Anadolu Ajansı’nın (AA) en çok da 2017 referandumunda açığa çıkan sonuç açıklama biçimindeki sorunlu hal, bu kez yerel seçim sonuçları ilân edilirken yaşandı.
AA’nın adı siyaseten tartışmalı partili cumhurbaşkanlığı sisteminin oylama sonuçlarının açıklandığı akşam, manipülasyon (yönlendirme) ile gündeme geldi.
Ajansın o akşam ilk veri açıklamasında ‘evet’ önde giderken, bir süre sonra rüzgâr tersine dönmüş ve ‘hayır’lar yükselmeye başlamıştı. AA’ya göre sandıkların yüzde 90’ından veri girişi yapıldığı saatlerde Yüksek Seçim Kurulu’nda (YSK) -siyasî parti temsilcileri aracılığıyla gelen bilgilere göre- veri giriş oranı yüzde 70’ti.
Denilebilir ki doğu ile batı arasındaki oy kullanma saatlerinin farklı olmasıyla bazı illerde sandıklar erken açıldığı için oradan gelen veriler öncelikli ilân ediliyor; o sonuçlar genelde iktidar partisinin en çok oy aldığı illerden gelenler oluyor…
Böyle bakıldığında ilk bakışta bir sorun görülmeyebilir. Netice itibariyle seçimlerin âdil, serbest ve kanuna uygun yapılmasından tek sorumlu merci olan ve kesin olmayan ve sonrasında resmî sonuçları açıklayan YSK ile sonuçların halka ilk kez duyurulduğu devlet kuruluşu AA’nın verileri örtüştüğünde zaten asıl sonuç ortaya çıkmış oluyor.
Doğu ile batıda oy verme işleminin başlangıç ve bitişi geçen referandumda bir saat farklılık içerirken, 24 Haziran genel seçimlerde eşitlendiğini, son yerel seçimde ise yine doğuda geriye çekildiğini not düşelim.
Sonuçların verilerin dengeli girilmeden açıklanmasındaki bu muamma kritik referandum sonuçları duyurulurken; ‘evet’in yüksek çıkması muhtemel iller önce açıklanarak bu tercihin önde olduğu algısıyla psikolojik üstünlük kurmak, sandık müşahitlerinin, yurttaşların oylara sahip çıkma görevi kırılmak, ‘hayır’ seçmeninde umutsuzluk yaratılmak istenmiş olabilir miydi?
Seçim propaganda süreci düşünüldüğünde siyasî iktidar tarafından AA aracılığıyla bir yönlendirme yapılmamıştır denilebilir mi gönül rahatlığıyla?
Nitekim AA, bu sefer mahalli seçimlerde İstanbul’da rüzgâr Ekrem İmamoğlu’undan yana döndüğünde veri girmeyi bırakması, halkın vergileriyle çalışan ama seçim sonuçlarından halkı haberdar etmemesi ile konuşuldu.
Dün referandumda mevcut iktidardan yana manipülasyon yaptığı izlenimi yaratan AA, bugün aslî habercilik görevini halkın en çok habere ihtiyaç duyduğu an, yerine getirmedi.
İmamoğlu’nun, Yıldırım’ı geçeceği anlaşılınca (aralarında 4 bin 443 bin oy farkı vardı) 23.20’de veri girişi durduruldu. Sahadan veri gelmiyor açıklaması ise hiç kimseyi tatmin etmedi.
Gece boyu ne oldu, neden veri girilmedi, kamuoyu özellikle de İstanbul seçim sonucunu niye öğrenemedi? Ama yerel seçim gecesi, 24 Haziran’da “gerekirse YSK’nin önüne 50 bin avukatla çıkacağını” söyleyen Muharrem İnce’den hiç ses gelmemesinin milyonlarca insanda yarattığı hayal kırıklığı gecesi kadar karanlık değil.
Birincisi Ekrem İmamoğlu’nun kamuoyuna güven veren makul açıklamaları, seçim sürecinin iyi yönetildiğine işaret oldu.
İkincisi ise ertesi sabah YSK Başkanı Sadi Güven’in açıklaması bazı ipuçları veriyordu: “Anadolu Ajansı benim müşterim değil, benden veri almıyor. Nereden alıyor bilmiyorum. Akşam, Anadolu Ajansı 90’ları gösterdiğinde ben sisteme daha yeni girmeye başlamıştım. Anadolu Ajansı’na herhangi bir bilgi servisi yapmıyorum.”
Herkes doğal olarak asıl soruya yöneldi: AA’nın kaynağı kim?
Vaziyet bir gazetecinin haber kaynağını açıklamaya zorlanamayacağı ilkesiyle açıklanamayacak kadar önemli ki, halkın gerçekleri bilme hakkını ete kemiğe büründüren gazeteci, kamuoyunu ilgilendiren, kaynağın kamuoyunu yanılttığı istisnai durumlarda haber kaynağını alenileştirebiliyor da.
“Kaynak kim?” sorusunda tahminimizi pekiştirecek birçok veri mevcut. AA Başkanı Şenol Kazancı’nın başbakan ve cumhurbaşkanı danışmanlıkları görevleriyle başlayıp Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanlığıyla devam eden özgeçmişinden, partili Cumhurbaşkanı’nın oğlu Bilal Erdoğan ile aynı okuldan Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden mezun olmasından âlâ veri olamaz herhâlde. Bu özgeçmiş elbette Erdoğan logolu şapka fotoğrafıyla görselleşiyor.
