1 ve 2 Nisan günlerinde TEKEL işçilerinin maruz kaldığı polis baskısı AKP hükümetinin emekçilere olan tahammülsüzlüğünü bir kez daha göstermiştir. Sadece üye oldukları konfederasyon önünde bir gece kalmak ve bir basın açıklaması yaparak dağılmak niyetindeki işçiler, daha Ankara girişinde engellemiş, engellemeler Sakarya Meydanı'nda da devam etmiştir.
Talepleri sadece güvenceli bir iş olan emekçilerin maruz kaldığı bu muamele şaşırtıcı değildir. Aksine emekçilerin karşılaştığı bu muameleye şaşıranlara şaşırmak gerekir. Zira uluslararası sermayenin OECD, AB, DB gibi kurumlarla; ulusal sermayenin ise TÜSİAD, TİSK, TOBB gibi örgütler aracılığıyla yönlendirdiği AKP'nin ekonomi politikalarının en önemli hedefi emek piyasasını sonsuz biçimde esnekleştirmektir.
Hedeflenen esnekleşmenin anlamı işverenlere, işçiyi işe alıp atmada, ödeyeceği ücret miktarını ve çalıştıracağı iş süresini belirlemede sonsuz özgürlük tanımaktır. AKP'nin iktidarını sürdürmesi, güvenceli ve örgütlü tek bir emekçi bırakılmaması anlamına gelen bu hedefin yerine getirmesine bağlıdır. Özelleştirilen işletmelerdeki emekçilerin sahip oldukları güvenceyi ve örgütlülüğü koruması AKP'nin yerine getirmesi gereken hedefler bakımından kabul edilemez bir durumdur. Oysa TEKEL işçileri kabul edilemez bu durumu talepleri haline getirmiş ve bunun için mücadele etmektedir.
AKP hükümeti emekçilerin örgütlü biçimde uzun soluklu bir mücadele yürütmesine alışkın değildir. AKP'nin yedi buçuk yıllık iktidarı boyunca karşılaştığı emekçi direnişleri 1 Mayıs'larla sınırlıdır. O da sadece yılda bir kez -Taksim Meydanına çıkmak dışında- somut talepleri olmayan bir eylemdir ve şimdiye kadar bol miktarda tüketilen gaz bombası sayesinde "kolayca" üstesinden gelinebilmiştir.
Bunun dışında başta SSGSS'nin yasalaşma süreci olmak üzere yerel düzeydeki platformlar tarafından yürütülen mücadeleler ise sendikaların uzlaşmacı yaklaşımları ve AKP'nin kapatma davalarıyla mağdur rolüne bürünmesi sayesinde atlatılmıştır.
TEKEL işçisinin ve onun mücadelesini paylaşan binlerce emekçinin 78 gün Ankara'da daha sonra da kendi memleketlerinde yürüttükleri mücadele AKP'nin kabusu haline gelmiştir. İşte Nisan'ın 1'i ve 2'sinde Ankara'ya darbe günlerini yaşatan agresif tutumun nedeni bu kabusu tekrar görme korkusudur. Bu korkuyla AKP, Anayasayı değiştirme gerekçesi de olan "demokrasi" konusundaki görüntüsüne halel gelmesi pahasına gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koymuştur.
Emekçilerin haklarını koruması ve Türkiye'nin özgürlükçü demokrasiye kavuşması için TEKEL işçilerinin gösterdiği kararlı ve tutarlı sınıf tavrının tüm emekçiler tarafından örnek alınması ve sermaye ile onu temsil eden siyasi iktidarların kabusu olmaya devam etmesi gerekir. Aksi halde emekçiler için kabusa dönüşmüş olan bu dünyada güzel günler görmek mümkün olmayacaktır. (ÖM/TK)
* Özgür Müftüoğlu, Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü.