Bu satırları yazarken Recep Tayip Erdoğan Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanlığına halkın oylarıyla seçildi. Memleketimize hayırlı olsun demeliyiz. Başka ülkemiz, başka toprağımız, başka gideceğimiz yer yok. Ne olacaksa, ne yaşayacaksak, başımıza gelecek tüm hayırlar ve şer’ler burada olacak.
Şer’den söz etmeden yazmak çok zor. Parçası olduğumuzu zorla da olsa kabullendiğimiz Yakın Doğu tam bir yangın yeri. Şeytanı bile deliğinden çıkartacak her türlü şer kol geziyor. Sıcak yaz günlerini ölü sayılarını, katledilen çocukları, zorla kaçırılan kadınları, dağlarda aç susuz kalıp ölenleri okumak ve izlemekle geçirdik. Semavi dinlerin ağır sınavlardan geçtiği, “insanlığın” tüm sınavlardan sınıfta kaldığı, geleceğe yönelik umutların solduğu, alacakaranlık bir dönemden geçiyoruz.
Alacakaranlık, tehlikelidir, ürkütücüdür. İnsan önünü gördüğünü sanar, oysa önündeki çukuru görmez, içine düşer. Ufuk çizgisini görüyorum sanar, oysa gördüğü bir seraptır. Ne tam karanlıktadır, ne de aydınlıkta. Havai fişekler karanlığın içinde ışıklar saçarken güzeldir, ama arkasından bıraktığı duman genzimizi zehir gibi yakar.
Orta Doğu da ABD politikası: Çözümsüzlük
Alacakaranlık, çözümsüzlüktür. Ne karanlıkta, ne de aydınlıkta olma hali. ABD ve İsrail’in içinde bulunduğumuz bölgeye ilişkin temel politikaları savaş halinin sürekliliği, barışın ise bir serap olarak ufukta durması üzerine kuruludur. Barıştan sürekli söz edilecek, ama savaş hep sürecektir. Savaşın süreklilik kazanması için gereken adımları 1980’li yıllardan bu yana gergef gibi örerek, “biz bölgenize demokrasi getireceğiz “ söylemiyle bölge ülkelerini birer birer savaşın içine çekmeyi başaran ABD, bugün yine “iyilik havarisi” olarak karşımıza çıkmıştır. Gazze’de ölen 2000, yaralanan 10 bin Filistinli için sesini çıkarmayan ve bu katliamı İsrail’in kendini koruma hakkı olarak yorumlayan Obama, iki gündür dünyanın en iyiliksever ülkesinin en duygulu başkanı olarak Irak’da Erbil üzerine yürüyen IŞID savaşçılarına havadan müdahale kararını almış ve Ezidilere yapılanın bir soykırım olduğunu ilan etmiştir. Çok güzel de Gazze’de yapılan neydi?
“Demir Kubbe” roketsavar sistemiyle korunan dünyanın 11. büyük ordusunun hava üstünlüğüne, tanklarına, insansız silah araçlarına ve teknolojik üstünlüğüne, el yapımı roketler ve yer altında kazılan tünellerle karşı koymaya çalışan Filistin halkının günahı neydi? Gazze’den göçe zorlanan 250 bin, yerle bir edilen 5 bin 510, ağır hasarlı 30 bin 920 ev, yıkılan okullar, camiler, fabrikalar, BM barınakları, bombalanan Gazze’nin tek enerji üretim merkezi neydi? Bunları yapan İsrail’in savaş suçlusu sayılması gerektiğini söyleyen BM yetkililerine BMGK‘de veto hakkını kullanacağını söyleyerek tehdit eden Obama, nasıl oldu da birden iyilik havarisi olarak “ABD’nin insani yardım gereken her yerde yardıma hazır” olduğunu ilan etti. Onu izleyen İngiltere Savunma Bakanı da iyiliksever bir ülke olarak Ezidilere havadan yiyecek ve su yardımı yapacağını BBC de ağlamaklı bir yüzle duyurdu. Bilmesek, duygulanıp ağlayalım.
