüşmesine de değiniliyor.
Devletle işbirliği yaptığı belirtilen komşularının oğlunun kaçırılıp, kaybedilmesine kadar süren bu dışlama, halkın devlete olan tepkisinin dışa vurumu oluyor.
Kitapta "Anlatıcı ben"in Rahşan Teyze'yi ararken, uzun yıllardır Almanya'da olan ve çocukluğundan tanıdığı ve de hoşlandığı Zedan'ın hikayesiyle de kesişiyor.
Zedan bir yandan babasının taziyesini kabul ederken, bir yandan da "Anlatıcı ben"le sağlamaya çalıştığı yakınlığı bazen kayıp teyzesi, bazen de çocukluk anıları üzerinden sağlamaya çalışıyor.
Ancak her karşılaşmalarında birbirlerine duygularını açıklayamıyorlar. Aradan geçen yılların yarattığı çatlağı bir türlü kapatamamanın iç sıkıntısı, sancısı. "Anlatıcı ben" Zedan'la olan karşılaşmalarından birini şu sözlerle anlatıyor:
"Teyzem kayıpken , o da babasını kaybetmişken ve aradan yirmi bir yıl geçmişken bu kapıda ve aynı sokak lambasının altında bir araya gelişimiz, aşktan ve arkadaşlıktan çok, müşterek yenilgilerin bir araya getirdiği iki büyük yalnızlığın buluşmasıydı sanki."
Okuyucu hikayenin parçası oluyor
Mehtap Ceyran ilk kitabı Mevsim Yas'tan sonra Bekleyişin Şarkısı ile edebi olarak bir merhale daha katediyor. Kullanılan dilin sadeliği ve akıcılığı, okuyucuyu hikayenin bir parçasına dönüştürürken, 90'lı yılların sokaklarında bizleri bir yolculuğa çıkarıyor.
Hikaye yaşadığımız toprakların belki de en acı hikayesi. Gözaltında ya da kaçırılıp kaybedilen çocukları için yıllardır sokaklarda olan Cumartesi Anneleri, çocuklarını bulmak için mücadeleye tüm yasaklamalara ve engellemelere rağmen devam ediyor.
Çocuklarını kaybetmek, akıbetlerinin ne olduğunu bilmemek, bir yerden sonra kemiklerine bile razı olmak ve bu sürede yaşadıkları benzersiz acıların, kapılar ardında bir anneyi her geçen gün içten içe nasıl erittiğiyle yüzleştiriyor bizi Bekleyişin Şarkısı.
Rahşan Teyze'nin Alzheimer olması yaşadıklarını bir nebze de olsa unutması demek. Böyle bir hastalığa kapılması iyi mi, yoksa kötü mü?
Kendi adımıza mı, onun adına mı düşünmeliyiz? Ya da acıyı sonlandıran şeyler kutsanabilir mi? Bekleyişin Şarkısı bizi kendi vicdanımızla baş başa bırakıyor.
Kitabı kapattıktan sonra kaybettiğim bir şeyim oldu mu diye kendime sorunca, Mahir'in sadece Rahşan Teyze'nin oğlu olmadığı, hikayemizin ne Mahir'den, ne de kayıp ailelerinin mücadelesinden ayrı olmadığını düşünüyorum.
Çocuğunu, kardeşini, eşini, arkadaşını, yoldaşını kaybedenler coğrafyasında yıllardır kulağımızda çınlayan bu çığlık, bu kesintiye uğramayan tını.
Hikayelerimizi ararken her gün, kaybolanın sadece bizim hikayemiz olmadığını, bizim kayıplarla birlikte kaybolduğumuzu, bulmamız gerekenin içimizdeki kuyularda saklanmadığını fark ediyoruz.
Kaybolan hikayemizin peşinde giderken, açık kapılar kapanmadan bir hikayemizin olmayabileceği gerçeği ansızın yakalıyor bizi. Ölmek mi kolay, kalmak mı yoksa kaybolmak mı? Peki ya bulmak, tüm acıları bitirebilir mi? Bulmak, bizi boşlukta sallanan bir sarkaca dönüştürürken, hikayemizin gittikçe uzaklaşıyor. Sesin her yeri kapladığı bir tınıyla uğurlanıyoruz...
"Karton çay bardağını çöp kutusuna atıp en üst kata, yoğun bakıma çıktım. Kapı iki yana açıldı. Doktorla göz göze geldik. Gözleri donuk, hiçbir şey söylemiyordu. Pencere kenarına yürüdüm. Sonra koridordaki banka oturdum. Çağına yokluk veren bir süzgeçten süzülüp geliyordu her şey. Gözümde görüntüler belirip kayboluyordu. Dilsiz ağızlar, sözcüksüz diller görüyordum. Her şeyin üzerinde bir yorgunluk. Hiçbir şey bu dünyada olmanın yalnızlığını gidermiyordu..."
Mehtap Ceylan hakkında
Batman'da 1979'da doğdu. Politik nedenlerle 1994 yılında tutuklandı. On yıl hapis yattı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Adalet Bölümü'nde okudu. Halen Batman'da yaşıyor. Mevsim Yas, ilk romanıdır.
Kitabın künyesi:
Yazar: Mehtap Ceyran
Yayınevi :Everest Yayınları
İlk Baskı Yılı : 2019
(ZK/PT)