Füsun Erdoğan'ın iletişim yasağı dönemi boyunca yayınlayamadığımız mektuplarını dizi olarak yayınlıyoruz.
Hapishanede hafta sonlarının o garip sessizliğini aksine, herkes Pazartesi postasına yetiştirmek üzere hummalı bir telaş içinde oluyor.
İletişim cezam olduğu için rahattım.
Sadece değişik hapishanelere doğru yola çıkacak zarfların bazılarına kısacık kartlar yazmakla yetindiğimden...
Pazar gününü de arkadaşım Mesut'un kitabı ve kitaba yazdığım önsöz'le birlikte tanıtma işine ayırmak daha akılcı geldi...
Öyleyse sözü daha fazla uzatmadan, kaldığımız yerden devam edelim...
* * *
-IV-
"Sosyalist Kadın Dergisi'nin 1. sayısından başlayarak ortaya konulan perspektif ve 3. sayısında başlatılan "Kendinden Başlamak" çağrısı bir grup erkek devrimcide de karşılık buldu.
Kırıkkale Hapishanesi'nden sevgili Mesut'un bu tartışmayı büyütmek ve derinleştirmek için gösterdiği kişisel çabanın, emeğin özel olarak altını çizmeliyim.
Mesut hem Sosyalist Kadın'daki "Kendinden Başlamak" tartışmasına kendinden başlayarak katılmış. Hem bu konuda Atılım Gazetesi'nde yayımlanması için yazılar göndermiş hem de bu kitabı hazırlamak üzere hapishanelere, dışarıdaki erkek sosyalistlere çıkardığı soruları göndermiş; elinizdeki bu kitap çalışmasına "kendilerinden başlayarak" katılmalarını istemiş.
Çağrısına yanıt olarak gelen 18 yazıyı birleştirerek; "Bilinen Sır: Erkeklik ve Sosyalist Erkekler" kitabıyla bir grup erkek devrimcinin bu ilk öncü çıkışı, Mesut'un önüne koyduğu başka çalışmalarla birlikte sonuçlandı.
Aradan geçen zaman ve Mesut'un çabaları gösterdi ki: Gebze Hapishanesi'nde biz tutsak kadınları değişik düzeylerde de olsa heyecanlandıran, tartıştığımız her bir başlıkta çoğu kez sorunu yeterince özelleştirmeyip, genellemelerle sınırlı kalsak da; her defasında tüm zorluklarına rağmen sorunu özelleştirme ve sonuçlar çıkarma çabamız; ne yazık ki hem dışarıdaki sosyalist kadınlarda, hem de genel olarak erkek devrimcilerde aynı istek ve ilgiyi görmedi.
Nispeten uzunca bir zamana yayılan ve "Kendinden Başlamak" tartışmasına konu olan eski sorunlara yeni sorular sormayı hedeflediğimiz bu adım büyütülerek derinleştirilemedi. Burada hiçbir ayrıma gitmeksizin sosyalistlerin görünürdeki bu gelişmeyi, devrimcileşmeyi ne denli özümledikleri sorusu elbette özel olarak yanıtlanmalıdır.
Bu kitapta tartışmaya katılan, Mesut'un sorularına yanıt veren 14 arkadaşın kaleme aldığı 18 yazı yer alıyor. Elbette toplumsal erkekliğin "devrimci" hallerine dair her bir yazıda hangi düzeyde dokunulduğu "Kendinden Başlamak" çağrısının ne kadar özelleştirilerek tartışıldığı, sizlerin değerlendirmelerine açık...
Özel olarak belirtmeliyim ki, her bir yazıda toplumsal erkekliğin devrimci saflarda aldığı biçimlere dair değişik zaafları göreceksiniz.
Yine bu güne kadar erkek devrimcilerin ağızlarına pek almadıkları, sosyalist basının çoğunlukla "hastalık", "sapma" olarak nitelediği, devrimci parti ve örgütlerin saflarında örgütlenmelerine mesafeli durmak bir yana, istenmediği; farklı cinsel yönelimlere ilişkilenişe dair cesur, öz eleştirel yaklaşımlar gösterildiğine şahit olacaksınız!
