Hayatımızı sarıp sarmalayan dört büyük kavram; hayat, ölüm, aşk ve adalet. Bizi birbirimize bağlayan ve uzaklaştıran. Acaba hayatımızı bu dört kelimeyle özetleyebilir miyiz?
Yapı Kredi Kültür Sanat Galerisi'nin iki katına yayılan "Hayat, Ölüm, Aşk ve Adalet", ismini serginin girişinde yer alan Hale Tenger'in ses yerleştirmesinden alıyor.
Serginin küratörü Didem Yazıcı da bu dört kavramın gündelik hayatımızda bizi sürekli oyalayan kavramlar olduğunu söylüyor.
Yazıcı, yeni sezonun ilk sergisinin çıkış noktasını anlatırken pandemi öncesinde, aşıdan da önce, ölüm ve hayat döngüsünün hayatımıza çok yaklaştığını söylüyor.
"Hayatımıza devam ediyoruz, ama küresel pandemiyle birlikte küresel adaletsizler de ortaya çıktı yeniden. Aşıyla birlikte de başka bir kriz; bu aşıyı nasıl paylaşacağız?
"Aşk ve adalete gelince... Bu iki kavram da birbiriyle çok konuşan kavramlar. Dünyanın dört bir yanında yaşanan adaletsizliklere ümitle, direnişle birlikte bakıyor bu sergi."
Bir bavul ve iki kişilik bir çadır
Bu iki kavramın birbiriyle iç içe geçtiğini en net gördüğümüz eser ise István Zsíros'nun "Borderless Love/ Sınır-sız Aşk" başlıklı fotoğrafı.
Tutkulu bir öpüşme anına odaklanıyor fotoğraf. 30 Ağustos 2015'te Budapeşte Kleti Tren İstasyonu'nda, mülteci krizinin en yüksek noktasının yaşandığı bir anda çekilmiş bi fotoğraf. Macar yetkililer tarafından trene binilmesine izin verilmeyen yaklaşık 3 bin mültecinin Avusturya'ya gitmek için beklediği bir çözümsüzlük anında hayat buluyor bu kare. Henüz AB sınır siyasetini belirlememişken savaştan kaçan insanları fotoğraflamak için istasyona giden fotoğrafçı, tamamiyle bir belirsizlik anıyla karşılaşıyor.
Bir daha dönmemek üzere evinizi terk ederken yanınızda ne vardır? Bir bavul ve iki kişilik bir çadır.
"Çantanızı alıyorsunuz ve bilmiyorsunuz, sonu hiç de iyi olmayabilir" diyor Didem Yazıcı.
İnsanların yüzüne bu mutsuzluk yansısa da aslında hayat bir şekilde akıyor ve Zsíros işte tam da o anda deklanşöre basıyor.
Yazıcı bu fotoğrafı anlatırken Türkiye'nin de içinde olduğu bu zamanları hissettiğini aktarıyor.
"Umutsuz bir dönemden geçiyor olsak da belki kişisel olarak çok umutlu, mutlu bir anımız olabilir."
Su gibi çatlağını bulabilir misin?
Başa dönersek...
Sergiye adını da veren Tenger'in ses yerleştirmesiyle açılıyor demiştik "Hayat, Ölüm, Aşk ve Adalet." Bu eser ilk olarak, yakın zaman önce hayatını kaybeden Fulya Erdemci'nin küratörü olduğu Cappadox Festivali'nde sergilenmişti.
"Su çatlağını bulur, su gibi çatlağını bulabilir misin" sesi duyuluyor. Hrant Dink'in pek çoğumuzun hafızasında yer eden "Su çatlağını bulur" anektoduyla da bağlar kuran yerleştirme, aynı zamanda serginin küratöryel haritasını da çıkarıyor.
Tenger'in kaleme aldığı şiirsel bir metinden oluşan sesin, galerinin uzun zamandır polis ablukasında olan Galatasaray Meydanı'na bakan kısmında sergilenmesi de manalı.
Her insanın ayrı bir öyküsü var
Jasper Kettner ve İbrahim Arslan'ın "Akrabalar" isimli 2019 tarihli portrelerinin ortak özelliği, fotoğraflarda yer alanların yakınlarının Almanya'da neo Naziler tarafından katledilmiş insanlar olması. Kettner Almanyalı bir sanatçı, Arslan ise Almanya-Türkiyeli bir aktivist.
