Tunceli (Dersim) son birkaç haftadır 1994 dönemini hatırlatan uygulamalara sahne oluyor. Önce Ali Yıldırım isimli bir köylü Çemişgezek’e bağlı Toratlı (Teke) köyünden evinden alındı.
Ali Yıldırım öldü...
Aradan iki hafta geçti. Bir sabah köyü ilçeye bağlayan yol üzerinde kurşunlanmış cesedi bulundu. Daha sonra PKK kendi sitesinde bir açıklama yaptı ve “JİTEM elemanı ve halk düşmanı” olarak damgaladığı Ali Yıldırım’ın “cezalandırıldığını” duyurdu.
Bir süre evvel henüz küçük yaştaki çocuklarına ekmek getirmek için Irak cehennemine çalışmaya giden ve evveliyatında ise “örgüte yardım yataklıktan” cezaevinde yatmış olan Ali Yıldırım’ın ölümü basında nedense pek ilgi yaratmadı.
Bölgedeki korku ve baskı karışımı ortamın da bir sonucu olarak açık bir “yargısız infaz” tartışılamadı bile.
Rıza Çiçek'in mücadelesi
Daha sonra ise 27 Eylül 2007 günü Hozat Boydaş (Samoşi) köyü yakınlarında iki “arıcı” Bülent Karataş ve Rıza Çiçek askerlerin güpegündüz açtığı ateş ile vuruldular. Birkaç saat içinde Bülent ne yazık ki hayata gözlerini yumdu. Geride iki küçük yavru ve gözü yaşlı eş, anne ve baba bıraktı. Rıza Çiçek ise Elazığ Hastanesinde şu tarih itibarıyla (28 Eylül gece saat 20:00 de bu yazıyı yazıyorum) hayatta kalma mücadelesi içinde.
28 Eylül günü olayla ilgili ne savcıya ne de diğer yetkililere ulaşmak mümkün olmadı. Görüşemediğimiz savcılar telefonlarımıza bakmaya zahmet bile etmediler. Korkumuz oydu ki bu iki arıcı “terörist” ilan edilsinler! Korkulan olmakta gecikmedi: Her iki köylü örgüt suçlusuna dönüştüler! Yayınlanan haber aynen şöyle: “Tunceli ili Hozat ilçesi dağlık arazi kesiminde, güvenlik güçlerince yapılan arama ve tarama faaliyeti esnasında, iki terör örgütü mensubu ile karşılaşılmıştır. Güvenlik güçlerinin 'Teslim ol' çağrısı üzerine kaçmaya çalışan teröristlere, önce uyarı ateşi açılmış, daha sonra kaçmaya devam etmeleri üzerine açılan ateş sonucu, biri sağ olmak üzere iki terörist etkisiz hale getirilmiştir.” (www.tsk.mil.tr 27.09.2007, saat 12:35)
Halbuki olayda ölen ve yaralananlar ilçede herkesin tanıdığı insanlar. Bir tanesi olan Rıza Çiçek benim müvekkilim ve davasını takip etmekteyim. (Yakın tarihli bir vekaletnamesi dosyamda) Hal böyleyken nasıl olur da bu tür açıklama yapılır? Ölenler insan İNSAN! Aklım, mantığım ve duygu dünyam alt-üst halde! Ne diyeyim Allah akıl, fikir ve vicdan versin!
Burada konu Rıza Çiçek’ten açılmışken tarihi trajedilerle dolu ailesinden bahsetmeden geçmeyeyim. Önce babasını anlatayım: Hasan Çiçek 57 yaşında iken Hozat Boydaş köyünden 1994 ekiminde gözaltına alındı ve o kapkara günden bu yana “kayıp”. 1994’te hala aydınlatılamayan “Tunceli kayıpları” dizisi içinde adı geçiyor. Olaydan sorumluluğu olanlar tam 13 yıldır Hasan Çiçek’in akibeti hakkında hiçbir açıklama yapmadı.
Rıza Çiçek’in en küçük kardeşi Hayri ise 2002’de Hozat ilçe merkezinde askeriyeye ait bir bombayı oyuncak sanarak oynadı ve patlamakta gecikmeyen bomba onu sakat bıraktı. İşte böyle bir acılı ailenin üyesi olan Rıza şimdi birden “terörist” oldu! Eğer hayatta kalma mücadelesini kazanırsa bu defa masumiyetini kanıtlama mücadelesine girişecek ve eminim onu da kazanacak.
Yıldırım, Karataş ve Çiçek'in yaşam hakkı ihlal edildi
Kim demiş şu an hatırlayamıyorum ama ne doğru söylemiş: “Savaş olursa ilk vurulan gerçek olur”. Gerçekten de öyle oldu, “gerçek” vuruldu. Yalan, internet sitelerine, resmi haberlerin kupkuru cümlelerine akıyor; her tarafa kapkara damgasını vuruyor.
Bölgede uzun bir zamandır süren savaş ve çatışma ortamı “masum” insanların "kurban" olmasına yol açıyor. Bugünlerde herkesin üzerinde konuştuğu Anayasanın 17. maddesi “herkes yaşama hakkına sahiptir” diyor. Bu ilke Tunceli’de geçerli mi? Ali Yıldırım, Bülent Karataş ve Rıza Çiçek'in yaşama hakları neden ihlal edildi? (HA/NZ)