Kitapta toplanan ve "Kendinden Başlamak" çağrısına yanıt veren her bir erkek devrimcinin yaptığı tartışmalarda özel ilişkilerine dair vurgu yapmaları dikkat çekiyor.
Her bir tartışma ve içeriğine ilişkin burada bir değerlendirme yapmam bana pek pratik gelmedi. Ancak "dil ağrıyan dişe gidermiş" ya!
Erkek devrimcilerin de özel ilişkilerine dair tartışmalar yapmalarında bir isabetsizlik olduğunu düşünmüyorum.
Ve tam da bu noktada erkek devrimci/komünist olduğuna inandığım Marx'ın bir değerlendirmesini Simone de Beauvoir'in yorumuyla birlikte paylaşmak istiyorum:
"İnsanla insan arasındaki en dolaysız, en doğal, gerekli ilinti, kadınla erkek arasındaki ilintidir" der Marx. "İnsanoğlunun (insanlığın olmalı-bn.) kendini türsel bir varlık, yani insan olarak anlama derecesi işte bu ilintiye bakılarak ölçülür; Kadınla erkek arasındaki ilinti, insanoğulları (insanlar olmalı-bn.) arasındaki ilintinin en doğalıdır. Bu yüzden de, insanoğlunun davranışlarının ne denli insanileştiği ya da insani varlığın ne denli doğallaştığı, insani yaratılışının ne ölçüde kendi yapısı haline geldiği en iyi işte bu ilintide görülür." (Marx)
"Bundan iyisi can sağlığı. İnsanoğlu (insanlık olmalı-bn.) şu anda elimizin altında bulunan dünyada gerçekleştirecektir özgürlüğün egemenliğini; bu yüce yengiyi kazanabilmek için, her şeyden önce, erkeklerle kadınların, aralarındaki ayrılıkları bir yana bırakıp, yalansız dolansız bir kardeşlik kurmaları gerekmektedir." (İkinci Cins Bağımsızlığa Doğru, syf. 171 -172, Payel Yayınları)
-V-
Erkek sosyalistler bakımından bu bir ilk. Tartışmaya olumlu yanıt veren erkek devrimci sayısı da çok sınırlı. Öncelikle, binlerce yıldır kuşaktan kuşağa aktarılarak kendini yeniden üreten "erkeklik"in öyle birkaç tartışmayla alt edilemeyecek bir sorun olduğunun altını çizmeliyim.
Erkek devrimcinin kendisindeki toplumsal erkeklikle yüzleşmesi ve hesaplaşmasının hiç de kolay ve kendiliğinden olmayacağını "kabul etmemek" ve ayırdında olmak gerekiyor. Çok açık ki, bunu kendinde sorun yapan, "dert eden", kasıtlı, iradi, sistematik biçimde buna yönelen erkek devrimciler istisnadırlar.
"Eski"nin kalıntıları, izleri, uzantıları yani "inceltilmiş" ya da inceltilmiş" dediğimiz durum ile erkek devrimcinin ilişkilenişi en iyi halükarda ikilidir.
Bir yanda "erkek olarak uyumlu", diğer yandan "devrimci" olması beklenir. Ki, bu çelişkiyi süreklileştirecek şey de bilinçli, iradi çabadır.
"Erkek devrimci" "erkek" olarak inceltilmiş devrimcilikle mücadelenin hedefinde olmalıdır. Ve ancak devrimciliği genişlediği ve derinleştiği ölçüde inceltilmiş erkeklikle mücadele iradesi kazanır erkek devrimci...
Ve erkek devrimcileri toplumsal erkeklikleriyle yüzleşme ve hesaplaşmaya, mücadeleye zorlayacak temel etkenlerin başında da, sosyalist kadınların devrimci cins bilincini kuşanmaları, sosyalist kadın aydınlamasında ulaştıkları düzey gelir.
