Bundan yıllar önceydi. Bu satırların yazarı o günlerde de aynı şeyi söylüyordu, memlekette meseleler bir pembe dizi kıvamında gittiği için ağız değiştirmeden benzer lakırdıları etmeye devam edecek belli ki. Dediklerimin özeti de şuydu: O meşhur laftan mülhem, "Diyarbakırspor sadece bir futbol takımı değildir"...
Diyarbakırspor aslında devletin garip bir şekilde Kürt sorununun "evcilleştirilmesine" yönelik kullanmakta beis görmediği bir araçtı, hala da öyle. Nice anlı şanlı isimlerin, bakanların, bakan çocuklarının, kimi zaman mafyatik kimliklerin, polis teşkilatı üyelerinin ve hatta bir dönem parti lideri olarak siyaset yapmayı deneyen Mehmet Ağar'ın bile bir biçimde dahil olduğu ve/veya edildiği bir mekanizmadır Diyarbakırspor. Bir yazımı sadece bu konuya ayırmış ve Diyarbakır'ın o dönemki adıyla "birinci lig"e çıkarılabilmesi için polis marifeti ile Konyaspor'a nasıl bir muamelenin reva görüldüğünü anlatmıştım uzun uzun.
Diyarbakırspor asla zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan Kürt gençliğinin önceliği olmasa da, devlet ricalinin iki yılda bir kere "Süper lig"e terfi etmesine çalıştığı simgesel önemi haiz bir politika aracıdır. Yeşil - Kırmızı renkler, futbol sahasının ticari atmosferini değil, politik iklimini temsil eder. Zira Diyarbakırspor'un renkleri, futbolun gerçeğini değil, sistemin çaresizliklerini, politika yapanların tıkanmışlığını serer ortaya, hep böyle olmuştur.
Diyarbakır bir futbol kenti değildir. Yaşanan onca acının, akan onca kanın, dökülen gözyaşının, işkencelerin yanında, sistemin çürük zemini üzerinde ayakta kalmaya çalışan bölge insanının futbola ayıracak zamanı da, ilgisi de parası da yoktur çünkü. Dağkapı'daki ciğerci için Diyarbakırspor, maç günü stadyum kapısında biraz daha fazla ekmek parasıdır, sıradan günlerde sur dibindeki seyyar satıcının satacağı iki muz daha demektir sadece.
Futbolu aciz bir politik enstruman olarak kullanmak isteyenlerin ise basit bir ekonomik tahlile ihtiyacı var. Zira temelde futbol varsılın oyunudur. Neo-liberalizmin yarattığı yeni dünyada futbol piyasası, mikro ekonomi düzeyinde bir işletme anlayışı ile ayakta durabilir. Şirketleşme, gelir getirici aktivitelerin artırılması, (kombine bilet ve forma satışları, localar, sponsorluklar vs...) sıcak paranın akmasını sağlayacak iktisadi unsurlar olmaksızın bir kulübün, dolayısıyla da futbolun ayakta kalması artık pek mümkün değil. Dünyanın sayılı zenginlerinin kalkıp İngiltere'de futbol yatırımına girmelerini paranın cazibesi dışında açıklamak ne kadar olanaksızsa, aynı mantıkla Diyarbakırspor gibi kulüplerin de yaşamına devam edebilmesi, bugün bulundukları düzeydeki bir futbol platformunda istikrar bulabilmesi o kadar zordur. Verili koşullarda bölge insanının fakirliği, yatırım yokluğu, işsizlik, on yıllardır Kürt halkının aleyhine işleyen siyasi konjonktürün etkisi derken işte aynı yere gelip takılıyoruz: "Diyarbakırspor sadece bir futbol takımı değildir".
Zira Diyarbakırspor ne zaman bir deplasmana gitse attığı her gol kendisine "Kahrolsun PKK" sloganları ile geri dönmekte, takımın sadece ismi bile lümpen futbol izleyicisinde faşist bir nefrete dönüşmektedir. Bursaspor maçında yaşananlar da işte tam bu sürecin uzantısı, milliyetçi siyasi figürlerin Anadolu futboluna yaptığı bir negatif yönlü etkidir.
Bursa seyircisinin büyük bölümünün o gün stadyumda sergilediği ırkçı performans, oy takibi yapabildiği tek coğrafi bölge olan ülkenin batısında Deniz Baykal'a söylev çektirir: ''Ne Diyarbakır teröristtir, ne Bursaspor ırkçıdır''. Siyasi körlük, milliyetçi oy tabanını cici çocuk kisvesine sokmaya çalışmak tam da böyle bir şey işte. Kürt açılımı ile ilgili negatif tatbikat ve ifadeleri ile çözüm arzu etmediğini açıkça belli eden Baykal, hem Bursaspor seyircisinin ırkçı - faşizan şiddet gösterisini meşrulaştıracak şekilde "yeşil beyaz"lı forma ile hem de geçen hafta Antalyaspor ile deplasmanda yapacağı maç öncesinde Diyarbakırspor forması ile ortalıkta poz vermekten çekinmeyen samimiyetsiz bir siyasi figür. Son dönemde bir kere bile Diyarbakır şehrine gidemeyen Baykal, Kürt vilayetlerine siyasi mesajını Antalya'nın "hijyenik" ortamında o forma ile verebiliyor ancak.
İşte bu nedenle elini konuşma kürsülerine vura vura Kürt açılımını "gaflet" diye tanımlamakta bir sakınca görmeyen milliyetçiler ve kendisine utanmadan "solcu" demeyi sürdüren ana muhalefetin faşizan höykürmeleri arasında Diyarbakırspor, politikacıların meşru kıldığı taraftar şiddetinin şimşeklerine hedef olmaktan kurtulamıyor pek tabii.
Kürt hareketi, iktisadi şartlarını yukarıda anlatmaya çalıştığım futbol düzeneğinin tehlikeli mayınlarına takılmadan, üstelik Bursa'da olduğu gibi tribün şövenizminin yıkıcı dalgalarına kapılmaksızın yıllardır siyasi mücadelesini veriyor. Diyarbakırspor ise siyaset profesyonellerinin, kifayetsiz muhterislerin politika aracı olarak ne yazık ki kullanılmaya devam ediyor. Kısacası eksikleri olmakla beraber yine de üç aydır devam eden kürt açılımının Bahçeli ile birlikte en büyük karşıtı Baykal ve onun ekibi, barışı arzulamak yerine giderek eriyen oy tabanına Bursa'da olduğu gibi ırkçı şiddeti hoş görerek selam çakıyor.(BD/EÜ)