Şimdilik hukuk, akademi gibi alanların terminolojiisinde yer bulmasa da insanların bir çoğu kendisini "cinsiyetsiz" veya "çok cinsiyetli" olarak tanımlıyor. Hatta bunu gören global şirketler, kullanıcılarının kendilerini tanımladığı alanlara bu şıkları çoktan ekledi.
Almanya’da 2019’dan beri hem kadın hem de erkek cinsiyetinin özelliklerini taşıyan bireyler için artık resmi belgelerde üçüncü cinsiyet seçeneği bulunuyor. Böylece kişiler, kadın ya da erkek seçeneklerinden birini seçmek ya da seçeneği boş bırakmak zorunda kalmıyor.
Avusturya, Avustralya, Yeni Zelanda, Malta, Hindistan ve Kanada'da da interseksler için benzer düzenlemeler var. Birleşmiş Milletler'e göre dünya nüfusunun yüzde 1,7'si hem kadın hem de erkek cinsel özelliklerine sahip doğuyor.
Böyle bakıldığında ikili, “normal” olarak tanımlanan cinsiyet kavramının sonuna gelindiğini bugünden söyleyebileceğimiz gibi ikili ve “normal” olarak tanımlanan klasik çekirdek ailelerin yerini de "kan" değil "dostluk" ve "dayanışma" bağı ile kurulmuş ailelerin alacağını söylemek abartı olmaz.
Üstelik özellikle LGBTİ+ çocuklara klasik çekirdek ailede uygulanan şiddet, cinsiyetçilik ve ayrımcılık, dayanışma ile kurulan yeni aile biçimlerinde kendini var edemiyor.
Üç kadın üç farklı varoluş
Çok uzağa değil hemen yanı başımdan “can”, “dostluk” ve “dayanışma” bağı ile var olan bir aile ile Zale, Esra Ece Kutlu ve Gökçe Türkmen ile sizleri tanışmak isterim.
Zale, sokağın, yurttaş haberciliğinin örnek isimlerinden, sesi duyulmayanların sesini görünür yapıyor.
Esra Ece, LGBTİ+ hakları başta olmak üzere hak ihlalleri konusunda yazmayı kendisine dert edinen, bu alanda sayısız söyleşiye imza atan trans bir kadın.
Gökçe de İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Medya ve İletişim'den mezun, “work n women” sitesinin baş editörü.
Zale, Gökçe’nin biyolojik, Esra Ece’nin ise manevi annesi. Öyle manevi anne dediğim durum sadece “laf”tan ibaret değil. Bu üç kadın bir aile olarak yaşamı sürdürüyor ve alternatif ailelerin de var olabileceğini bizlere gösteriyor.
Lafı çok uzatmıyor sözü onlara bakıyorum.
Esra Ece: Ankara Katliamı hayatımızı ayrılmamak üzere birleştirdi
Esra Ece’nin yolu 2018’de Work n Women’ın Genel Yayın Yönetmeni ve kurucusu Zeynep Gençosmanoğlu ile Gökçe’nin tanışması sonrası Esra Ece’ye yazı teklifiyle gelmesiyle başladı. Esra Ece o günü, “Dostlar, tanışlar arasındaki köprüler ve dayanışma ağları, hiç beklenmedik kapıları aralıyor, hayatınızı başka sokaklara çıkarabiliyor. Benimki güzelliklere, sevdiğim işe, yazarlığa açılmış oldu” diye özetliyor.
Zale ile tanışma
Şimdilerde manevi annesi olan ve “mamişkom” dediği Zale ile de nasıl tanıştıklarını da şöyle anlatıyor:
“Gezi’nin sonlarına doğru, artık evlere çekildiğimiz, hayatlarımıza döndüğümüz süreçteydi, ben bir de Twitter hesabı açmıştım. Orada oluşan dostlukları yitirmemek, haberleşme ağının hızı, sosyalleşmenin hızı gibi gibi. O arada, hızlı bir sosyal örgütlenme de diyebileceğimiz, herkes birbirini bir şekilde yeniden bulmuş oldu.