Bugün erkek devrimcilerin toplumsal erkeklikleriyle yüzleşmek ve hesaplaşmak bakımından durum nedir sorusunun önemli olduğu kanısındayım. Çünkü bu türden hallerde gerçekler gözle değil teoriyle görülür.
Mesela erkek devrimcilerin "inceltilmiş erkeklik"i; teoride, politikada, organizasyon alanında, keza insan ilişkilerinde "görme", "teşhis etme", "açığa çıkartma" yeteneği ne kadar gelişmiştir?
Sosyalist Kadın Dergisi'nde yer alan Kızıl Bayrak, Yürüyüş, yine Atılım Gazetesi'nde yer alan Yürüyüş eleştirilerinin "inceltilmiş erkek egemen çizgi" eleştirisinin erkek devrimciler tarafından soğuk ve mesafeli karşılanmasını bir nevi "kan çekme"si olarak nitelemek haksızlık olmaz.
Devrimci sosyalist basında, "toplumsal erkeklik"in devrimci saflardaki hallerini konu edinen eleştirel yazıların olmaması da bir tesadüf değil elbette!
Bu minvalde sorularımızı çoğaltabiliriz. Ancak bilinmelidir ki, bu kapsamda çoğaltabileceğimiz soruların hepsi özsel olarak bize aynı şeyi anlatır:
Erkek devrimciler kadın sorunu bağlamında ve özel olarak "toplumsal erkek"in devrimci eleştirisinde teorik-ideolojik donanım eksikliği bir yana; öğretilmiş devrimci erkekliğe dokunmak gibi, sorunun aynı zamanda bir erkek sorunu olduğuna dair (istisnalar hariç) bir yaklaşıma/anlayışa bile sahip değiller. Ve bu olumsuz gerçek, yüzleşme ve hesaplaşma çağrılarına istenen ve beklenen yanıtı vermenin önündeki ilk sırada duran en önemli engeldir.
Gerçek tablo bu olsa da, sınırlı sayıda erkek devrimcinin Sosyalist Kadın Dergisi'nde ele alınan sorulara ve "Kendinden Başlamak" çağrısına yanıt olmak adına gösterdikleri öncü çabanın önemli ve değerli olduğunu, bu çabayı kesintisizce ve klişe yaklaşımlara düşmemeye çalışarak sürdürmenin gerekliliğini bir kez daha belirtmeliyim.
Ayrıca, bu çağrıya sınırlı sayıda erkek devrimcinin (keza bu sosyalist kadınlar bakımından da geçerlidir) ilgi göstermesinde "sorunu" haddinden fazla özelleştirmenin önemli bir payı olduğunu söylemeliyim.
Ancak yine de; teorinin her atılımında ve pratiğin "teklediği, arıza yaptığı" her durumda, "toplumsal erkeklik" ve "toplumsal kadınlık"la mücadeleyi bireyselleştirmenin, devrimci eleştiriyi somutlaştırıp, özgünleştirmenin yeni bir baskısını yapmanın, geliştirmenin etkili ve verimli bir yöntem olacağı kanaatindeyim.
Burada bütün mesele "kadın sorunu"nda akıl yürütmek, kalem oynatmak olmadığından kadınların önünü tıkamak, onlara özgürleşmeleri doğrultusunda ahkam kesmek, akıl vermek gibi bir durum söz konusu değil. Ki, birçok erkek devrimcinin bu konuda gayet atak olduğu örnekleriyle mevcuttur.
Yine bu "çalışmanın sınırlarına, pratikten kopuk yüzleşme olmayacağına" dair ve "zaman" gerekçeleriyle yanıt verilmemiş, ilgisiz kalınmış olmasının da, var olan ilgisizliği izah etmeye yetmediğini belirtmeliyim.