Bu seride fotoğrafladıkları her insanın ayrı bir öyküsü olduğu hissi geçiyor bakana. Her birinin farklı mekân ve ışıkta çekilmesi bireyselliklerini vurguluyor. İnsanları kurbanlaştırarak, rakama indirgemek, anonimleştirmek hatasına düşmüyor iki sanatçı.
Sokakta bir zamanlar neler oluyordu, artık neler olamıyor?
Sergide bir diğer dikkat çeken eser ise "Tekerrür." Mustafa Emin Büyükcoşkun, "Çocuğunu arayan bir annenin umuduna ortak olabilir miyiz?" diye soruyor.
25 Ağustos 2018'deki 700. buluşmadan beri Galatasaray Meydanı'na çıkmaları yasaklanan Cumartesi Anneleri/İnsanları'nın eylemlerine odaklanıyor sanatçı.
Büyükcoşkun uzun zamandır Anneleri fotoğraflıyor. Galatasaray Meydanı'na bakan sergi salonuna bu eseri kurmak zaman ve bağlam açısından da önemli. Sokakta bir zamanlar neler oluyordu ya da artık neler olamıyor? Fotoğrafları geçirken aydınger kağıt üzerine çalışan sanatçı, bunları duvara düz bir şekilde asmak yerine mekanın ortasında heykel biçiminde sergilemeyi tercih etmiş.
"Fotoğrafları tam olarak anlayabilmemiz için bedenlerimizi de eğmemiz gerekiyor. Bu sayede bedensel olarak ilişkilenmeyi de çağıran bir çalışma bu" diyor küratör Yazıcı. Fotoğraflar aynı zamanda dijital olarak duvara da yansıyor, bu da birbirini tekrar eden bir tarihe vurgu yapıyor aslında.
Karanlıkta neler oluyor?
Ayçiçeklerinin diğer adı da günebakan. Adı üzerinde yüzlerini güneşe dönerler, aydınlığı severler. Genç sanatçı Sevgi Aka, "Ben ayçiçeklerini karanlıkta çekeceğim" diyor. Bu bir isyan belki de.
Ayçiçekleri güneş olmadan direnebilir mi, karalıkta neler oluyor? Ve böyle çıkıyor ortaya "Aradığın Seni Arıyor." Bağımlısı olduklarını düşündükleri güneşe bağımlı değillerdir belki de. O güç belki de içlerinde!
Yeni bir tarih yazımı
"Umut Arşivi: Mektuplar" özgürce iletişim kurmak için yeni bir iletişim aracını yaratabilir misiniz? sorusunun peşine düşüyor ve yakın tarihimizden bir döneme odaklanıyor. 2015 yılında Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının, yazarlarının tutuklu olduğu sırada hapishane içi veya dışında mektuplaşma yasaklanmıştı. Bu yasaklama sonrası mektuplar gazetede yayınlanmaya başlıyor. Eser, özel ve kamusal, kişisel ve siyasi olan arasındaki geçirgenliğe vurgu yapıyor. Hiç okunmasın istenilen mektuplar bütün dünyaya açılıyor. Önce bir radyo çalışması olarak yapılıyor.
Sanatçı Larissa Araz eserini şöyle anlatıyor:
"Mektup gibi çok öznel bir iletişim aracının kamusal iletişim aracıyla yayılması çok ilgimi çekmişti. Zor zamanlarda farklı konuşma biçimleri öğreniyoruz aslında. Özelin kamuya açılması neyin özel, neyin politik, neyin kamuya ait olması... Bu kavramların bulanıklaşması dikkatimi çekmişti. Yeni bir tarih yazımı da bu aslında."
Gazete tutuklu gazetecilerin köşelerini boş bırakıyordu. "Bu insanlar burada, içimizde değil" demekti bu. Araz'ın eserine de bu boşluk yansıyor.
Forensic Architecture'dan bir çalışma
Sergi, Türkiye'de de Tahir Elçi davası için yaptığı çalışmasıyla bilinen Forensic Architecture'un bir çalışmasıyla kapanıyor. Dünya çapında insan hakları ihlallerini araştıran çok disiplinli araştırma ve sanatçı grubu Forensic Architecture'ın Triple Chaser videosu ise ilk defa İstanbul'da sergileniyor.
Göz yaşartıcı bombalar üzerine olan bir video çalışmasında sanat-sermaye ilişkisi, sanat dünyasındaki çelişkiler ve samimiyeti analitik ve gerçekçi bir yaklaşımla ele alıyor.
Sergi 2 Ocak 2023 tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat Galeri'de ziyaret edilebilir.
(AÖ/SD)