*New York'taki Dünya Ticaret Merkezi (İkiz Kuleler) 11 Eylül 2001'de saldırıya uğradı.
2000'lerden bu yana başta ABD olmak üzere genel olarak Batı'nın Irak, Libya, Mısır, Tunus, Suriye ve şimdilik son olarak da Afganistan'a doğrudan veya dolaylı askeri müdahalelerinin sonuçlarına baktığımızda Batı'da bir çöküşten söz edebiliriz.
Ancak ortada tek boyutlu bir Batı yok. Bu durumda Batı'da çöken nedir?
Batı'yı Batı kılan iki esas yapı vardır: Kapitalist/emperyalist sistem ve sistemin iç dünyasında 400 yıllık bir tarihsel arka plana sahip sınıf çatışmalardan süzülerek şekillenen demokratik değerler sistemi.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı, Nazi faşizminin olağanüstü yıkıcılığı ve insanlık suçları karşısında gerek kendi içinde gerekse kurulan BM'de yeni hukuki kabuller (Örneğin isim hakkı Av. Raphael Lemkin'e ait Soykırım Yasası, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi vb.) ve bu doğrultuda demokratik yasalar yaptı.
Bu demokratikleşme sürecini bir ölçüde de Sosyalist Blok'a karşı bir savunma alanı açmak, Demir Perdeyi sınırlamak amacı da tetiklemişti.
Batı demokrasisi derken burada ABD ve Birleşik Krallığı bir ölçüde ayrı tutuyor ve daha çok AB ülkelerini kastediyorum.
Demokratik değerler daralırken
Son yıllarda alabildiğine büyüyen Batı sermayesi ve bu sermaye gücünün hükümetler üzerindeki artan yaptırım gücü ve yerel çatışmaların artması ve diğer yandan da insan hakları, demokratik değerler alanında gittikçe artan bir daralmanın yaşanması gerçeği ile karşı karşıyayız.
AB ülkelerinde muhafazakâr siyasetten faşist siyasete kadar bir yükselişin yaşanması, AİHM kararlarındaki hukuki sorunların artışı gibi birçok örnekte de görüldüğü gibi, AB'nin demokratik değerler manzumesinin içi boşalıyor.
AB – Erdoğan iktidarı ilişkilerinde bunun birçok örneğini yaşadık, yaşıyoruz.
Batı'da çöken kapitalizm değil, mevcut demokratik değerler sistemidir.
Neden?
Bunun üç nedeni olduğunu düşünüyorum.
Bilişim, iletişim teknolojilerindeki gelişmeler sermayenin büyümesini hızlandırdığı gibi, sermayenin kayıt dışı alanlardaki birikimine de imkanlar sağladı.
Batı dışında kalan ülkelerdeki uyuşturucu trafiğinden, kayıt dışı işlemlerden ve o ülke iktidar çevreleri tarafından kamu kaynakları talanından elde edilen sermaye, niteliği gereği lümpendir.
Gerek kapitalist sermayenin ve gerekse ona eklemlenen lümpen sermayenin ulaştığı politik güç, daha çok kar elde etmek için hem yerel çatışmaları körüklemekte hem de kendilerine alan açan diktacı rejimleri desteklemekteler.
Devletler sermayenin koçbaşı olmakta hatta sermayenin emrinde bir at gibi kullanılmakta!
Bir diğer neden, Batı'nın rekabet ettiği Sosyalist Blok 1990'larda yıkılınca, artık karşısında en azından toplumlarda yanılsamalı da olsa bir rejim seçeneği kalmadı.
1960-70'lerde Avrupa'daki (Özellikle İtalya ve Fransa) Komünist Partilerin azımsanmayacak gücü vardı. Sosyalist Blok yıkılınca kapitalist sistem, toplumuna verdiği kimi hakları da rafa kaldırdı.
Üçüncü neden, dünyada yavaş yavaş yaşanan ama 2000'lerle birlikte bardağı taşıran iklim krizi, nüfus yoğunluğu ve yerel çatışmalardan kaynaklanan yoğun bir göç ve sığınmacılık dalgasının Batı'nın kapılarını zorlaması.
Batı bunu kendileri için uzun vadeli bir sorun olarak görüyor. Şimdilik göçmenleri ve sığınmacıları bizim gibi ülkelerde tutmanın yollarını para (bir anlamda rüşvet) vererek aşmaya çalışıyorlar.
Bana göre bu üçüncü neden, Batı'nın demokrasi müktesebatının ve söylemlerinin çöküşündeki belirleyici olandır.
Bumerang etkisi
Afganistan faciası bumerang etkisinin tipik örneğidir.
