Türkçe dersinde dilbilgisi konusu ile ilgili bir çalışma sırasında “mavi gözlerden” bahsedilen –tamamını hatırlayamadığım- bir örnek cümle tahtaya yazılıyor. Öğrencilerden biri söz alarak “Cümlede Nazım Hikmet’ten mi bahsediliyor?” diye soruyor. Öğretmen hayatında duyduğu en anlamsız soruya nasıl bir tepki vereceğini düşünürken öğrencisine en olmadık soru sorulmuşçasına bir bakış atıyor. Ardından, “Atatürk’ün yanında Nazım Hikmet kim ki?” diyor. “Kimseyi Atatürk’le aynı kefeye koyamayız!” Öğretmen, öğrencilerine o dogmatik düşünceyi benimsetiyor.
Aralarında, bu sorudan önce cümlede bahsi geçen kişinin Nazım olduğunu düşünenler de olan öğrenciler, derslerine devam etmek üzere önlerine dönüyorlar ve cümlenin ögelerini bulmaya başlıyorlar. Atatürk’ten üstün olunamayacağını, akıllarına adeta kazımış bir şekilde. Ben o diyalogda takılıp dersin geri kalanına pek dikkat veremiyorum.
Önderler, peygamberler...
Bu konuyu aklımda sorgulamaya başlıyorum. Atatürk’ün yaptığı işler tabii ki halkının onu büyük bir lider olarak görmesini sağlıyor. Ama onu “insan ırkından ayrı” bir sınıfta değerlendirmemizi gerektirecek ne yapmış olabilir ki?
Aile içinde aldığımız eğitimden başlayarak, ilkokuldaki ders müfredatımız dâhil tüm eğitim-öğretim hayatımız boyunca, yaşam içinde, gazetelerde-televizyonlarda bize aşılanan, Atatürk’ü kutsayan anlayış Türk halkının aklında kazınmış bir şekilde duruyor.
“Büyük Önderlerine” çok büyük değer verdiklerini ve onun yolundan gittiklerini durmadan söylemeye çalışan insanlar ise, bu düşüncenin bir hastalık gibi topluma yayılmasına öncülük ediyorlar.
Bu anlayışla birlikte, belki ileride çok büyük işler yapacak, Atatürk inkılâp ve devrimlerini ilerletecek gençlerin önü, Atatürk’ün sorgulanması yasaklanarak kesiliyor. Bu konuyla ilgili yapılacak ve belki Türk halkının geleceğini çok olumlu etkileyecek olan yorumlar, eleştiriler engelleniyor.
Bunun bir kişi ya da kurum tarafından engellenmesi de gerekmiyor. Aklımızdan hiçbir zaman “Atatürk’ü yargılama” gibi bir olayın varlığı geçmiyor bile! Bu da bizim küçük yaşlardan beri görmüş olduğumuz eğitimden kaynaklanıyor. Küçük çocuklar bu yönde eğitiliyor, Atatürk onların akıllarında bir peygamber gibi yer ediniyor.
Peygamber deyince aklıma geldi… Yıllar öncesi, babam beni okulda yapılan bir 10 Kasım törenine götürüyor. İki ya da üçüncü sınıfa gidiyorum. Okulda İstiklal Marşı okunurken gülüşenleri uyardığımız bir yaş. Anaokulundan beri bu hastalıklı eğitimi almışım. O zamana kadar daha hiç yaşamadığım duygular yaşıyorum. Beynimde daha bir yargı mekanizması yok, Atatürk ve ona toplum içindeki bakış açılarını yargılamam, söz konusu değil. Ülkemdeki milyonlarca yaşıtım gibi yoğrulmak üzere olan bir hamurum daha. Benim düşüncemin gelişiminde en büyük pay sahibi, babam da sıkıla sıkıla beni o törene götürüyor. Arabada bana “Atatürk iyi güzel oğlum da, bir ‘Allah’ değil yani” diyor. O zamanlardan aklımda kalan ender anılarımdan biridir.
Atatürkçülük'ü sorgulamak...
Düşüncelerini basit bir dile dökmek için ne kadar uğraştığını şimdi anlayabiliyorum. Törenden sonra arabada bana söylediklerini babamdan bana daha açık bir şekilde anlatmasını istiyorum. Ve o gün benim Atatürk’e, İstiklal Marşı’na, bayrağa bakışım tamamen değişiyor. Şimdi düşünüyorum da, hakikaten bazı şeyleri o yaşımda fark etmeye başlamışım. Arkadaşlarımın bakış açılarıyla kendiminkinin arasındaki farkı anlamaya başladığımı hatırlarım.
Neyse demek istediğim şudur ki, bu ülkede bu eğitimi alan milyonlarca çocuk var fakat onların düşüncelerine bu denli şekil veren birer aileleri ne yazık ki olamayabiliyor. Bu da Atatürk’ün hayatı boyunca istemiş olduğu ve uğruna mücadele verdiği şeyin, Türk toplumunun gelişimi ve ilerlemesinin, önüne kocaman bir kazık olarak çakılıyor, Atatürk’e sözde bu denli önem veren toplumu tarafından…
Bu düşünceler dahi sorgulanmadan bugünlere geliyoruz. Atatürk’ü yargılamıyoruz ve zamanla Atatürk milliyetçiliği bugün karşımıza faşizm, şovenizm olarak çıkıyor. “Atatürk’ün yolu” söylemiyle nerelere sürükleniyoruz…
“Benim müstesna olduğuma dair bir kanun yoktur!” M.K. Atatürk (TA/EK)
____________________________
* Turgut Ağabeyoğlu, 15 yaşında, ortaöğrenim öğrencisi.