Muhafazakarlığın dindarlığın nerdeyse belirtisi yoktu. Çarşaflı ya da başka Anadolu kentlerinde yoğun rastlanan kapalı kadın yok gibiydi. Sonradan ülkeyi derinlemesine bölmesi için etkili bir gerekçe olacak mezhep ayrılıklarının izleri derinlerde saklı kalsa bile görünür değildi.
Kurtuluş savaşı sırasında boy gösteren Ermeni Türk çatışmasının başlıca alanlarından olan Adana'da yaşamış Ermenilerden hiçbir iz yoktu.
Kimliklerini değiştirmiş ya da asimile olmuş Ermenilerin varlığına dair en ufak belirti yoktu. Hafızalardaki acılar unutulmaya mı çalışılıyordu yoksa Ermenilerin varlığı yok mu sayılıyordu bilmiyorum ama Ermeni sözünü tek bir kere duymamıştım.
Rakı, kebap, yeşillik
Geçimini esas olarak çalışarak elde eden ve ücretlerinin dışında ek geliri olmayan yani bir anlamda kentleşmiş ve kırsal bağlantıları zayıflamış kent halkı dönemin sol dalgasının üstüne kolayca binmişti.
Eski eğlence merkezlerinin giderek kapanması birbirleriyle iç içe hayatlar bu göçedenlerin de kent sakinlerinin erdem saydığı düşünce ve davranışları içselleştirmesini epeyce kolaylaştırdı.
Eğlence esas olarak rakı kebap yeşillik ekseninde yürüyordu. Sadece kuzeydeki baraj etrafı mesire yeri olmaya devam ediyordu ama yazın barajın çekilen suları yüksekten betona düşerek ölen birçok kişinin mezarına dönüşüveriyordu.
Özal'la dağıtılan mahalleler
12 Eylül sonrası kentin güneyinde kalan 19. yüzyıl Londra'sını çağrıştıran ve bir zamanlar polisin hem daracık sokaklar hem de orda oturanların ortak tepkisiyle giremediği mahalleler Turgut Özal'ın 'dahiyane' fikriyle dağıtıldı.
Kuzeydeki bataklıklar iskana açılarak oralarda bağ ve bahçeleri olan insanların birden zenginleşmesiyle politik tercihler başka dolayımlarla da birleşerek değiştirildi. Rant ve kentin merkezi giderek ve hızla kuzeye kaydı. İç göç yaşandı adeta.
Devasa bulvarlar yükselen binalar birden bire kentin sadece mimari görünümünü değil ihtiyaçlarını gündelik hayatını ve siyasal yönelimini derinden etkiledi. Kent şimdilerde tamamı eskiden bahçe ve kurak olan bölgede yükseliyor.
Baraj kenarındaki dinlenme ve eğlence yerlerinin de ticari kaygılarla beslenerek çoğalması şimdilerde çoğunlukla göçmen Kürtlerin ve işsizlerle yoksulların yaşadığı eski güney mahallelerini hayatın dışına itiverdi.
Oralarda varlığını sürdüren cılız dayanışma ve sol gelenek eskiyi temsil eden ve Adana gündelik yaşamını artık temsil etmeyen biçare ve aşırı yoksul insanların dışlanmışlık duygusuna bıraktı yerini.
Artık eskiyle yeninin çatışması coğrafi mekanlar üzerinden de yaşanmaya başladı. Güney bölgesine bırakın yatırım yapılması zorunlu alt yapı faaliyetleri bile sekteye uğramıştı.
Yeni yaşam, yeni siyaset
Kentin yeni çehresi mekanları ve düşünme davranma ve yaşama biçimi yeni siyasal yönelimlere uygun bir atmosfer yaratmaya başlamıştı. Anavatan yükseliyordu! Baskı ve şiddete boyun eğmeyen Adana halkı yeni 'vizyon'un sunduğu nimetlerden payını aldıkça değişiyordu.
Her yeri kafeler müzikli salonlar kaplamaya başladı. Yeni açılan alışveriş merkezleri tüketim çılgınlığını körükleyen moda evleri bitiverdi. Zenginleşen halkın mahalle aralarındaki samimi kebap dükkanları yerine lüks lokantaların örtülü masaları tercih etmesine evrildi süreç.
Kabaran sadece hesaplar değildi. Aynı zamanda kentin kimliğini süratle ortadan kaldıran yeni bir yaşam türüydü. Kentin bütün bileşenleri bu değişime aynı oranda uyum sağlamakta zorlandılar.
Güneyde kalanlar bu yeni hayat etme biçimine sadece ekonomik gerekçelerle değil aynı zamanda içgüdüsel bir direnç gösterdiler. Böylece yabancılaşmanın filizleri atılmış eski dayanışma ve ortaklık duygusu bertaraf edilmişti.
Birbirinden kopmuştu özlemler ve hayatlar. Eski periferik mahallelerin içinde yeşeren 'sol' düşüncenin kaynağı kurumaya yüz tutmuş ve yenilenen kentin içinde eski can çekişmeye başlamıştı. Sol kendini yeniden üretecek kanalları aramak yerine öfke ve kendini koruma içgüdüsüne sarılmıştı. Eskimişti.
Yine Kuzey - Güney ekseni
Kent sokaklarını kaplayan at arabaları çay ocakları ve kebapçılar ortadan kalktı. Kebapçılar gene vardı belki ama adları Ali'nin Yeri Mustafa'nın yeri gibi modern çağrışımlı ve Batılı biçimlere büründü. Dahası kebapçıların müdavimlerinde farklılık ortaya çıktı. Önceleri bütün toplumsal kesimleri misafir eden kebapçılar artık yoksullara kalmıştı.
