Diyarbakır'ın heyula gibi kültür merkezi, belgesel film festivali Filmamed'in kalbinin attığı bina. ÇandAmed sinema salonlarında gösterilen yerli ve yabancı yapımlar, belgesel severlerin epeyce ilgisini çekmiş durumda.
Festival'in ikinci günü beyaz perdeye yansıyanlar arasında dengbêjlik sanatında çığır açmış Gazîn hakkındaki belgesel öne çıkanlar arasındaydı. Yönetmenliğini Ann-Sophie Persson'un üstlendiği Gazîn filmi geçen sene vefat etmiş sanatçıya saygı duruşunda bulunmamızı sağladı.
Erkeklerin sözünün geçtiği bir dünyada sesinin güzelliği ve duygularını cömertçe ifade edebildiği gırtlağıyla tabuları yıkan bir kadındı Gazîn. Kürt coğrafyasında yaşanmış ve hala yaşanmakta olan zulümden etkilenmiş, aile fertleri ve kendisi devlet tarafından susturulmaya çalışılmıştı. Fakat zorluklar onu yıldırmamış, tam tersine, sanatına sıkıca bağlanmasına sebep olmuştu. Başka kadınların da dengbêj olabilmesi için gençlere eğitim vermeyi şiar edinmiş, hayatı boyunca içindekileri müzik aracılığıyla dışa vurmuştu.
Yaşadığı Van coğrafyasında Ermeniler'e yapılanlara da kayıtsız kalmayan devrimci karakterin, Erivanlı sanatçı Âşık Leyli ile düet yapmışlığı da vardı. İlgiyle izlenen 2017 yapımı, 62 dakikalık belgesel Kürt kültürünün en güçlü ifadelerinden geleneksel dengbêjlik sanatının titreşimlerini iliklerimizde hissetmemizi sağladı.
Veysî Altay'ın Bîr'i
Veysî Altay'ın yönetmenliğini üstlendiği Kuyu (Bîr/Well) adlı belgesel ise bizi 1995 yılında Dargeçit'te devlet eliyle meydana gelmiş bir kayıp vakasına sürükledi. Yıllar içinde belgesel dilini pekiştiren Altay, 4'ü çocuk, 7 kişinin kaçırıldıktan sonra kaybedilme olayını detaylarıyla aktarıyor. Seneler boyunca yetkililer sorumluluklarını inkâr etmeyi sürdürürken, kayıpların aile fertleri yakınlarının kemiklerine ulaşmak için büyük bir mücadeleye girişiyor. Bitmez tükenmez çabaların trajik sonuçları beyaz perdeden taşıp seyirciyi derinden sarsıyor.
Kurşundan da güçlü
Filmamed'in uluslararası kimliğine katkıda bulunan belgesellerden biri İran yapımı. Mevzu, politikasını propagandaya dayandırmış devletlerden bir örnek: İran ile Irak arasında yıllar boyunca sürmüş olan savaşta İran devriminin başarıya ulaşıp temellerini sağlamlaştırması için rejimin resmî fotoğrafçılığını yapmış Saeid Sadeghi'nin başlarda politik liderine inancı tamdı. Fakat çatışmaların yoğunluğu azaldığında bile şehadet olgusu, propaganda unsuru olarak iktidar tarafından sömürülmeye devam edilmiş, sayısız genç insan siyasi plan uğruna canından olmuştu. Cephedeki anıları üzerine bir karabasan gibi çöken fotoğrafçı yıllar sonra neye alet edildiğini anlamış, kendinden nefret eder hale gelmişti.
Kadın yönetmen Maryam Ebrahimi 2017 İsveç/Katar/Fransa ortak yapımı 75 dakikalık Stronger than a Bullet (Kurşundan da Güçlü) adlı belgeseliyle dinin politik emellere alet edilmesini başarıyla yansıtıyor.
Filmamed'de Buna Kim Hayır Dedi (Those Who Said No) ile yer alan usta belgeselci Nima Sarvestani'nin eşi Ebrahimi, kahramanı aracılığıyla yalnız ülkesinin değil, tüm dünyadaki savaş pratiklerini ve benzer sömürüleri lanetleyip ölümü değil hayatı yüceleştirmemiz gerektiğini hatırlatıyor.
Biraz daha iddialı bir prodüksiyonla savaş karşıtı bir manifesto olabilecek belgeselde birbirinden çarpıcı arşiv görüntüleri ve fotoğraflar dışında fotoğrafçı Sadeghi'nin eski cepheleri tekrar ziyaret ederken itiraflarda bulunarak adeta günah çıkarması filmin ana eksenini oluşturuyor. Savaş çoktan bitmiş olmasına rağmen kendini suçlu hissetmesine sebep olan fotoğrafları devlet tarafından duygu sömürüsü olarak kullanılmaya ne yazık ki devam edildi, ediliyor… (MT/HK)