Kış bitip bahar henüz başlıyor gibiydi, belediyeden aradılar. Öğretmenler belediye çalışanıdır İsveç’te. Nobel ödüllü şair Harry Martinson’un (1904-1978) 100. yaşı kutlanacaktı, birkaç şiirini Türkçeye çevirip okuyabilir miyim diye soruyorlardı Kültür Kurulu’ndan.
Harry Martinson, İsveç sosyalist/işçi şiirinin en önde gelen temsilcilerinden sayılır. Anasız-babasızlığın ve yoksulluğun derin izleri vardır şiirlerinde ve yine oradan kaynaklı insan ve doğa sevgisi. 1974’te Nobel ödülü verilir Martinson’a ama seçici kurulda kendisi de vardır. Bu (elbette talihsiz pozisyon) bitmez tükenmez spekülasyonlara yol açar ve Martinson sonunda intiharı seçer.
Martinson kesinlikle ödülü hak etmeyen bir şair değildi. Nitekim ölümünden çok uzun yıllar sonra 2020’de Dagens Nyheter gazetesinin yaptığı kamuoyu yoklamasında onun Haziran Gecesi şiiri, ‘tüm zamanların en iyi yaz şiiri seçildi.
Son yıllarını Stockholm’ün çevre belediyelerinden Sollentuna’da geçirmiş, oraya defnedilmişti. Nobel ödüllü şair elbette Sollentuna’da da anılmalıydı.
Ben de o yıllarda Sollentuna’da anadili öğretmeni olarak çalışıyordum. Birkaç yıl önce yayımlanan Vid En Vägkant (Bir yol Kıyısı/2002) kitabımla ve İsveçli sanatçılarla düzenlediğim şiir dinletileriyle biraz dikkat çekmiştim. Üstelik Sollentuna Kent Kültürü Ödülü, yenice (2002) bana verilmiş ve bu vesileyle Sollentuna Yazarlar Birliği’nin düzenlediği bir etkinlikte ‘konuk şair’ olarak şiirlerimi okumuştum.
“Ben size daha güzel bir öneriyle gelmek istiyorum” diye yanıtladım birkaç gün sonra tekliflerini; “Martinson’dan çevireceğim şiirleri, öğrencilerimle birlikte Türkçe ve İsveççe okuyalım.” Önerim daha anlamlı bulundu ve çevirdiğim şiirleri öğrencilerimle okuma çalışmalarına başladık.
Güneşli bir Mayıs günüydü. Açık havada, kent merkezinde toplandık. Hazırdık öğrencilerimle. Epey de bir dinleyici kitlesi gelmişti. İsveç’te bu tür etkinliklerin konukları genellikle yaşlılar olur.
Derken başlar topluca geriye doğru döndü. Bu tür etkinliklerde görmeye pek alışık olunmayan ‘başka bir kitle’ geliyordu. Çocuklarının şiir okuyacağını duyan 10-15 kişilik anne, babaanne, teyze; Anadolu giysili bir öbek kadın, dinleyici grubunun sonuna usulca yerleşti. İsveçliler şaşkınlıklarına yanıtı, biraz sonra bizim dinletimizde bulacaklardı.
Dört beş şiir çevirmiştim Martinson’dan. Hiçbiri elimde yok bugün. Eski harddisklerimi karıştırdım, dosyalarımı… Kaybetmem oysa böyle şeyleri. Dilerim çıkar bir gün bir yerlerden.
Öğrencilerimle birlikte okuduk Martinson şiirlerini iki dilde. Birimiz önce İsveççe, sonra bir başkamız Türkçe. Çoğu İsveçli için mutlaka bir ilk olmuştur İsveçli bir şairin şiirlerini aynı anda başka bir dilde dinlemek.
Anadili eğitiminin, dil öğrenmekten çok daha öte, çok daha geniş bir anlamı olduğuna inandım hep. Çok dilli, çok kültürlü oluyoruz kimi zaman farkına bile varmadan. Bilinçli bir yönlenme/yönlendirme çok daha mutlu, çok daha başarılı bir yaşama ulaştıracak bizi kesin!
Mutlulukla anımsıyorum şimdi!.. Nasıl coşkuyla alkışlanmıştı öğrencilerim.
Martinson’la başlamıştım, onun ‘tüm zamanların en iyi yaz şiiri’ ile bitireyim yazımı.
Haziran Gecesi
Yenice batar gibi güneş
Göz kamaştırır ışığı
Şafağa döner gurup
Ne erkendir ne geç
***
Göl akşamın ışığını tutar
suyunun aynasında kayan
ya da seken, dalgalarının üzerinde
ki kararmıştır çoktan yansısı
sabah güneşinin alevlerinin
***
Hiç gece olmaz Haziran’da
nemli bir gün gibidir daha çok
Tül gibi havalanır loşluğu
süzülür gider denizin aydınlığında
Harry Martinson (1953)
Çeviri: Sebüktay Kaan
(SK/VC)