“Ağırlığı olmayan bir şefkat', harika bir tanım. Şu ara tam ihtiyaç duyduğum şey.”
Neşe'nin [Ozan] 24 Ağustos 2014 Pazar günü Alice Munro’nun “Yüzer Köprü” isimli öyküsünü okuduktan sonra bana yazdığı telefon mesajıydı. Monika Maron ve Alice Munro’dan Temmuz ayında onu evinde ziyaret ettiğimde uzun uzun söz etmiştik.
Zira iki yazar da vurucu ifade darbeleriyle beni çok etkilemişlerdi. Uzun edebiyat sohbetleri Neşe’yle en keyif aldığımız, heyecanlandığımız, gözlerimizi parlatan anlardı.
Munro’nun öyküsünde kastettiği şefkat ağırlığı olmayan, “neredeyse bir kahkaha. Tanınan mühlette bütün yaralarıyla boşluklarının hakkından gelen sevecen bir gülüşün ıslığı” (s.100) dır.
Neşe’nin de sizi rahatlatan bütün yüzüne yayılan bir gülümsemesi, ağırlığı olmayan bir şefkati, duyarlılığı vardı.
İnsan Hakları Derneği'nde, Irkçılığa ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon'da, Cumartesi Annelerinin/İnsanlarının yanında yer aldığında da, 2007 yılında Sulukule’de kentsel dönüşüme karşı yürüyen muhalefete katılıp, mahallede dayanışma amacıyla gönüllü çalışmaya başladığında da değdiği kişiyi hep sarıp sarmalayan, güven veren, güçlendiren bir bakışı, dokunuşu mevcuttu.
8 Mart’larda kortejden ayrılıp yan yana yürüyüşlerimizde gündelik yaşam politikasına ilişkin sözlerimiz yarım kalır, birbirimize doyamadan ayrılırdık.
Neşe’yle ilk nerede tanıştığımı hatırlayamıyorum bir türlü, çok da önemli değil. Ancak, bir kolektivite içinde yan yana duruşumuz yanılmıyorsam Hrant [Dink] öldürüldükten sonra 2007 Ocak sonunda Irkçılık Karşıtları isimli oluşumundaydı. Sonrasında hiç ayrılmadık zaten.
Bizim Güliz’le Sulukule’de kurulmuş olan Üretim Dayanışması Derneği’ne yolumuzun düşmesi ise yine Neşe üzerindendir. Dernek zamanla atölyeye evrilerek mahallenin kendi koyduğu isim olan Kader Kısmet Atölyesi’ne dönüştü.
Neşe dönüşmeyi, öğrenmeyi hiç bırakmadı. Mesele Dergisi için yaptığım söyleşide atölye kurulduktan sonra kendindeki değişimi şöyle anlatmıştı:
“Fanustan çıkmak gibi bir şey. Dünyadan bihaber birisi olduğum anlamında söylemiyorum; Sulukule üzerinden eşitsizliğin ve adaletsizliğin kendini nasıl yeniden ürettiğini ilk kez bu kadar yakından keşfedebildim. Özellikle yıkım günlerinde tanık olduğumuz acı öykülerle çok sarsıldığımı söyleyebilirim.''
Kader Kısmet Atölyesi'nde bulduğum dayanışma ve neşe benim için de bir nevi rehabilitasyon oldu. Bütün yaşananlar, ezilenler acısından "son" diye bir şey olmadığını, ancak yeni yolları/başlangıçları büyük bir emek ve sabırla aramak gerektiğini öğretti.
Edebiyat, politika, anne olmak kısaca insan gibi yaşamaya çalışmanın yolları üzerine Neşe’yle ettiğimiz sohbetler ya da suskunluklar, benim gevezeliklerim, Neşe’nin “ağırlığı olmayan tevazusu”…
Neşe’nin inadından, kararlılığından, yumuşaklığından, sevgi doluluğunu yitirmemesinden kısacası dokunuşlarından öğrendiğim ve hâlâ öğreneceğim çok şey var… (FS/BA)