Türkiye cumhuriyetinin kapitalist gelişme sürecine dair yaptığımız ve birkaç gün önce bianet'te yayınlanan analize kaldığımız yerden devam edelim.
Türkiye'nin kapitalist gelişme sürecini analiz ederken liberallerin/sol liberallerin yaptığı hatadan kaçınmak önemli. Bir diğer ifadeyle bu kesimlerin sıkça yaptığı gibi, tarihi gerisin geri tersine çevirmek ve öyle değil de böyle yapılsaydı demek, ne yazık ki, aynı fikri kısır döngü içerisinde kalmanın dışında bir şey ifade etmiyor. Tıpkı Kemalistlerin bugünleri yadsıyıp 1930'lara duydukları manasız özlemin hiç bir şey ifade etmemesi gibi.
Daha açık bir ifade ile liberal/sol liberal yazıklanmalarda gördüğümüz üzere, Cumhuriyet kurulmasaydı da Osmanlı İmparatorluğu devam etseydi demek, madem kuruldu, öyle değil de şöyle işleseydi demek, ya da ulusalcı yazıklanmalarda görüldüğü üzere, bu hallere hep karşı devrimciler yüzünden geldik demek aslında bir şey demek olmuyor. Yani yazıklanmak, bugünün gerçekliğine bir şey sunmuyor. Her şeyden önce somutluğa işaret etmediği için.
Ama daha da önemlisi, söz konusu dönemlerin temel "yapı"sını, yani kapitalist ilişkiler bütününün kuruluşunu, onun gereksinimlerini ve bu gereksinimlerin ortaya çıkardığı sorunları gözden kaçırdıkları için. Ve nihayet bugün karşı karşıya kaldığımız, siyasal İslam, Kürt meselesi, Ermeni meselesi, askeri vesayet, sınıflar arasındaki gelir uçurumu, modernlik vb. "yapı"nın inşasına içkin sorunları "yapı"dan kopuk değerlendirdikleri için.
Buradan hareketle şu söylenebilir: Kuruluş döneminin ekonomik, politik ve sınıfsal dinamiklerini, bütünsel bir şekilde anlamayan, meseleyi tek başına ve devlet ile sermaye arasındaki tarihsel ilişkileri atlayarak 'devletin ceberutluğu'na ya da, sonradan karşı devrimci ilan edilenlerin kuruluş sürecinde oynadığı rolleri ihmal ederek, 'karşı devrimciler'in ikide bir güçlenmesine bağlayan her yaklaşım, bugünün kısır tartışmalarının yeniden üreticisi olmanın ötesine geçemeyecek. Sonuç ortada...
Peki bu noktada önerilen şey ne olmalı? Her şeyden önce, örneğin milliyetçilik ya da sekülarizmin, kerameti kendinden menkul devletin, bürokratların ya da subayların gece yattıklarında akıllarına gelen bir ideoloji (bkz. liberal/sol liberal tarih yorumu) ya da anti emperyalist ve ilerici 'zinde güçler'in azgın batı emperyalizmine karşı dayanak noktaları (bkz. Kemalist tarih yorumu) değil de, Türkiye kapitalizminin kurucu özellikleri oldukları anlaşılabilirse, varılan noktada, olgular üzerinden analiz yapmanın ötesine geçip, bütünsel politik çıkarımlar yapılma olanağı elde edilebilir.
Dahası, temele, yani tekil ideolojilerdense, o ideolojilere ve dolayısıyla bugünün sorunlarına zemin hazırlayan "yapı"ya değinme imkânı verir ki, o "yapı", yazının ilk bölümünde de ifade edildiği gibi kapitalizmden başkası değildir. Bir diğer ifade ile bugün Türkiye kapitalizmini, onun kendini ve sınıfları inşa ediş sürecini, sermaye birikim sürecini garanti altına alma biçimlerini, dolayısıyla onun temellerini sorgulamayan her Kemalizm eleştirisi eksik kalmaya mahkûmdur. Esas "yapı"yı ihmal edip, sadece o "yapı"nın üzerinde yükselen olgularla uğraştığı için. Aynı şekilde, kendisini istediği kadar solda görsün, Kemalizmin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş/gelişme sürecinin bir kapitalist gelişme süreci olduğunu görmezden gelen her yaklaşım da, özellikle bugünlerde, faşizmin arka bahçesi gelmeye aday hale gelecektir.
Asıl "yapı"ya odaklanmak, onun devrimci bir eleştirisini yapabilmek ve onu aşabilecek ufka sahip olabilmek ise, elbette ki o "yapı"dan muzdarip olanlarla, yani gerçek anlamda ilerici güçlerle yan yana dizilmekten, dahası, o güçlerle birlikte, kapsamlı, toplumun tüm emekçi sınıflarını ikna etmeyi hedefleyen bir politik hat kurmaktan geçer.
Böylesi bir politik hattın kurulmasının en önemli gerekliliklerinden birisi de, muzdarip olunan "yapı"yı kökten eleştiriye tabi tutan, ama bununla yetinmeyerek yeni bir toplumsal ilişkiler bütününün olanaklarına dair cevaplar üretmeye çalışan bir düşünsel çabadır.
Bu düşünsel çabanın,
* Halkın çoğunluğunu oluşturan emekçilerin, küçük üreticilerin ve küçük esnafın, başta ücretsiz eğitim, ücretsiz sağlık, ücretsiz barınma olmak üzere, yurttaşlık geliri, iş ve insanca çalışma, siyasal/sosyal örgütlenme, dilini ve kültürünü geliştirme gibi tüm haklarını garanti altına alan;
* Tüm etnik ve kültürel farklılıkları zenginlik sayan ve onların gelişimini destekleyen,
* Cinsiyet ve ırk ayrımcılığını yasaklayan,
* Toplumsal faydayı ve dayanışmayı, tüketim ekonomisindense planlı bir gereksinimler ekonomisini temel alan,
* Özel yatırımlardansa kamusal yatırımları merkezine alan, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı kurulduğundan bu yana özelleştirilen ve piyasalaştırılan bütün kamu kuruluşlarını, işçi ve halk denetiminde kamulaştırmayı öngören,
* Tüm ekonomik süreçlerde ekolojik sürdürülebilirliği dikkate alan ve doğayı denetim altına almaya değil ama doğa ile uyum içinde yaşamayı öngören,
* Din/inanç temelli kuruluşlarla ve inançlarla arasına maddi/manevi net bir mesafe koymakla birlikte, temel özgürlükleri tehdit etmedikçe, ırk/cinsiyet ayrımcılığı yaratmadıkça bütün yurttaşların dini/vicdani/siyasi inançlarını ya da inançsızlıklarını özgürce yaşamasının koşullarını garanti altına alan,
* Ulusal ve yerel düzeyde katılımcılığı teşvik eden ve kurumsal olarak güvence altına alan,
bir anayasa ile güvence altına alınmış, Fransız Devrimi'nde sonradan giyotinde can verenlerin haykırdığı haliyle bir "Sosyal Cumhuriyet"te somutlanmaması için hiçbir neden bulunmuyor.
(Devam edecek)