"Başlarda ortak arkadaşlar, tanıdıklar vesilesiyle, sosyal medyanın getirisi sonucu bir ‘tanışıklık’ oluştu. Yaklaşık iki sene kadar da öyle devam etti. Dostların ortak dostları, durduğu yer aynı, bakışı aynı... Fakat hiç yüz yüze tanışmamıştık. Tanışmadığımız içinde çok sık yan yana düşmekle beraber birbirimizden habersiz geçen süreçler.”
Ankara Katliamı
Ece Esra’nın hayatını değiştiren olaylardan biri Ankara Katliamı oluyor:
“2015 yılı da toplumsal hafızalarımızda derin yaralarla doludur. Bir tanesi ve en acısı, en ağırlarından da olan ‘Ankara Gar Katliamı’, hayatlarımızı ayrılmamak üzeri birleştirdi. İyi ki de öyle oldu!
“Ankara’ya gitmek, en büyük arzumdu. Fakat sonradan öğrendim ki, yola çıkılacağı gün kayıt yenilemenin son günüymüş. Radyo -Tv Programcılığında son dönemim. Dönem sarkıtınca da ipin ucu kaçıyor. Okulu ve kaydı önceleyip, gitmemenin doğru olacağı kararına vardım.
“Ve ertesi gün, kâbuslarla uyandım, uyandık... Gideceğim otobüste iki kişiyi kaybetmiştik Şişli’den... Orada olduğunu bildiğim, kesin orada olan iki tane kadın arkadaşıma ulaşamıyorum. Telefonlar cevapsız, listelerde adlar yok... Tam çaresizlik halleri!
“Hatırlarız hepimiz de; haber alamadıklarımızı twetliyorduk. Bunlardan birini de mamişkom görmüştü, Arkadaşım da tanıdığıymış, bir kaç saat sonra ona da ulaşmıştı. Bilgilendirme, kaygıyı paylaşma, giderme derken bağlarımız iyice güçlendi.
“Ankara’nın dönüşünde de ortak arkadaşımızın da olduğu bir buluşma ayarlamıştık. Orada ana-kız tanışmasının, yollarımızın birleşme sürecini de adımı atılmış oldu...
“Acılarımız, travmalarımız aynıydı. Önce iyi iki arkadaş, dost, benim adlandırmamla ahretlik, sonunda da; birbirimizi ana- kızlığa seçime kadar geldik bu günlere. Mamişko’m benim.
“Çok şeyler yaşadık, kâh konuşmadan anlaşmak, kâh yaralarımızı sarmak... İyi geldik galiba birbirimize. Kesin geldik sanırım ki, hiç uzun süre ayrı ya da küs kalmadık mesela. Bana iyi geldi.
“Yaşadığım o günün gerçeğini bilen dostlarım, ailem, seçtiğim ve seçildiğim yeni ailemle de, kendi aralarında dayanışma ağları örerek; incitmeden, gücendirmeden o zorlu 2-3 ayı atlatmama, ayakta kalmama katkı sağladılar. Benim için varlıklarını tarihleyecek sözcük çoğu zaman yetersiz. Her şeyden öte, ruhen yanımdaydılar, aradılar sordular, depresyona girmeme izin vermediler…
'Tam olduk'
"Aile olma kısmını , en çok Gökçe’yle yaşıyoruz. Bir birimizin sırdaşıyız. Kadınsal tavsiyelere, anneyle rahat konuşamayacağını hissettiği konularda bana açılır; o zamanlarda ‘abla ve aile olduğumuzu’ hissederim.
“Jenerasyon olarak da yakın olmamız sebebiyle daha rahat kontakt kuruyoruz sanırım, editörüm de olması sebebiyle; benim de ondan öğrendiğim çok şeyler vardır. O tür konularda alt-üst ilişkisinde öte ‘öğretmen ve kardeş Gökçe’ ortaya çıkıyor.