ABD 1970'lerin ikinci yarısında Başkan Jimmy Carter döneminde Sovyetler Birliği'ne karşı İslam ülkeleri sathında anti-komünist hareketlerin örgütlenmesi ve anti-komünist iktidarların desteklenmesi için Yeşil Kuşak Projesi uygulamaya konuldu.
Sovyetler Birliği 1979 yılında Afganistan'ı işgal ettiğinde ABD derhal Sovyet işgaline karşı savaşanları silahlandırmaya başladı.
Böylece Yeşil Kuşak Projesi Pakistan üzerinden Afganistan pratiğiyle sınanıyordu. İşgale karşı savaşan radikal İslamcıların varlığı ve Pakistan'daki iktidarın konumu, Projenin uygulanmasına çok uygun bir zemin sunuyordu.
Taliban, başöğretmen ABD'nin Pakistan sınıflarında yetişti!
Sovyetler yenildi ve 1989'da çekildi. Sovyetlerin çöküşünü hızlandıran olay, bu işgalin ağır sonuçlarıdır. Svetlana Aleksiyeviç'in "Çinko Çocuklar" kitabı bu trajedideki sıradan insanların yürek yakan öykülerini anlatır.
Taliban 1997'lerde Afganistan'a hâkim oldu.
ABD'nin desteğiyle beslenen, büyüyen, silahlanan Taliban, ideolojisi ve zihniyeti gereği Batı'yı en büyük düşmanı gördü. 2001- 11 Eylül İkiz Kulelerin vurulmasıyla ABD, Afganistan'ı işgal etti. Taliban iktidarı devrildi ve militanları Pakistan'a kaçtı.
Aslında İkiz Kuleler bahaneydi. ABD'nin amacı Afganistan'a demokrasi, barış (ki, bunlar ABD'nin uzak olduğu kavramlardır), getirmek değildi.
Asıl olan, Rusya ve Çin'e karşı bir alan/bölge hakimiyeti kurmaktı.
Taliban bağlamında el Kaide, IŞİD, Boko Haram gibi radikal İslamcı hareketler çıktı. Ve Taliban bugün Afganistan'da tekrar iktidar oldu
Sonuçta Yeşil Kuşak Projesinin olsun, Batı'nın desteklediği İslamcı hareketler ve iktidarlarla kurulan ilişkiler olsun, Batı için kimi zaman bumerang etkisi göstermekte.
Bu kirli ilişkilerin ve savaşların yol açtığı sığınmacılar ve göçmenler sorunu, bumerangın en ağır sonucudur.
Her ne kadar Taliban'ın ABD karşıtlığı olsa da iktidarları sürecinde ABD sermayesiyle iş birliği yapacaklardır.
Dünyadan yalıtılmak yerine bir yandan kafa uçurmaya devam edecek bir yandan da Batıyla ilişki kuracaklardır.
Ve hatta ülkeler arası rekabetten fayda sağlamaya bakacaklardır. Kaldı ki Çin ve Rusya daha şimdiden Batıyla rekabetleri adına Taliban'la iş birliğine hazır olduklarını belirttiler.
Bakmayın bugün Taliban'ın meşruiyet kazanmak, uluslararası tepkileri yumuşatmak için ılımlı mesajlar verdiklerine.
Bugün Afganistan'da başta kadınlar olmak üzere insanlığa, özgürlüğe, neşeye, sanata düşman bir zihniyetin iktidarı var.
Sovyet ve ABD işgallerinin bunda büyük payı var. Taliban zulmünün hedefindeki insanların tecavüzden kol- bacak kesmelere, çeşitli işkencelerden öldürülmelerine kadar bin bir türlü uygulamalara maruz kalmalarını düşünmek bile korkunç.
Sonuç yerine
İklim krizi, Rusya'yı, Çin'i anladık da Batı'nın diktaya yönelen rejimleri desteklemesi, lümpen kapitalizmin büyümesi ve neoliberal politikaların etkinleşmesi, bölgesel çatışmaların körüklenmesi gibi günümüzde yoğunlaşan bu sorunlardan yine en çok bizim gibi toplumlar çekecek.
Ancak Batı'da kendini güvende bulamayacak. Çünkü doğaya ve insana karşı saldırganlaşan sermayenin doğurduğu çatışmalı ve göç sorunları, kendi toplumlarının da huzurunu kaçıracak, refahını ve özgürlüğünü olumsuz etkileyecektir.
Bugün demokrasi çöküyor ama yarın kapitalizmin de çökmeyeceğinin veya başka bir şeye dönüşmeyeceğinin garantisi yok.
(HŞ/PT)