İtiraf etmeliyim, Nimet Çubukçu Milli Eğitim Bakanı olunca, kabineye bir kadın bakan daha geldi diye sevinmiştim. Hakkınızda hiçbir şey bilmiyordum. Sadece Denizlili olduğunuzu, öğretmenlik yaptığınızı biliyordum. Bir de AKP Kadın Kolları'nda kurucu rol oynadığınızı...
Bakanlığınızın ilk zamanlarında hiç sesiniz çıkmadı. O kadar ki, normalde kadın bakanların ne yaptığıyla hiç ilgilenmeyen medya bile merak etti, ne yaptığınızı. O dönem biraz bozuldum tabi, sesi soluğu bu kadar kesik bir Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan dünyanın en sevimli şeyi sayılmazdı, üstelik de çözülmesi gereken bu kadar çok sorun varken...
Sonra, birden Aşk-ı Memnu'ya taktığınızı öğrendim. Daha doğrusu televizyonda, içinde öpüşme geçen her şeyden "irrite olduğunuzu"... Üstelik de son derece muhafazakar bir çizgide ilerleyen Aşk-ı Memnu'ydu taktığınız. Belli ki muhafazakârlıktan aynı şeyi anlamıyorduk.
Durduk yere sakil dizi Aşk-ı Memnu'yu savunmak zorunda kaldık. Öpüşme hakkımız elimizden alınmasın diye. Bu arada Selma Hanım, itiraf edeyim, durmaksızın hakkınızda, üstelik de arkanızdan, konuştuk tabi. Öpüşmeden neden "irrite olduğunuzu" anlamaya çalıştık, anlayamadık. Ha bu arada, biz de irrite oluyoruz Aşk-ı Memnu'dan ama kötü çekilen bir aşk hikayesi olduğu için, insanlar öpüştüğü için değil.
Dedim ya anlayamadım neden irrite olduğunuzu, daha doğrusu pazar gününe kadar anlayamamıştım. Ben pazar sabahı Hürriyet gazetesinden Faruk Bildirici'ye verdiğiniz röportajı okuyunca, bugüne kadar böyle bir röportajı neden bizden esirgediğinizi merak ettim, sizi de bakan olduğunuzdan beri tanımadığım kadar çok tanımış oldum o yarım sayfada.
Öpüşmekten neden irrite olduğunuzu anladım mesela. Çünkü siz Kurtlar Vadisi seviyorsunuz. Şiddeti yücelten, aşırı milliyetçiliği, ırkçılığı öven, anti-semitist mesajlar veren bir diziyi seviyorsunuz, bir adamın bir kadını, bir kadının bir adamı tutkuyla, aşkla (kötü de oynasalar) öpmesini sevmeniz beklenemez bu durumda. Kendince "had bildiren", "şiddeti bir çözüm yöntemi olarak kullanan", "erkeklik üzerine kurgulanan" basit bir şey sevdiğiniz, içinde aşk barındırması mümkün olmayan...
Bu uzun giriş, biraz sizin hakkınızda pazar gününden önce de çok sevimli duygular beslemediğimi göstermek içindi aslında. Ama pazar gününden itibaren, artık öncesinde olduğunuzdan çok daha fena bir yerdesiniz benim için. Vekili olduğunuz ülkenin insanlarının bir bölümünü, kendinizce "hasta" olarak nitelendiren, üstelik de "tedavi" önerisi getiren ve de bunu 2010 yılında yapan birisiniz. Parlamenter demokrasiye güvenimi kaybetmeye başlamıştım zaten, itici güç oldunuz, sağolunuz!
Dünyada bu tartışmalar 40 yıl önce bitti. Sizin hastalık dediğiniz eşcinsellik bir cinsel yönelim, siz nasıl heteroseksüel olarak karşı cinse aşık olduysanız, bazı insanlar da (üstelik sizin tahmin ettiğinizden daha yüksek bir sayı) hemcinslerine aşık oluyor. Nasıl sizi heteroseksüel olduğunuz için tedavi etmeye kalkmıyorsak, eşcinselleri de tedavi etmeye kalkmıyoruz haliyle.
Aslında, pazar günü itibariyle önemli bir açılım sağladığınızı da düşünüyorum, bakmayın. Tıpkı Onur Öymen'in Dersim katliamını övücü sözlerinin ardından 1938'de yapılan o korkunç katliamı konuşmaya başladığımız gibi, şimdi de eşcinsel haklarını konuşmaya başlayacağız. Daha doğrusu, bunu zaten konuşuyorduk ama artık kamusal alanda daha çok ses çıkaracağız, mecliste konunun gündeme gelmesi için ilk adımlar atıldı bile... Yani siz, faşizm kokan sözleriniz nedeniyle, bizi silkeleyip kendimize getirdiniz. Açılımların safsata olduğunu, bu ülkenin LGBTT yurttaşlarının hala tehlike altında olabileceğini, bunun için bir şeyler yapmamız gerektiğini onları hedef göstererek kanıtladınız.
Benim için artık Onur Öymen ile aynı sınıfın sürekli sınıfta kalan öğrencisisiniz. Öğrenmemekte direnen, direnmekle kalmayıp, kendi bildiğinin doğru olduğunu iddia eden başarısız öğrenciler grubunun bir parçasısınız.
Mensubu olduğunuz partide pek çok insanın LGBTT yurttaşlarla ilgili aynı şeyi düşündüğüne eminim. Onlar biraz daha politik olmayı becerip, kamusal alanda bunu söylemiyorlar sadece. Yoksa yalnız değilsiniz. Zaten yalnız olsaydınız, ya o koltukta siz değil, ben oturuyor olurdum ya da o koltuğun yönettiği bakanlık bir işe yaramadığından kapanmış olurdu.
Ama biz buna rağmen sizinle ve sizin gibilerle mücadele etmeye devam edeceğiz. Homofobiyi, ırkçılığı, ayrımcılığı ve nefreti yüceltmenize izin vermeyeceğiz. Oturduğunuz koltuk babanızın malı değil, bahsettiğiniz insanlar da süpermarkette konserve değiller. Biz bu topraklarda hep birlikte yaşayacağız, beğenmiyorsanız da, tahammül etmeyi öğreneceksiniz.
İlla bir tedavi yöntemi geliştirmek istiyorsanız, homofobiyi, ırkçılığı, ayrımcılığı ve nefreti tedavi etmek için bir yöntem geliştirin. Ve lütfen, hiç vakit kaybetmeden, hemen ama hemen istifa edin, evinize dönün! Özelikle evinize dönün diyorum, çünkü öğretmenliğe dönmenizden korkuyorum. Bir arkadaşımın röportajı okuduktan sonra dediği gibi, "asıl hazin olan bakanlık yapmanız değil, zamanında öğretmenlik yapmış olmanız."
Evinize dönün ve kapatın kapılarınızı, Kurtlar Vadisi izlemeye devam edin ve lütfen bizi rahat bırakın! Ha bu arada dizilerde eşcinsel çiftler de olacak yakında, eminim, muhtemelen de öpüşecekler, hatta Amerikan dizilerinin bir bölümünde zaten varlar, bence televizyonunuzu da kapatın, DVD'den Kurtlar Vadisi izleyin sadece, sizin için daha sağlıklı! (ÇM/EÜ)
Not: Hürriyet Gazetesinin sorumsuz yayıncılığına hiç girmeyeceğim, Tolga Korkut ne yapılması gerektiğini anlattı, üzerine eklenecek bir şey yok.