Çok açık ki, bu çağrıya her ne gerekçe ile olursa olsun sırtını dönen, tartışmaya katılmayan, aralarında bir şekilde mesafe koyarak sevgili Mesut'un sorularını yanıtlamayan büyük bir çoğunluk var! Ve nesnel olarak bu büyük çoğunluk bu tavırlarıyla tutucudurlar ve devrimci eleştiriyi hak ediyorlar.
Bu tartışma çağrısında, kadının özgürleştiği oranda erkeğin de özgürleşeceği, insanlaşacağı genellemesindeki erkeğin devrimcileşmesi, erkeklik hallerine karşı bilinçli, iradi çabanın sermaye egemenliğine karşı yürütülen her günkü savaşımın bir parçası olarak görülmesi gerektiğini kavranması, bilince çıkarılması gerekiyor.
Çünkü insanlaşma, toplumsal erkeklik ve toplumsal kadınlıktan kurtulma sorunu olarak; erkeğin de kadının da "sorunu"dur.
Özcesi, artık neredeyse "pozitif" bir anlam atfedilen "inceltilmiş erkeklik"e karşı mücadelenin daha bilinçli, sistematik bir öz ve biçime kavuşması, sözden eyleme geçilmesi gerekmektedir. Bunu sağlayacak ve sürekliliğini garanti altına alacak biricik unsur "devrimci cins bilinci"ni kuşanarak, erkek egemenliğine karşı hayatın her alanında mücadeleyi büyütmektir.
-VI-
Erkek egemenliğine yani iki cins arasındaki bütün eşitsizliklere kadını köleleştiren bütün yazılı ve yazısız kurallara, uygulamalara karşı mücadeleyi öngören "devrimci cins bilinci" bizzat cins ayrımının, bölünme ve çelişkisinin kaldırılmasını hedefler.
Bunun için; "toplumsal kadınlığı" ve "toplumsal erkekliği" üreten "toplumsal kadınlık" ve "toplumsal erkeklik" tarafından korunup kollanan ve sürekli kılınan sermaye egemenliğine karşı mücadeleyle, erkek egemenliğine karşı mücadeleyi birleştirir.
Dolayısıyla, sosyalist kadınların özel konum ve rolüne karşın kadın özgürlüğü ve kurtuluşu mücadelesi; kadın devrimini örgütleme çalışması bir bütün olarak devrimci sosyalist partinin temel ve asli görevleri arasında olmak zorundadır. Bu bağlamda, devrimci sosyalist partinin rotasını "devrimci cins bilinci" şekillendirmeli, aydınlatmalıdır.
Ancak devrimci sosyalist partinin içinde hareket ettiği toplumsal koşullar, erkek egemen ideolojik kültürel atmosfer, düzenin cins çelişkisini yeniden üretir.
Kadın özgürlüğü ve kurtuluş mücadelesini, kadın devrimini örgütlemeyi temel varlık nedenleri arasında kabul eden devrimci sosyalist partiyi sarar, kuşatır, durmaksızın baskı yapar, etkiler.
Keza, saflarına yeni katılan kadın ve erkek devrimciler, düzenin erkek egemen değerleri ve öğretilmiş erkeklikten ve öğretilmiş kadınlıktan ortalama diğer herkes kadar nasiplenmişlerdir.
Dolayısıyla, devrimci sosyalist partinin "devrimci cins bilinci" mükemmel (ki, hiç kuşkusuz bu mümkün değil) olsa bile toplumda sürüp giden erkek egemenliğinin veya kadın sorununun özgün biçimler altında devrimci sosyalist parti saflarında tezahür etmesi kaçınılmazdır.
Yer yer kaba, yaygın biçimde inceltilmiş erkek egemen yaklaşımlar keza "devrimci cins bilinci"nden yoksun kaba, yüzeysel bir eşitlikçilikle "öğretilmiş devrimci kadınlık" durumunda olduğu gibi yetinen yaklaşımların zuhur etmesi kaçınılmazdır.