Tarihçesinde “özerk statüde” olduğu belirtilen anonim şirket AA’nın DW Türkçe’nin haberinde belirtildiği üzere yüzde 43’ü Hazine’nin, yüzde 57’si ise şahısların. Bu şahısların kim olduğu yıllardır bir tartışma konusu. AKP Şubat 2014’te bir torba yasanın içine “Anadolu Ajansı'nın tespit edilemeyen hissedarlarına ait hisseleri, şirket tüzel kişiliği tarafından geriye alınabileceğini” kanuna bağlayan bir madde geçirdi.
Daha önce hükûmetten bir bakana bağlı olarak görev yapan devlet ajansı AA, partili cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yürürlüğe girmesinden sonra Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ile ilişkilendirildi. Patronun kim olduğu biraz netleşti.
1920’de “kamuoyunun iç ve dış en doğru haber ile aydınlatılması ihtiyacı göz önüne alınarak kurulan” o AA ki, şimdi “en doğru” olmasını bırakın doğrulukla arasına uzun bir mesafe koyuyor. Hatta görevini yapmıyor. Salt özel bir ajans olsa haberciliğin etik ilkelerini ihlal ettiği için kınayıp geçeceğiz belki. Ama tüm vatandaşların vergileriyle idare edilen bir devlet kurumu olmasıyla da, iktidar partisi ve kişisi lehine kamuoyunu yönlendirme veya bilgi saklama girişimlerinde bulunmasının adı işgüzarlık ya da talimatlı habercilik.
Kendisi hakkında yapılan haberi yalanlarken kamuoyunu yanlış yönlendirmekten, vicdandan bahseden AA Başkanı, acaba istifa etmeyi düşünüyor mu? Eleştirmek mi AA’yı itibarsızlaştırıyor yoksa haberin doğruluğu ilkesini ihlal eden, haber vermek gibi var oluş sebebini, birincil görevini öteleyip gazetecilik profesyonelliğiyle hareket etmeyen AA’nın yöneticileri mi?
Abonelik sistemiyle her gün onlarca yayın kuruluşuna yüzlerce haber akıyor bu ajanstan. AA, YSK’nin müşterisi değil belki ama gazeteler, televizyonlar en temel haber kaynağı olarak gördükleri bu ajansın daimî müşterisi yıllardır. Medya kuruluşları, yayıncılık faaliyetini kendi muhabirleriyle, istihbaratıyla, kaynaklarıyla gerçekleştirmesine maddî kaynak ayırmaması, haberciliğin pahalı olması, medya üzerinde baskı kurulması nedenleriyle kendilerini bir anlamda AA’ya mecbur konuma getiriyor. Haberin tekelleşmesine yol açan bu durum da başka bir sorun.
Türkiye’de iletişim alanının bağımsız ve demokratik yapıya sahip olamamasının sonuçlarını en çok böyle zamanlarda yaşıyoruz. Ancak seçim süreçlerindeki bu operasyonlar gizli yapıldığında başarı getirdi siyasî iktidara. YSK Başkanı, hem de vurgulaya vurgulaya söyledi: “AA benim müşterim değil. Benden veri al-mı-yor.”
Öğrendik ki ekranlardan sandıkların yüzde 90’ının açıldığı gösterilirken YSK henüz verilerini yeni giriyormuş sisteme. Özellikle de üç seçimdir (16 Nisan referandumu, 24 Haziran genel seçimi, 31 Mart yerel seçimi) seçim akşamı ilk sonuçları, seçime giren bir parti, doğru bilgi sattığını iddia eden AA aracılığıyla doğru enformasyon aldığını sanan, kritik bir akşamda veri bekleyen tüm televizyon kanallarından ilân ediyor. Hepsi bu.
Nitekim bu kez de öyle yapılmak istendi. AKP’li İBB adayı sonuç belli değilken “kazandığını” açıkladı. Buna kendisi bile inanmadı ki “zafer” konuşması yapmaktan vazgeçti. Erdoğan zaten büyükşehri değil ama ilçeleri aldıklarını söylediği balkon konuşmasında yalnız, şaşkın, gergindi.
Bu sefer veri girilmemesi nedeniyle akşam kaygıyla bekleyenler sabaha sevinenler oldu, İmamoğlu’nun verileriyle YSK’nin verileri örtüştüğünde. Geçersiz oyların yeniden sayım talebi, iktidarın billboard (duyurumluk) yazıları, parti yetkililerinin kafa karışıklığı, Saray organı yayınların afallamaları, halk iradesinin açığa çıktığı sandığı “darbe” diye nitelemeleri, diğer yandan yaklaşık 25 yıldır ellerinde olan yüksek bütçeli ama borç batağındaki metropol belediyeleri yeni seçilen başkanların yönetmeyi beceremeyeceğini veya yönettirilmeyeceğini ima ettikleri topal ördek benzetmeleri, sinirlerinin bozulmaları İstanbul ve Ankara’yı resmen ve ilk kez kaybetmenin sancıları.
Seçim sonuçları duyurusunun AA ile kesintiye uğratılmasıyla başladık, yine o minvalde sonlansın yazı. Yalnız seçimlerin âdil ve hukuka uygun bir biçimde yapılması değil sonuçların da bağımsız bir platformdan ve doğru, dengeli ve dürüstçe açıklanması herkesin ihtiyacı bugün. Güven vermesi beklenen YSK, gelecekte olası manipülasyonlara karşı seçim akşamı da sonuçları sistemli olarak açıklayacak bir kuruma dönüşür mü bilinmez. Geriye ise bağımsız birkaç medya kuruluşunun seçim sonuçlarını yayımlamak için bir adım atamayacağı sorusu kalıyor. (SE/HK)