Birileri “kral çıplak” dedi. Yıllardır konuşulan dizi ve sinema sektöründeki tekelleşme gündeme oturdu. Gerçi uzun zamandır böyle şeylere şaşıranlara “Hepiniz ordaydınız!” diye avazım çıktığınca bağırmak istiyorum ya, neyse. Çünkü herkes, her şeyin farkında ve mış gibi yapma dünyasında en iyi bilinen şeylere bile farkında değilmiş gibi yapmak toplumun ortak meziyeti haline geldi. Elbette ayrıntıya hakim değildik ama sinema, dizi, müzik sektörlerindeki tekelleşme ve çürüme herkesin farkında olduğu bir durumdu. O nedenle bunun gündeme gelmesi bile çeşitli soru işaretleri yaratıyor. İnsan zihni ya, sorguluyor. O da yetmiyor. Sadece düşünmek, sözün olmadığı yerde zihin ağrısına dönüşüyor. Zaten düşünme çıtamız da düştü. Yeni bir sanatsal, ideolojik üretimin yerini komplo teorileri aldı.
Sanat alanındaki tekelleşmenin maskesinin düşmesini olumlu yönde değerlendirmek için kafa yormak yerine “Niye şimdi, buradaki amaç tekelleşmeyi ortadan kaldırmak mı yoksa tekellerin yerine atanmak isteyen kayyım tekellerin bir çalışması mı?” sorularını sordum. Aha büyük oyunu bozdum! Amaç her ne olursa olsun bilinç düzeyi yüksek, örgütlü bir toplum olsaydık bunu tekelleşmeyi engellemek için kendi lehimize çevirebilirdik. Oysa doğa ana çoktan cezamızı vermiş. Büyük oyunu bozarken içinde yaşadığımızı fark edemez, ona karşı kalıcı çözüm elde edemez olmuşuz. Böyle giderse, nitelikli sanatçıların geçim derdinde ve sevmediği işlerde ömür tükettiği koşullara katlanmaya devam edeceğiz. Dayatılan oyuncular ile sanatsal niteliği olmayan ürünler içerisinden en estetiğe yakın ve dolu olanı seçmeye çalışacağız. Tıpkı hayatın her alanında, en kötüye büyük paralar vererek mahkâm olmamız gibi. Bunun üzerine kafa yoracak insan kıtlığı yok ülkede. O nedenle hiçbir konunun engellilere dair yönünü düşünmeyen entelektüellerimize estetik bir çalım atıp geçeyim bu konuyu. Ben çoğunluğun tekelindeki sinema sunumuna değinmek istiyorum. Kapsayıcı olmayan, yeti çeşitliliklerini gözetmeyen…
"Filmin sesli betimlemesi olmayabilir"
Sözü eğip bükmeye hiç gerek yok. Tüm yalınlığı ile anlatacağım. Yeni bir film geliyor sinemalara. Günlerce konuşuluyor üzerine. Elbette sanatsal duyargaları açık körlerin de hemen radarına giriyor. Hevesle bilet almaya ya da ilgili dijital platforma girmeye yöneliyorlar. Daha yönelimleri tamamlanmadan içlerindeki doğrucu Davut, gerçekliğin tüm rahatsız ediciliğini kuşandığı en davudi sesiyle bağırıyor: “Her sinemada sesli betimleme olmuyor. Filmin sesli betimlemesi olmayabilir.” En azından denememi bekleseydin diyorsun zihnine, bu kadar hızlı hareket etmek zorunda değilsin. Haklılığı seni durdurmuyor ama. Engelsiz Filmler Festivali ya da benzer bir etkinlik yoksa gelen filmde sesli betimleme de yoktur. O yüzden gittiğin filmlerde diyaloglardan hareketleri anlamaya çalışmak zorundasın. Yalnız gitmemişsen yanındaki insanı gönüllü betimleyici olarak değerlendirmek zorunda kalıyorsun. Bu en rahatsız olduğum durumlardan biri. Hem ilgili kişinin tamamen filme odaklanma hakkını elinden almış oluyorsun, hem de izleyicilerden uyarı alma tedirginliğini yaşıyorsun. Bu durum beni çok geriyor.