IŞİD veya büyük Suriye
IŞID, (Irak Şam İslam Devleti). İlk önce bu adın niçin seçildiğine bakarsak, Bilad ash-Sham (Büyük Suriye), Irak ve Suriye’nin tek devlet olduğu Ortacağ Arap halifeliği dönemine gönderme yapan terimdir. Yukarı Mezopotamya olarak da adlandırılan, bugünkü Kuzey Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Filistin ve Türkiye’nin Antakya, Adana dahil Güneydoğusunu kapsayan bu bölgeye Batılıların verdiği ad Levant’dır.
IŞID’in İngilizce çevirisinde Levant kelimesi geçmektedir. IŞİD, adının simgelediği coğrafi sınırlar içinde halifeliği geri getirecek bir Arap Sünni devleti kurmak için yola çıkmış, kendisini devlet olarak tanımlayarak toprak ilhak etme yetkisini kuşanmıştır. Tam da bu noktada El Kaide merkez yönetimi ve El Nusra ile anlaşmazlığa düşerek yollarını ayırmıştır. IŞID’in nihai amacı, İsrail’in bölgedeki toprak ilhaklarına karşı koyacak büyük bir İslam devleti kurmaktır.
IŞİD ilk olarak Suriye’de ortaya çıktı. Esat yönetimine karşı savaşan El Kaide‘ye bağlı gruplardan biri olarak ABD yönetimi tarafından onaylandı. Esat’ı devirmek için Irak modelinde olduğu gibi kendi paralı askerlerini (Blackwater) kullanmaktan imtina eden ABD, taşeron kullanmaya karar verdi. Pis işleri, katliamları, kadınlara tecavüzü taşeronlara yaptıracak, bir taşla iki kuş vuracaktı. Pis işleri yapanlar Irak‘ta olduğu gibi Blackwater paralı askerleri değil, İslami yapılanmaların elemanları olacaktı. Hem en çok arzulanan “İslamcılar birbirlerini katlediyor” görüntüsü ortaya çıkacak, hem de Esat güçleri yenilgiye uğratılarak Suriye’nin bölünmesi gerçekleşecekti. Bu plan gereğince ABD, Suudi Arabistan ve Katar’dan IŞİD’e akan milyon dolarlara sessiz kaldı.
Kendin yarat, kendin öldür
Ne var ki Irak’ın işgalini gerçekleştiren ABD’nin büyük neo-con teorisyenleri , Irak’ta Felluce’de Blackwater’ın Sunni direnişçilere yaptıkları akıl almaz eziyetleri, işkenceleri, aşağılamaları, toplu katliamları unuttular. Ama Sünni direnişçiler unutmadılar. Irak’taki ABD hapishanelerinden sağ kurtulan Sünni direnişçiler, her türlü işkence, şiddet ve aşağılama yöntemlerini Blackwater elemanlarından öğrenmiş, eğitilmişlerdi. Onlar ABD’nin kendi yarattığı canavarlardı. IŞİD‘in lideri Baghdadi, bu hapishanelerden sağ çıkmış, Irak’ta örgütlenmeye başlamış ve daha ilk zamanlada El Kaide ve diğer İslami hareketlerden farklı bir yapılanmaya gitmişti. Baghdadi’nin gerçek bir stratejist olduğunu hem ABD hem de tüm dünya ancak Musul, IŞİD güçlerinin eline geçtiğinde anlayacaktı.
1980’li yıllarda Samuel Huntington “Medeniyetler Çatışma”sını yazdığında, öngördüğü bugün yaşananlardı. Hıristiyan dünyası Musevilerle olan ezeli savaşını askıya alarak, büyük düşman İslam’a karşı birleşecek, İsrail’in esenliği ve “beyaz adam”ın hakimiyeti için birlikte mücadele edeceklerdi. Canavar IŞİD’cilerin doğmasına, büyümesine bunun için müsaade edildi.
Şimdi ne olacak? ABD kendi yarattığı canavarı yok mu edecek, yoksa yaralayıp bırakacak mı? Büyük bir olasılıkla yaralı olarak kullanmaya devam edecek. Çünkü IŞİD bölgedeki “sürekli savaş” durumunun devamı için gerekli.
Alacakaranlık deyimimin Fransızcada karşılığı çok ilginç bir yorumdur: “Kurtla köpeğin arasında”. (MUT/HK)