İstiklal Mahkemeleri'nden, Yassıada Mahkemesi'ne, Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerinden, Genel Kurmay Askeri Mahkemesi'ne pek çok askeri mahkeme, yıllar boyunca sivil alana adalet dağıtmaya devam ettiler. Askeri mahkemelerin kadro açısından ya da devrin demokratik imajı bakımından yetersiz ya da gereksiz olduğu zamanlarda da Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) geldi, 250'lik ağır ceza mahkemeleri geldi, bunların da yetersiz olduğu zamanlarda kanunların sık dokunması yoluyla olağan mahkemeler askerileştirildi.
Clemenceau Türk büyüğü olmamasına rağmen, Türkiye'nin AB münasebetiyle Fransa kıyılarına seyrü seferler düzenlemesi, memleket yasacılarını askeri yargıyı biraz esnetmek zorunda bıraktı. 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama Usulü Kanunu olumlu yönde değişirken, ne olur ne olmaz "zafiyet doğar" diye düşünüldüğünden olsa gerek, bütün bir hayatı militarize ve terörize edecek, giderek askerileştirecek Terörle Mücadele Yasası (TMY) da değişerek çıktı. Aslında, bunda bir tutarsızlık da yok, madem "Her Türk asker doğar", niye asker gibi yaşayıp yargılanmasın ki.
Askeri yargı, adil olmak kaygısından önce askeri disiplinin sağlanması kaygısıyla hareket eder. Bunun en önemli kanıtlarından birkaçı, cezaların taban ve tavan miktarları arasındaki aşırı fark, savaş halinde bir çok usul hükmünün rafa kaldırılması, savaş halinde temyiz hakkının olmaması, savcının dava açabilmek için hukukçu olmayan ve pek çok zaman kendisi de görevi ihmalden sorumlu olacak kıta komutanından izin almak zorunda kalması ya da emri ile dava açabilmesi ve askeri mahkemelerde hakim sınıfından olmayan asker üyenin bulunmasıdır.
Askeri yargının bütün bu sorunlu yanlarının yanı sıra, Türkiye için en sorunlu yanlarından birisi de sivil kişilerin asker kişilerle birlikte işledikleri suçlardan dolayı veya sivil bir takım suçlardan dolayı askeri mahkemelerde yargılanmalarıydı.
Avrupa Birliği ile uyum sürecinde en çok eleştirilen ve nerdeyse hazırlanan her raporda yer alan bu çarpık durum, TBMM tarafından kabul edilen ancak henüz Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmamış olan 5530 sayılı yasayla nispi olarak değişti.
Disiplin mahkemeleri dışındaki askeri mahkemelerin kaldırılması gereğini kaydederek, Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu'nu değiştiren 5530 sayılı yasayla gelen önemli yenilikleri ve hâlâ sorun olmaya devam edecek şeyler i şöyle sıralayabiliriz:
Genel durum
353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu 1963 yılında kabul edilmiş ve değişiklikler ile bugüne kadar gelmiş bir kanun. Kanun 261 madde, 3 ek madde ve 5 ek geçici madde ve 2 geçici madde olmak üzere toplam 275 maddeden oluşmakta. Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu/Ceza Muhakemesi Kanunu (CMUK/CMK) hükümlerinin uygulanacağına dair açık hüküm olmasına rağmen, savunma hakkını önemli ölçüde kısıtlayan ve çok ayrıntılı olan yasa, çoğu zaman CMK'ye bakmayı gereksiz hale getirmektedir.
353 sayılı yasayı değiştiren 5530 sayılı yasa ise, biri ek geçici madde olmak üzere 66 maddeden oluşmakta. 5530 sayılı "Askeri Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", 353 sayılı kanunun 58 maddesini tamamen ya da kısmen değiştirmekte, 127 maddesini tamamen, 9 maddesini kısmen yürürlükten kaldırmaktadır.
Kaldırılan hükümler yerine, CMK hükümleri uygulanacaktır. Bu da, askeri yargının temel insan haklarına daha uygun bir yargılama yapmasının yolunu açacaktır.
Eleştiriler
Askeri yargılamayı istisnai bir yargılama haline dönüştüren 353 sayılı yasanın, pek çok hükmünün kaldırılmış olması, kuşkusuz olumlu ve bundan sonra askeri yargıda yargılanmaya devam edecek kişiler için daha adil sonuçlar doğacak.
* Değişiklikle bakaya, yoklama kaçağı gibi suçların çoğu askeri yargının alanı dışına çıkarılmıştır.
