Doğrusu, Kürt ve de PKK sorunu için resmi söyleme ilişkin yazacağım yazı için isabetli bir başlık olup olmadığını bilmiyorum.
Çünkü neredeyse 30 yıldır bu ülkeyi yönetenler ve resmi söylemin etrafında fikir beyan ettiklerini sanan kimi siyasal partiler ve çevreler hep aynı sözleri kırık plak gibi tekrar edip duruyorlar. Halbuki "akıl tutulması" sözü, olağanüstü bir durum karşısında oluşan şaşkınlığı da kapsayan bir anlama sahip. Önce bir konu üzerinde akıl yürütme varken, süreçte beklenmedik durum oluşunca akıl bir anda akamete uğruyor, bir şaşkınlık yaşıyor, tıkanıyor vs.
Ancak (sorunun 90 yıllık tarihini saymıyorum) şu son 30 yıla baktığımda Türkiye'yi yönetenlerin, bürokrasinin, genel olarak muhalefet partilerinin ve de medyada siyasal güç odaklarının iz takipçilerinin söylediklerinin, yazıp çizdiklerinin toplamında bir akıl yürütme yok. Çünkü 30 yıldır aynı şeyler söyleniyorsa, demek ki, bunca zaman boyunca bir akıl yürütme de olmamış. Akıl yürütme olmayınca, akıl tutulması da olmaz, değil mi? İşte yazı başlığındaki isabet kaygım buradan ileri gelmekte.
Ya da şöyle diyerek, devam edebiliriz: Bu çevrelerin konuya dair söyledikleri, bir siyaset olabilir, ama bu siyasetin gerçekle bir ilişkisi yok! Gerçekle ilişkisi olmadığı için de, bu siyasetlerin kendisi sorunlu! Demek ki sorun gerçekte, yani Kürt realitesinde değil, gerçeklikle doğru bir ilişki kuramayan egemen siyasetin kendisindedir. Toplumun çektiği ezanın, cefanın kaynağı, egemen siyasetin akıl tutulmaları, dayatmaları, ezberleri ya da işlerine öyle gelişleridir!
Aklın özgür düşünememesi, 'ötekileştirme', tek yönlü düşünme, farkındalıktan yoksunluk; ne derseniz deyin, ülkenin en temel sorunu olan Kürt sorunu karşısında çok ciddi bir akılsızlık hüküm sürmekte.
Uzun yıllardır çeşitli ağızlardan çıkan nakaratlara bir bakın!
Bakın bakalım, ciddi olununca söylediğinin doğru olduğu zehabına* kapılan çarpık kültürün devletlu tavırlarıyla söylenen sözlerde bir mantık izi, gerçeklikten bir parça ve sorunun çözümüne sunacağı en ufak bir katkı bulabilecek misiniz?
-"Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır"
Tarihsel Kürt sorununun bir sonucu olan PKK, mademki Kürt sorunu yoksa (ya da Başbakan Erdoğan'ın iddia ettiği gibi çözüldüyse) nasıl olur da sonucu doğuran neden ortadan kalkmasına rağmen aynı gücünü devam ettirebilir? Bu cümleden bile gözüktüğü üzere, demek ki sorun bütün ağırlığıyla ortada duruyor!
- "PKK silah bıraksın, öyle görüşülsün"
Görüşme aşamasına silah gücüyle gelmiş bir güç, silahını bıraktığında görüşme sözünün de suya düşeceğini bilmiyor mu? PKK, elma şekeriyle kandırılacak çocuklar topluluğu öyle mi? Onların tarihten hiç haberleri yok! Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni hiç tanımıyorlar!
- "PKK, terör örgütüdür"
PKK, terör örgütü değildir. Teröre de başvuran bir şiddet örgütüdür. Dünyanın hiçbir yerinde 5 bin gerillayı mobilize eden, 30 yılda 25 bin kayıp veren, siyasal ve para kaynakları ağı olan bir terör örgütü olmadı, olamazda. Eğer PKK'yı bir terör örgütü olarak görürseniz, dünyada terör örgütleriyle mücadele örneklerinde olduğu gibi mücadele ederek PKK'nın etkisizleştirileceğini söylemiş olursunuz ki, buna toplumu yanıltmak denir. Bu terör örgütü söylemi, sorunun üzerini örtmenin ve özellikle resmi söyleme bir meşruiyet kazandırmanın yoludur.
- BDP'ye, "PKK'ye terör örgütü de, onu lanetle ki, seninle görüşeyim"
Şark kurnazlığı düzeyinde dahi olmayan bu söylem, kaba bir dayatmadır. BDP Kürt sorununun bir tarafı, taleplerin bir taşıyıcısı olarak siyaset yapmakta; doğru, yanlış, eksik vs. bu başka bir şey. Varlık nedenini inkâr edecekse, o zaman gitsinler AKP'de, CHP'de filan siyaset yapsınlar. Ayrıca bu dayatma yalnızca BDP'ye değil, ona oy vermiş milyonlarca seçmene de yapılmış bir dayatmadır.
30 yıldır bu ve buna benzer nakaratlarla siyaset yapıldı. Ancak çok büyük acılar yaşandı, yaşanıyor. Bu akıl tutulması aşılamadığı sürece, ülke olarak halimiz gerçekten çok kötüye gidiyor.
Daha kötüsü şudur: Bölgedeki gelişmeler nedeniyle Kürt ve PKK sorunu bir dönemece girdi. Bu çok tehlikeli dönemeç, olası çözümler konusunda Türkiye istese bile irade kaybına uğrayacağının işaretini vermekte. Bir başka deyişle sorunun bölgesel boyuta yayılma ihtimali güçlenmekte ve Türkiye, daha az sıkıntılarla çözebileceği bu sorun karşısında, çok daha büyük risklerle karşı karşıya kalmakta.
Bıktık artık tekerlemelerden, ezberlerden, vatan millet edebiyatından. İnsanlar ölüyor, insanlar! Mesele farklıklarımızda değil, farklılıklarımızla bir arada yaşama hukukunu ve kültürünü üretmektir! Bunu başarıldığında bakalım PKK şiddeti ne oluyor? Var mı böyle siyasetiniz, onu söyleyin. Gerisi laf-ı güzaf! (HŞ/HK)
* Zehab: Yanlış kanaat