Uzlaşma Komisyonu
Anayasa Değişikliği Kanun Teklifi haline getirilen metin, Partilerarası Uzlaşma Komisyonu'nun çalışmalarının sonucunda ortaya çıktı. Anayasa değişikliği konusunda çalışmak üzere partilerarası nitelikte kurulmuş olan Komisyon, TBMM'nin bir organı değil. TBMM'de temsil edilen siyasi partiler, toplumun, Avrupa Birliği'ne aday adaylığının anayasa değişikliği taleplerine duyarsız kalamadılar ve bir süre önce aralarında bir Komisyon kurdular. Partilerarası Uzlaşma Komisyonu, uzunca bir süre alt komisyon kurarak çalıştı. Alt komisyonun üzerinde uzlaştığı 51 maddelik anayasa değişikliği paketi Komisyona geldi. Komisyon, bu paket içinde 37 maddenin üzerinde uzlaşabildi. TBMM'ye sunulan teklif, işte bu 37 maddelik teklif.
Toplumsal Uzlaşma
Yeni bir anayasa yapılması ya da var olan anayasanın önemli ölçüde değiştirilmesi sözkonusu olduğunda, bu konuda bir toplumsal uzlaşma sağlanması gerektiği genel olarak kabul edilir. Aksi halde, yürürlüğe konulan anayasa ya da değişikliklerinin meşruiyeti tartışmalı kalacaktır ve toplumun uzlaşmadan dışlanan kesimi, yapılan anayasal düzenlemelere, sırf dışlandığı için karşı çıkacaktır.
Türkiye'de, Adalet Partisi'nin 1961 Anayasası'na hep karşı çıkması, büyük ölçüde bu Anayasa'nın hazırlanmasına Demokrat Partililer'in katılmasının engellenmiş olmasındandır.
Uzlaşma Komisyonu'nun çalışmasının sonucunu, tam bir toplumsal uzlaşma metni, toplumun bütün kesimlerinin üzerinde uzlaştığı bir metin olarak kabul etmek yanlış olur.
Uzlaşma Komisyonu'nun üyeleri, TBMM'de temsil edilen siyasal partilerin üyeleridir. Dolayısıyla, TBMM'de temsil edilmeyen siyasal partiler, toplumsal kesimler, uzlaşma sürecine katılmış değildirler. Yani CHP, yani HADEP, yani ÖDP, yani sendikalar, yani üniversiteler ... bu uzlaşma sürecinin dışında kalmıştır.
Siyasi partilerin farklı toplum kesimlerini temsil ettiği, bu nedenle bir anayasa yapımında uzlaşmanın onlar arasında sağlanmasının yeterli olduğu düşüncesi yalnızca kuramsal olarak doğrudur. Kaldı ki, bir yasama sürecine, halkın, kendi sivil örgütleri aracılığıyla da katılması olanağı varsa, bunun engellenmesi ve yasama eyleminin yalnızca temsilcilerin ellerine bırakılması demokratik de sayılamaz.
Anayasa Değişikliği Yasa Teklifi'nde, örneğin sendikları yakından ilgilendiren hükümler var ama sendikaların görüşlerine başvurulmamıştır. Aynı şekilde, insan haklarına ilişkin önemli bir düzenleme alanı söz konusuyken, insan hakları derneklerinden, vakıflarından vazgeçtik, üniversitelerin insan hakları merkezlerinin görüşü alınmamıştır. Örnekler çoğaltılabilir elbette ama gerek yok. Eksiklik açıkça ortada.
Bu noktadan başlayarak yapılabilecekler üzerinde durmak daha üretici olabilir. Basından öğrendiğimiz kadarıyla, Basın Konseyi, kendi çalışma alanıyla ilgili olarak geliştirdiği anayasa değişikliği önerisini, TBMM'de dikkate alınması dileğiyle, TBMM Başkanına vermiş bulunuyor.
TÜSİAD'ın, Ankara'ya giderek TBMM'de temsil edilen partilerin yöneticileriyle, Partilerarası Uzlaşma Komisyonu Başkanıyla görüşmeler yaptığını görüyoruz. Konuyla ilgili tüm öbür sivil toplum kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, "Anayasamı İstiyorum" sivil inisiyatifi vb. aynı şeyi yapmalıdır. Üniversiteler, bu kez olsun toplumun bu önemli sorununa ilgi göstermelidir.
Bunun yanında, "demokratikleşme paketi"nin "demokratik katılımla" yasalaşmasını sağlamayı TBMM'den de beklemek çok şey istemek sayılmaz: TBMM Anayasa Komisyonu, tüm komisyonlar gibi, komisyon çalışmalarına uzman çağırıp onları dinleyebilir. Komisyon bu yetkisini kullanmalı ve sivil toplumun, üniversitelerin insan hakları merkezlerinin ve TBMM'de temsil edilmeyen siyasi partilerin temsilcilerini uzman olarak davet edip görüşlerini almalıdır.
Silahlı Kuvvetler'le uzlaşma sağlandı mı?
Yeni bir anayasa yapılması ya da var olan anayasayı kökten değiştirecek değişikliklerin gündeme gelmesi söz konusu olduğunda, ülkemizde, Silahlı Kuvvetler'in de görüşlerini ortaya koyduğu bilinmektedir.
Silahlı Kuvvetler, milli güvenliği ilgilendirdiği ölçüde, anayasa değişiklikleriyle de ilgili olarak, görüşlerini Milli Güvenlik Kurulu'nda yürütme organına aktarma olanağına anayasal olarak sahiptir. (Anayasa yapma ya da değiştirme yetkisi yasama organınındır ama onu da büyük ölçüde yürütme organı yönlendirmektedir.)
Uzlaşma Komisyonunun kanun teklifine dönüştürülen anayasa değişikliği çalışması konusunda Silahlı Kuvvetler'in tutumu, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın başlattığı bir tartışma süreci içinde bir miktar açıklığa kavuştu.
"Milli Güvenlik Gerekçeleri Engel Yaratıyor"
Mesut Yılmaz, partisinin kurultayında yaptığı konuşmada, "ülkede sivil siyasetin bir türlü güçlendirilemediğinden ve AB üyelik süreci önündeki en büyük engel olarak milli güvenlik gerekçelerinin çıkarılıyor olmasından" yakınıyordu. (Bkz.: 5 Ağustos tarihli gazeteler).
Bu açıklamalara Genelkurmay Genel Sekreterliği uzun bir yanıt veriyordu : Bu uzun açıklamada Türkiye'nin tehdit altında olduğu, ulusal güvenlik nedeniyle bir sivil-asker karşıtlığı yaratmanın yanlış olduğu, bu konuları meşru zeminlerin dışında, parti kongrelerinde tartışmanın onurlu olmadığı belirtiliyordu. Genelkurmay, esasen Milli Siyaset Belgesini hazırlayanın da Hükümet olduğunu söylüyordu (Bkz.: 8 Ağustos tarihli gazeteler).
Tartışma alevlenmiş, ANAP, Genel Başkanının açıklamalarına sahip çıkmış ama sonuç Milli Güvenlik Kurulu toplantısına kalmıştı. 21 Ağustos MGK toplantısında beklenen (!) kavganın çıkmadığını basın açıkladı. Başbakan, Genelkurmay Başkanı'ndan, anayasa değişikliğine ilişkin görüşlerini yazılı olarak istemişti. Bu yazılı görüşün, Başbakana Eylül'ün ikinci haftası başında verildiği anlaşılıyor.
Genelkurmay Başkanının, silahlı kuvvetlerin anayasa değişikliklerine ilişkin görüşlerini, bağlı bulunduğu Başbakana bildirmesinde bir terslik yok. Basın Konseyi de taleplerini TBMM Başkanı'na iletti. Anayasa değişikliğinin çok daha geniş bir biçimde tartışılmasının önemine yukarıda değindim. Uzlaşma Komisyonuna katılmayan siyasi partiler ve konuyla ilgilenen sivil toplum kuruluşları, anayasa değişikliklerine ilişkin görüş, öneri ve taleplerini ilgililere hemen iletmelidir. Toplumsal uzlaşma eksikliği ancak böyle giderilebilir.
Önemli olan, hiçbir kesimin görüşünü dayatmaması, TBMM üyelerinin de özgür iradeleriyle kararlarını vermeleridir. Bu noktada sorumluluk artık siyasetçinindir. Siyasetçinin, "engeller çıkartılıyor" mazereti yaratarak arkasına sığınmaları kabul edilebilir değildir. Gerçekten engeller çıkartılıyorsa, bunu kanıtlarıyla ve açıkça kamuoyunun önüne koymalıdırlar.
Demokratikleşmenin demokratik yoldan sağlanması da önemlidir.