Düşünsenize, sinemaya evdeki yiyecek dolabını getirip salonu paket hışırtısı ve ağız şapırtısına mahkûm eden tiplerle aynı muameleye maruz kalıyorsunuz. Sebep? Sanat da bir sektör haline gelmiş ve sanat tekelleri çoğunluğa göre hizmet veriyor. Sonra bazı insanlar, sırf bu kapsayıcılık gözetilmediği için iki kat efor sarfetmek zorunda. Marakeş Sözleşmesi’ne rağmen körlerin güncel kitaplara erişmesine engel olan yayınevleri yüzünden güncel kitapları hâlâ taramak, yazardan istemek ya da eskimesini beklemek zorunda kalıyoruz. Hem geçmişte Radyo Engelsiz Erişim’de yaptığım “Güneşin Sofrası” programı için hem de moderatörlük yaptığım sanat söyleşileri için, yazarlardan kitaplarını dijital olarak istemek zorunda kalıyorum. Aynı şey sinema için de geçerli.
Erişilebilir seyir
Bu ülkede yüzlerce eseri erişilebilir hale getiren bir Sesli Betimleme Derneği var. Dijital platformlar, yapım şirketleri, televizyon kanalları paraya kıyıp vizyona giren eserlere sesli betimleme, altyazı ve işaret dili ekletmiyor. 2010’larda televizyon kanallarının çoğu güncel dizilerini sesli betimlemeli hale getiriyordu. Nasıl olsa bir yaptırımı yok mantığıyla çoğu devam etmedi bu uygulamaya. Hadi gelin konuya çok güncel bir örnek verelim. Sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri: “Yüzyıllık Yalnızlık”ın diziye uyarlanması. Elbette bu kadar yorumu gören edebiyat ve sanatsever bir kör de bunu merak edecektir. Peki sesli betimlemesi olmayan ve sessiz sahnelerin dakikalarca sürdüğü bu diziden körler ne anlayabilir?
Bugün sürekli engellilerin çeşitli pozitif ayrımcılıklardan faydalandığı söyleniyor. Öyle mi? Hadi gelin işin başka boyutunu da konuşalım. Güncel bir kitabı herkesle aynı parayla alıyorum. Öyle de olması gerekiyor zaten. Gören birisi o kitabı aldığında, kitap okunabilir durumda oluyor. Hatta bir arkadaşımın sürekli yaptığı gibi, yolda yürürken bile göz atabiliyorsun. Ben de aynı kitapçıdan aynı anda kitap alıp, aynı anda kitapçıdan çıkıyorum. Önce vakit ayırıp kitabı tarayarak dijitale aktarmam gerekiyor. Bugün ticari anlaşmalarda vakit nakte çevriliyor ya, ben hem vaktimi hem de paramı harcamış oluyorum. Daha da önemlisi, ben niye kendi çözümümü yaratmak zorundayım?
Bütün ömrünü erişilebilirliğe adamış Engin Yılmaz, sinemada erişilebilir film izlemenin yolunu şöyle bulmuştu: Daha önce filmin sesli betimleme dosyasını telefona indirip, filmin başlama anını yakaladığında o indirdiği dosyayı da açıp kulaklıktan dinliyordu. Yaratıcı bir çözüm; ama yaratıcılığımızı başkalarının yerine getirmek zorunda olduğu halde yerine getirmediği erişilebilirlik koşullarını uygulamadığı için kullanmak zorunda değiliz. Her filmi herkesle aynı anda izlemek en temel hakkımız. Bunun için de mucizelere sığınmıyoruz. Beyazperdeyi herkesin göreceği yanılsaması ve sağlamcı hayallerini kabul etmiyoruz. Beyazperdenin kendisi değil, içindeki yeti çeşitliliklerimize uygun bir şekilde bize ulaşsın yeter. Belki bir gün beyazperde bizi görür. Değil mi? İsterse görmesin. Kendimizi gösterecek yaratıcılık bizde. Gerisini onlar düşünsün. (BS/TY)