* Ancak, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) ve Milli Savunma Bakanlığı'nda (MSB) çalışan sivil personel ve işçiler hâlâ asker kişi olarak sayılmaktadırlar. Bu kişilerin işledikleri suçlar ile bu kişilere karşı işlenecek suçlar hâlâ askeri yargının kapsama alanındadır. Bu durum sadece cezai yönden değil, diğer pek çok açıdan da sorundur. Çünkü, asker kişi sayılmak disiplin yönünden olduğu gibi, grev hakkı gibi pek çok hakkın kullanılmasının önünde engel olarak durmaktadır.
* Yine, vicdani retçilerin durumu konusunda bir düzenleme mevcut değildir. Bakaya, saklı yoklama kaçağı gibi pek çok suç sivil yargıya havale edilirken, vicdani retçilerin eylemleri emre itaatsizlik veya emre itaatsizlikte ısrar olarak kabul edildiğinden, bunlar askeri mahkemede yargılanmaya devam edeceklerdir.
* Bir başka olumsuz düzenleme, askeri mahkemede hakim sınıfından olmayan subay üyenin varlığıdır. Bu durum, yargıç bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile adil yargılamaya aykırıdır.
* Yine, subay üyenin varlığının zorunlu olması kuvvet komutanları ile Genelkurmay Başkanı'nın yargılanmasını imkansız kılmaktadır. Çünkü, subay üyenin yargılanandan rütbece üst konumda olması, yargılama izni veren olmaması, aralarında filen ast üst ilişkisi olmaması gerekmektedir. Bu durumda da pratik olarak imkansız olduğu bilinmesine rağmen, teorik olarak bile olsa görevdeki kuvvet komutanları ve Genelkurmay Başkanı'nın yargılanması imkansız hale gelmektedir.
* Askeri savcının, dava açabilmek için kıta komutanından izin alması ya da kıta komutanın emri ile dava açmak zorunda olması da ayrı bir sorundur. Kanunda suç olarak tanımlanmış bir eylem dolayısı ile ast üst ilişkisi dolayısı ile kendisi de sorumlu olması gereken komutanın soruşturmada savcıdan üstün amir pozisyonunda olması soruşturmanın adilliği ve tarafsızlığı ile bağdaşmaz.
* Önemli değişikliklerden birisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) yargılamanın adilliğine dair kararlarının tıpkı adli ve idari yargıda olduğu gibi askeri ceza yargısında da yargılamanın iadesi nedeni olarak kabul edilmiş olmasıdır.
* Yine, buna paralel olarak Askeri Yargıtay Savcısının tebliğnamesi ile kararın temyizine dair başvuruların sanığa ve vekiline bildirilmesinin kabul edilmiş olması önemlidir.
* Savunma hakkı, müdafi yardımından yararlanma, dosyalardan örnek alma konusunda CMK hükümleri aynen uygulanacaktır.
* Ayrıca, askeri soruşturma ve yargılama sırasında hak ihlali olması durumunda da CMK 141 ve devamı maddeleri uyarınca sanık tazminat talep edebilecektir.
* Savaş halinde verilen askeri mahkeme kararlarına karşı temyiz yolunun hâlâ kapalı tutulması, yine savaş halinde pek çok suçun ve sivillerin askeri mahkemenin kapsamına alınması tehlikelidir ve olağandışı yargılama yetkisinin terk edilmek istenmediği anlamına gelmektedir.
Sonuç
Yukarıda da değinildiği gibi, askeri yargının ilk işlevi adil olmak değil, askeri disiplini korumaktır. Bu mahkemelerin adilliği dünyanın her tarafında ikincildir. Ayrıca, pek çok ülkede disiplin mahkemeleri dışında Türkiye'de olduğu gibi Askeri Mahkeme, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi benzeri mahkemeler bulunmuyor.
Türkiye'de en az dokunulan kanun Askeri Ceza Kanunu'dur. 1930 tarihli bu kanun o zamanın iklimine uygun yapılmış ve sonrasında da pek dokunulmamış, bilakis diğer kanunlar ruhları bakımından askeri ceza kanununa benzetilmişlerdir.
Aslında Askeri Mahkemeler Kanunun değiştirilmesi yerine, yargılamada birliği bozan Askeri Mahkemelerin kaldırılması, Askeri Ceza Yasasının sadece disiplin suçlarını içerir şekilde yeniden yapılması, üst düzey komuta kademesinin soruşturulmalarının ve yargılanmalarının önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor.
Bütün bu temennilere ve eksikliklerine rağmen, Askeri Mahkemeler Kanunu'nun değiştirilmiş olması kuşkusuz önemlidir. Dilerim, bu yasada yapılan değişikliğin akıbeti de CMK, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu (PVSK) ve TMK gibi olmaz ve üstünden yıl geçmeden yirmi yıl geriye gitmeyiz. (AK/TK)