Tamamen iki farklı stilde iki kitap bu toprakların son 100 yılına bilenler için de, bilmeyenler için de ışık tutuyor.
Ahmet Ümit'in Doğan Kitap'tan çıkan yeni kitabı Kavim' den ve Elif Şafak'ın Metis'ten çıkan "Baba ve Piç" inden söz ediyorum.
Ahmet Ümit uzun zamandır takip ettiğim, yazdığı her kitabı okuduğum ve hatta Aşk Köpekliktir ve Beyoğlu Rapsodisi kitaplarıyla hakkında umutsuzluğa kapıldığım bir yazardı.
Doğan Kitap'tan Mart ayı başında çıkan yeni kitabı "Kavim"le beni hem utandırdı, hem de çok mutlu etti.
Sadece polisiye yazmakla kalmayıp, ülkesinde olanları, bu toprakların acılı yıllarını o kadar doğru bir yerde durarak anlatmış ki Ümit, insanın "her polisiye roman böyle olsa, çok daha ileri bir yerlere gideriz" diyesi geliyor.
Mardin, İstanbul, doğu ve batı ekseninde yürüyen, Süryanilerin son 20 yılda yaşadıklarına 12 Eylülde yaşananları ekleyerek hem darbeyi hem de darbe sonrası "Malatya'nın doğusunda" olanları şahane bir şekilde, polisiye kurgusuyla veren kitap sadece bir emniyet ekibinin bir cinayetler zincirini çözmesini anlatmıyor bize.
Aynı zamanda bu ülkede yaşayan pek çok insanın zaten bildiği, bazılarının bilmezlikten geldiği çeteleşmeleri, yargısız infazları, para trafiğini ve iş söze geldiğinde "siz bu ülkenin mozaiğinin bir parçasısınız" muamelesi yapılan azınlıkların başından geçenleri de anlatıyor.
Bazıları için yeni bir başlangıç belki, bu topraklarda zamanında bir çok Süryani'nin de yaşadığını bilmek, ama bilenler için anlatılan hikâyenin gerçekliği ortada...
Ermeni konferansında Osmanlı Ermenisi, feminist yazar Zabel Yesayan'ın hayatını aktaran Elif Şafak Metis Yayınlarından çıkan yeni kitabı "Baba ve Piç"de hayatları bir şekilde kesişen İstanbullu Kazancı ailesi ile, artık Amerikalı olan İstanbullu Ermeni Çakmakçıyan ailesinin hikayesini anlatıyor.
Gidenlerle kalanların kesişmesi, kimlikler çatışması, aidiyet yoksunluğu ve kadınlık halleri üzerine su gibi içilen bir roman Şafak'ın "Baba ve Piç"i...
Kadınların hayata ve birbirlerine bakışlarının kültürler ve milletler arasındaki çatışmayı nasıl da azaltabileceğini, gidenlerle kalanların aslında birbirlerine nasıl da çelik halatlarla bağlı olduğunu, gidenlerin bizi ne kadar da eksilttiğini anlatan dedim ya, su gibi bir roman...
Peki neden Baba ve Piç ile Kavim'e aynı yazıda bakmak?
Cevap basit aslında... Son bir yılda Türkiye'de yaşananlar, hatta daha da geriye gidelim, son yüzyıldır bu toprakların yaşadığı öksüzleştirme hareketi...
Önce gidenler, sonra kalanlara saldıran kalanlardan daha "buralı" olduğuna herkesi ikna etmeye çalışan, üstelik de "halk" diye adlandırılan insan grupları...
Şimdi çocuklar, bundan 20 yıl sonrasının büyükleri şiddet ve savaş sarmalında hayatlarını kurmaya çalışırken öyle ya da böyle kendi dışındakileri "öteki"leştirecekler mi? Öksüzleşme, yoksunluk sürecek mi?
Okullarda artan şiddet İzmir'de kırık bir çocukluk aşkıyla karşımıza çıkıyor, Diyarbakır'da taş atan çocuklarla...
Ondandır ki bir hayalim var, hani okullarda okunması zorunlu 100 kitap var ya, Milli Eğitim Bakanlığı'nın önerdiği, hani tartışmalar, fırtınalar koparan...
İşte o kitapları 102 yapalım şimdi, Kavim ile Baba ve Piç listeye girsin.
Taş atmayı, bıçak sallamayı, Polat Alemdar olmayı oyun sayan çocukların yaşadıkları ülkenin ne acılardan geçtiğini görmelerini sağlayalım.
Sağlayalım ki o çocuklar ne bıçak alsınlar ellerine, ne de taş... Asla çocuk kitabı sayılamayacak iki kitapla çocuk olmayı öğrensinler... Ama dedim ya, sadece hayal... (ÇM/BA)