Diğer kitaplarını okumadım, bir an evvel okumalıyım.
Seray Şahiner'in Antabus'u, hızlı hızlı çevirdiğimiz üçüncü sayfanın kadim konuğu, şiddet mağduru, yalnız ve çocuklu Leyla'nın iki versiyonlu hayatını anlatıyor. Aslında hepimizin pek tabii bildiği, çoğu an kulak tıkadığı bir hadisenin iki muhtemel sonuçlu öyküsüne her zamanki gibi uzaktan değil, biraz içerisinden bakmamızı sağlıyor.
Şiddet, içki, çocuklar ve yoksulluk. Seray Şahiner, en fena Türk filmiyim diyeni bile aratmayacak kıvamda, yüzümüzdeki en sert tokadı nasıl yavaş yavaş kendimize yedirdiğimizin belgelenmiş halini memleketteki çilelerin hepsine talip olmuşun başından geçenleri sakin ama bazı bazı feleğin sillesi bakışını atarak anlatıyor.
Kahvaltı saati
Sabah olmuş, çay var, yumurta yenmiş ve ekmek hala sıcak. Üstüne kahveler yapılmış, sıra gazetelerde: “Öff içim şişti, gene neler olmuş memlekette. Versene oradan magazin ekini. Ahahaha, bu adamın kaçıncı sevgilisi bu ya?!”
İçini şişiren sayfadaki haber orada kalmış, boynu bükük duruyor. Oralı değilsiniz, ortada güzel bir mankenin kalçası var yüksek ihtimalle ve mesele estetikli olup olmadığına yoğunlaşarak sürüp gidiyor.
İşte Seray Şahiner 3. sayfayı orada yapayalnız duruyorken görmüş ve sayfada, muhtemel yüzü mozaikli ya da gözü siyah bantlı başkarakterin eve döndükten, gazetelerin malzemesi olma halinden henüz kurtulmuş ve çoktan unutulmuş haberden sonrasını yani eve dönüşünden sonra olanları anlatmış.
Şahiner, önümüze vicdanımızla ilgili bir muhasebe yapma imkanı koymuş.
Sus kız, ayıp!
Kadına şiddetin tek yönden bakılmayacak bir mesele olduğunu ve bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılığımızı, en arabesk şarkının içimize işlediğinde bile bırakmayacağı cinsten bir duyguyla anlatmış Şahiner. Aslında sanki anlatmamış da okurun, Leyla ile olan bitenin ardından uzun uzun konuşmasını ve durduğu en lümpen yerden onun için “yararlı” bir çıkış noktası arayıp ve hatta sonra o çıkışı, kendi bilmişliğiyle bulup, başına kakıyormuş gibi etkili bir dille yazmış.
Şahiner, kocasından dayak yiyen kadının bağırışlarını duyup kapısını kapatan komşudan farksız ayıbımızı yüzümüze vuruyor. Gazeteler için malzeme, siyasiler için araç, erkekler için döl ve toplum için ana olmaktan çıkamayan kadınların bir de kendi duvarları arasında sıkışmışlıkları, her cümlenin gerisindeki gölge gibi izini bırakıyor. Aslında yoksulluğun, şiddetin, tecavüzün yani memleketteki neredeyse her suçun kurbanı kadının, ne yaşarsa yaşasın, susması şart koşulmuş halini gösteriyor.
“Koskoca adama 'sen bana tecavüz edersin şimdi, ben gideyim artık!' denir mi? Ayıp!”
Antabus, ele alıp sonra devam ederim diye kenara bırakılacak gibi değil. İlk sayfadan başlıyor “ah ah” çekerek okumak sonra ben diyen en duyarlı vatandaşı bile vicdan azabından tekletecek kıvamda, yoğun ve ağdalı sürüyor. Hem de bitene kadar, biterkenin son cümlesinde dahi! (DÇ/ÇT)
* Seray Şahiner, Antabus, Can Yayınları, İstanbul
** Seray Şahiner 1984, Bursa doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nden. Paldır Kültür Dergisi Hayvan, Aylak Öykü Marie ve Marie Claire dergilerinde çalıştı. Kaygan Zemin ve Kara Kuıtu fazinlerini hazırlayanlar arasında yer aldı, dizi senaryosu yazdı. İzcilik, dağcılık, garsonluk, konfeksiyon işçiliği ve makinecilik yaptı. 2006 Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülleri'nde "Gelin Başı" adlı öykü dosyası "dikkate değer" bulundu. Birgün Gazetesi'nde muhabir olarak çalışıyor.