Bütün bunlar ve eklenebilecek başka nedenlerle, devrimci sosyalist partinin en geniş işçi, emekçi, ev emekçisi ve genç kadın yığınlarını sınıf devrimi ve cinsel devrim yolunda, partinin ve mücadelenin yarısı (hatta daha fazlası) olarak aydınlatma, örgütleme çalışmalarında zaafiyet yaratır; isteksizliğe, ilgi ve irade zayıflamasına, edilgenlik, tutukluk ve yön kaybına neden olabilir.
Bütün bunların panzehiri olarak devrimci sosyalist parti saflarında; ideolojik, düşünsel mücadelenin sürekliliği ve devrimci eleştirisi, "devrimci cins bilinci"yle sağlanır. Ve ancak, "devrimci cins bilinci"nin süreklileşmiş devrimci eleştirisi devrimci sosyalist partinin kadın devriminin bayrağını sendelemeden taşımasını güvenceleyebilir.
Sonuç olarak bir kez daha ifade etmeliyim ki: Kadın özgürleşmesi, erkeğin de özgürleşmesi/insanlaşması olacaktır. Burada aslolan cins ayrımının bölünme ve çelişkisinin bizzat kendisinin ortadan kaldırılmasıdır. Bu, yeni bir uygarlığın yolunu döşeyecektir. Dolayısıyla, sosyalist kadınların "toplumsal kadınlığa" ve öğretilmiş devrimci kadınlığa" karşı savaşımını gerekli gören, kabul eden bir anlayış tutarlı olmak zorundadır.
"Devrimci cins bilinci" sosyalist kadınlar için gerekli olduğu kadar erkek devrimciler için de gereklidir. Kendisindeki "toplumsal erkeği" öldürme mücadelesi yürüten, yürütmek zorunda olan erkek devrimcinin de "devrimci cins bilinci"ni kuşanması; "toplumsal erkekliğe" ve "öğretilmiş devrici erkekliğe" karşı savaşımı hergünkü mücadelesinin bir parçası haline getirmesi şarttır, gereklidir.
Ve evet! Çok geç oldu ama buz bir yerlerden çatladı. 14 erkek devrimci "kendilerinden başla"yarak, "erkekliği" tartıştılar. Mesut bu tartışmayı mektuplarla organize etti ve bu kitapta topladı. Umarım erkek devrimciler bakımından bir ilk olan bu adım, yeni adımlarla derinleştirilerek büyütülür.
Sevgili Mesut ve bu tartışmaya katılan bütün arkadaşların aklına, emeğine, yüreğine sağlık. İyi okumalar ve tartışmalar diliyorum.
Kandıra,1-4 Eylül 2011
* * *
Uzun bir tırnak oldu...
Bu satırların üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçti.
Mektup arkadaşım Mesut Çeki'nin Mayıs, 2012'de çıkan kitabının tanıtımını yazmaya karar verdiğimde; kitabın yazılış öyküsünü anlatan ve ne yazık ki yayınevinin sansürüne takılan Önsöz'le birlikte paylaşmanın kitabı tamamlayacağını düşündüm.
Gebze Hapishanesi'nde başlattığımız ve yine hapishanelerdeki erkek siyasi tutsaklardan bir kısmının ilgi gösterdiği "kendinden başlama" tartışmalarının üzerinden de neredeyse dört yıl geçti.
Fakat çok ilginç bir biçimde dışarıda ulaşabildiğimiz kadın ve erkek devrimcilerin bu başlıkları kendilerinde özelleştirerek tartışmaya yanaşmamaları; devrimci kadın hareketinin yürütmesi gereken başka bir tartışma ve mücadele konusu...
Dışarıdakilerin bu ilgisizliği dilerim Mesut Çeki'nin derlediği Akademi Yayınları'ndan çıkan "Bilinen Sır: Erkeklik ve Sosyalist Erkekler" kitabının okunmasında devam etmez.
Bir kez daha; iyi okumalar ve verimli, geliştirici tartışmalar diliyorum. (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, 14 Ekim 2012, Gebze Kadın Hapishanesi