Uzun zamandır okumayı bıraktığım Radikal gazetesini hafta sonunun verdiği rehavetle almış bulundum.
Radikal İki ekinde, baş sayfada, son seçimlerde gecemi gündüzüme katıp çalıştığım, “oh nihayet bu seçimde gönül rahatlığı ile sandığa gideceğim” dediğim ve seçim günü, oy kullandığım okulda “oylarımıza sahip çıkmak için” bütün gün arkadaşlarımla canla başla “oylarımıza sahip çıktığım” adamın, Baskın Hoca'nın yazısı vardı.
Heyecanla okumaya başladım. Manşet, seçim kampanyasından alışkın olduğumuz, sloganı çağrıştırıyordu. Radikal İki'nin başlığına göz atınca da, ne yalan söyleyeyim, “Bizim hoca yine ezber bozacak, daha gecen gün nasıl da Demokratik Toplum Partililerin ezberini bozdu” diye içimden geçirmedim değil.
Ama yazıyı okuyunca, sukutu hayale uğradım. Evet, hoca resmen üniversitelerin paralı olmasını -karşılıklı burs- istiyordu. Seçim çalışmaları süresince Oran'ın bir çok “ezberi bozan” konuşmalarına tanık olmuş, o konuştukça ben umutlanmıştım. Üstelik kendisini de ortaya koyuyor “ben politikacı değilim, kökten değiştirmeye gücüm yetmez ama ezber bozmaya yeter” diyordu. Baskın Hoca'nın, seçim çalışmalarında Üniversitelerin paralı olması gerektiği konusunda herhangi bir söylemini hatırlamıyorum.
Sosyal devlet
Bir devlet, insanın en temel ihtiyacı olan; barınma, eğitim ve sağlığı, parasız sağlayamıyorsa sosyal devlet değildir. Bu yüzden, seçim çalışmalarında “sosyal devleti” Oran aracılığıyla talep ediyorduk. Oran bugün “Üniversiteler paralı olsun. Zaten fakir okuyamıyor hiç olmazsa devletin sağladığı kredi ile okur. Üstelik istediği bölümde” diyor.
Bu memlekette Kredi ve Yurtlar Kurumu'ndan öğrenciliği boyunca kredi almış ve hala “işsizlik” sorunundan dolayı krediyi geri ödeyemeyen benim gibi en az yüzlerce mezunu tanıyorum. “Dört yıl kızım için ödemediğim parayla kim bilir kaç yetenekli ve yoksul öğrenci okurdu” diyor Baskın Hoca.
Baskın Hocanın, kızı için ödeyemediği parası olmasına sevindim. Ama kızını oğlunu ilkokula göndermek için parası olmayan, ya da Mayıs ayı gelmeden, “mevsimlik işçi” olarak, çoluk çocuk ailece Urfa'dan, Hakkari'den Karadeniz'e götüren babayı da düşünmeden edemiyorum doğrusu. Daha “temel eğitim” almaktan yoksun bırakılmış milyonlarca çocuğu düşününce, Baskın Hoca'nın kızının “şanslı” olan azınlıktan olduğunu düşünüyorum.
Sosyal devlet, aynı zamanda sınıfsal farklılığı ortadan kaldırmak için çabalayan devlettir. Bir ülkenin aydını, entelektüeli de bunun için düşünen, yazan ve tartışan kesimi oluşturmalıdır. Yani bir aydın, “Var olan koşullar bunlar. Ütopyalar kurmanın manası yok. Bu koşullarda çözüm üretmeli” diyemez.
Varolan durumun kabulü
Baskın Hoca yazısında açıkça ülkenin yoksulluğunu kabullenmiş, sınıfsal ayrımı desteklemiştir. Hocanın sınıfsal ve yoksulluk ayrımını daha da derinleştiren söylemi “Büyük kentte okuyacaksın ki yontulasın. Bir İzmirli olarak benim Ankara'da yontulduğum gibi” diyor. Kasabalı ve İzmirlilerin yontulması gerektiğine karar vermesi hocanın ne kadar tepeden baktığının ne kadar “kentli” olduğunun göstergesi.
Bunu tartışmak bile istemiyorum. Ama asıl mesele, “kasaba üniversitelerinin” yeteri kadar özerk, demokrat, çağdaş ve ilerici olmadıkları meselesidir. Bulunduğu il veya kasabanın devlet ve sivil kurumlarıyla kaynaşma olanağı tanınmış, orayı tanımaya çalışan üniversite öğrencileriyle birlikte hareket eden, bulunduğu ilin veya kasabanın sosyal ekonomik demografisini çıkartmış ve bunu bilimsel bir perspektife oturtmuş, sosyal yaşantısında -kamusal alanında- üniversite gençliğinin rahatça ve korkusuzca yaşıyor olduğu bir kasaba üniversitesi ütopyası nasıl olur acaba? Çok mu zor?
Bugün şunu çok açık ve net olarak biliyoruz ki, üniversite gençliği, bulunduğu ülkenin, şehrin, kasabanın en önemli dinamikleridir. “Ezber bozmak, zeka işidir” dendiğini hatırlıyorum seçim dönemi. Evet, gerçekten de zeka işi, ama eğer o zekaya sınır koyarsanız veya “ezberi temelden bozmak” için (yani var olan sistemi kabullenip, onun üzerinden siyaset yapmayı değilde, sistemi temelden değiştirecek tohumları atmazsanız) o zekayı kullanmazsanız, ezber bozmuş olmuyorsunuz, aksine var olan ezberi sorgulayanların kafalarını karıştırmış oluyorsunuz.
Yazının ilerleyen kısımlarında, Baskın hoca, üniversitelerin paralı olmasının tek başına yeterli olmayacağını ve bunlarında kendi içinde “gelişmiş-az gelişmiş” diye ayrılması gerektiğini söylüyor.
Çözüm, gelişmiş-az gelişmiş üniversiteleri talep etmekte değil, bütün üniversitelerin tam özerk olmasını istemekte yatıyor.
Yazının son paragrafında, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) başkanının önerisine sıcak bakarak, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından atandığı için eleştirildiğini söyleyen Baskın Hoca'nın, YÖK başkanının “üniversiteleri ferahlatacak” önerisini, bir kez daha gözden geçirmeden evvel; üniversite harçlarına bir göz atmasını, Hakkari'nin bilmem neresindeki bir liseyi, özel liselerde okuyan öğrencilerin Yaşar Kemal'in dilini ne kadar tanıdıklarını, özel üniversitelerin yabancı sermayenin ortaklığını kabul etmelerinin eğitime getirecekleri konusunu, meslek yüksek okullarının teknik olanaklarını bir kez düşündükten sonra YÖK başkanının önerisini değerlendirmesini, “ezberi bozmak” isteyen biri olarak talep ediyorum. (FÇ/EÜ)