Adana'nın gündelik hayatında hissedilmeyen sınıfsal farklılıklar yaşam mekanlarında hatırı sayılır derecede hissedilir olmuştu. Büyük marketler alış veriş merkezleri pahalı lokantalar lüks otomobiller ve mağazalar kapladı her yeri.
Yaşam biçimindeki değişiklik ve artan zenginliğin adil olmayan bölüşümü bir yandan yeni serpilenleri başka bir dünyaya fırlatırken öte yandan özellikle de 12 Eylül sonrası hızlanan dış göçün özneleriyle ötekiler arasındaki ayrımı derinleştirdi.
Şimdi kent neredeyse ikiye bölünmüş durumda. Güney minicik alanıyla dışlanmış ve yok sayılan bir dünyayı temsil ediyor. Oralarda palazlanmaya çalışan eski davranış ve düşünme biçimleri varlığını sürdürmekte bile zorlanıyor.
Ağırlık merkezinin kuzeye kaymasıyla planlı büyümenin kent mimarisini düzenlemiş gözükmesine karşın yabancılaştırıcı ve ayrıştırıcı özelliği görünmez bir nefreti besliyor.
Artık kentin kuzeyindeki devasa binalarda ve geniş bağlardan bozma arazinin elverdiği geniş bulvarlar ve bahçelerin arasında süren yaşamda eski gelenekselden ziyade ortak hayatı çağrıştıran ilişkiler tamamen kaybolmuş durumda.
İlaç ve cibinlik
Bir deprem bölgesi olan Adana'yı bekleyen tehlikenin ötesinde bu gelişme sivrisinekten korunmaya yarayan ilaç ve cibinlik satışlarını artırmakla kalmamış esas olarak kentin sosyolojik parçalanmasını derinleştirmiş gözüküyor.
Özellikle de 80'ler sonrası yaşanan yoğun göçle güney ve batıya yığılan yoksul Kürtlerin derme çatma evlerde sürdürdükleri sefalet ve düzendışılığı yeni kentin sakinlerini tedirgin ediyor ve birbirine değmeyen hayatları aynı kente sıkıştırıyor.
Tarım işçileriyse naylon evlerde varlıklarını sürdürüyorlar. Adanalılığı temsil eden değer ve davranışları ortadan kaldırma potansiyeli hızla yükseliyor. Kentin bu denli dinamik atmosferi bu defaki hızlı değişimle kültürel ögelerini de aşındırıyor.
İnsanları birbirinden koparıyor ve kentin taşıdığı zenginliği içermek bir yana tektipleştirerek ayrıştırıyor ve steril alanlar yaratıyor. Böylece iki Türkiye bu kez aynı kentte yan yana yaşamaya çalışıyor. Bu durumun içinde barındırdığı ve Adanalı olmanın da körükleyebileceği çatışma ihtimali insanı sadece ürkütmekle kalmıyor aynı zamanda toplumsal mücadelelerin de hızını kesecek bir dizi bölünmeyi mümkün kılıyor.
Kentimi yitirmiştim
Adana sermayesinin de artık kent dışına taşan yatırımları 70'lerin dördüncü büyük kentini şimdilerde giderek arka plana atıyor gibi. Yüzeysel bakışla güzelleşen ve düzen içine sokulan kent soluk alma kanallarını bir süreliğine ertelemiş gözüküyor.
Geriye Ceyhan-Mersin yoluyla da fiilen bölünmüş bir kentin kültürel olarak yoksullaşan ama rantın zenginleştirdiği kuzey kısmının 'modern' caddeleri kalıyor. Renksiz kimliksiz soğuk ama rantın baskısını her an hisseden bir kent. Ruhunu yitirmenin hüznünü fark etmeyi bile imkansız kılan yaşama telaşı.
Adana'ya en son altı sene önce gittim. 70'li yıllardaki atmosferi ve yaşadıklarımı hafızamdan bir an bile çıkarmamış biri olarak sadece yaşamı paylaştığım birçok arkadaşımın artık varlıklarının sona ermesi değil, bir kısmının kendini karşı kampa fırlatması değil, esas olarak kollarını şefkatle açmış beni bağrına basan bu kentin sıcaklığının yerinde yeller esmesiydi beni esas dehşete düşüren.
Sıradanlaşmış yabancılaşmış özgünlüklerini yitirmiş Özal sonrası değerlerini benimsemiş modernizmin nimetlerini fazlasıyla içselleştirmiş kapıdan gireni ürküten ve yalnızlık duygusu veren bir kente dönüşmüştü Adana. Kendimi bir an bile yabancı hissetmediğim bu kent İstanbul'un sayıları hızla artan merkezlerinden birine dönüşmüştü.
Kaybolmuşluk duygusu... Anılarımın zedelenmesine karşı aldığım önlem Adana'ya yolculuklarımı hep geçiştirmeme veya ertelememe neden oldu. Kentimi yitirmiştim. Anılarımsa tazeliğini hep koruyacak. İnatla ve de yüzümdeki gülümsemeyle elbette. (EK/BA)
* Erkan Kayılı'nın ilk bölümünü 28 Nisan 2007'de, ikinci kısmını da 5 Mayıs'ta BiaMag'da yayınladığımız dizisi bu yazıyla son buluyor.