Mamişko’mla zati ilk dostlukla başladığı için sürekli bir sırdaşlık, akıl sorma, danışma durumları hep mevcut. biz hani ‘olduk’ denir ya; öyle bir aile olduk. tam ‘olduk
Gökçe: Sanki hep ailedendi
Gelelim Gökçe'ye. Ece ile hayatına yeni bir “sırdaş” girdiğini söyleyen Gökçe, kardeşlik bağlarını şöyle özetliyor:
“Ecekuş ile de tanıştığı çevrelerde bulunmasına baştan beri katı bir şekilde itirazı olan, inatçı kızı konumundaydım. Küçüklükten beri ailenin siyasete bakış açısı gereği hep cesur ve lafını esirgemeyen biri olarak yetiştirilmeme rağmen, “anneme bir şey olacak” refleksi ile sanki onu korumaya almaya çalışır gibiydim, dolayısıyla çevresine yeni dahil olan insanlara da önyargı ile yaklaşıyordum.
“Özellikle Ankara Katliamı’ndan sonra annemin psikolojisinde oluşan yaralar neticesinde bu endişem giderek artıyordu. Hayatında Ece ve Ece gibi insanlar olduğunu bilmeden... Aslında Ece ile de ilk nerede, nasıl tanıştığımı hatırlamıyorum. Sanki hep ailedenmiş, öyle olması gerekiyormuş gibi yumuşak geçişle girmiş hayatıma.
‘Bir birimize karşı sorumluyuz’
“15 Temmuz gecesinde annemle berabermiş, sonrasında ilk nerede rastlaştık da Ağustos’un başında anneannemin cenazesinde en çok ilgili, en çok yardıma koşan insanlardan biri haline geldi hatırlamıyorum. Dediğim gibi sanki hep ailendi. Bana yeni bir kardeş, bir abla gelmesine bakarsak da bu aslında yeni de bir sorumluluk demek. Aile içinde kopukluklar yaşansa da her zaman dayanışma ve önce yakınını mutlu et felsefesiyle büyüdüm ya da zamanla böyle gördüm.
“Dolayısıyla Ece’nin hayatımıza girişi her anlamda yeni bir sorumluluk da yükledi, bizim de onun hayatına yaptığımız gibi. Ama en çok da bir dost, bir sırdaş getirdi hayatıma. Hatırlarım ki kaç gece birlikte kalıp sabahın bir saatlerine kadar dertleştik, doğrusu ben dertlendim o dinledi, çıkış yolu bulmaya çalıştı…”
Zale: Sevgi dolu yüreklerden oluşan geniş aileler yaratalım
Son olarak Zale’ye “bir kızın varken iki oldular” diye sorunca bakın bana ne diyor:
“Öz kızım Gökçe Türkmen Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde, Ece de Açık Öğretim’de gazetecilik okuyordu. Kızımla Zeynep’i ortak bir gazeteci arkadaşımız tanıştırdıktan sonra, Work’n Women web sitesinde yazar hayatına başladı ve hemen ardından, yazar arayışı devam ederken ‘Ece neden orada yazmıyor’ düşüncesi var oldu ve kabul gördü. Ece benim için ‘Manevi annem (mommy) beni de düşünürmüş’ deyince benim de anneliğim böylece tescillenmiş oldu.
“Ece ile birbirimize anne-kız kadar yakınız gerçekten. Ne kadar uzak olursak olalım hissederiz yolunda gitmeyen şeyleri ve anında çözüm buluruz. Gelecekle ilgili pek çok kararda kızım, Ece ve ben ortak kararlar alırız çoğunlukla. Ne de olsa Ece Gökçe’nin manevi ablası olur.
“Ece’den sonra üçüncü bir evladın daha sorumluluğunu aldım. İyi ki de öyle yapmışım. Ece ile birlikte daha çok iyilik yapmayı, herkesi daha çok sevmeyi, hoşgörüyü, farkı ve farklılılları daha çok görmeyi başardım. Ben Ece’nin hayatına iki kardeş ve bir manevi anne katmış olabilirim ancak biz çok özel ve çok güzel bir aileyiz artık.
“Son olarak acılar ne kadar canımızı yaksa da içinden çok güzel renkler, sevgi dolu yürekler çıkarmayı başarabilen bireyler olmayı beceren geniş aileler yaratmak lazım galiba iyice sevgisizleşen dünyada...”
Üç kadının varlığı, trans kadınlarla dayanışmaları, çocuklar için adeta hapishaneye dönen klasik ailelerin yerini alan duruşlarıyla kurdukları dostluk ailesi topluma geleceğin similasyonunu yansıtıyor: “Başka bir aile mümkün” (EMK)