Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en yüksek sayıda ölümle sonuçlanmış bombalı saldırı, Ankara'daki 10 Ekim 2015 katliamı hakkındaki belgesel Ah'ın Amsterdam'da uluslararası prömiyeri gerçekleştirildi.
Yönetmen Mustafa Ünlü, gazeteci ve antropolog Özgür Canel'le film gösteriminden sonraki soru-cevap kısmında belgeseli ve Türkiye'nin durumunu seyircilerle tartıştı. Barış talebiyle düzenlenen yürüyüş sırasında polisin, önceden gelen ihbarlara rağmen güvenlik önlemi almamış olması, patlama sonrasında insanlara gaz bombası, tayzikli su ve coplarla saldırılması, devletin suçluları yakalayıp yargılama konusundaki tutumu festival seyircisinin büyük şaşkınlıkıla karşıladığı durumlardı.
Dünyanın en saygın belgesel festivallerinden IDFA'nın Panorama bölümünde yer alan Ah daha önce Antalya Film Festivalinde seyirciyle buluşmuş, filmin Ankara ve İstanbul'da da gösterimi yapılmıştı.
Ah
Türkiye'deki barış sürecini, İtalya'da bir zamanlar Gladio'nun eliyle gerçekleşen saldırıları anımsatan bir tavırla baltalama girişimi HDP'nin hazmedilemeyen yükselişine yönelikti. Saldırılar Suruç'ta başladı ve inanılması zor bir yoğunlukla devam etti.
Filmde tanıklıklarına başvurulan insanlar, normalde güvenlik kuvvetlerinin benzer yürüyüşler sırasında mutlaka hazır bulunduklarını, yüksek sayıda polis ve araçla kortejlere eşlik ettiklerini belirtiyorlar.
Patlama sonrasında akıllarına takılan bu durum bir yana, polisin bombaların yarattığı dehşetten kaçanlara, yaralı, hatta paramparça olmuş bedenlere acımasızca saldırması, ambulansların alana sokulmaması gibi "insanlıktan çıkmış" davranışları anlamakta zorlandıklarını belirtiyorlar.
Kan bağışı hayati önem taşıyıp yürüyüşe katılanlar tarafından seferberlikle sağlanmaya çalışılırken, Sağlık Bakanlığı yetkililerinin mevzubahis faaliyeti adeta baltalayan açıklamaları da akıllarda sorular bırakmış durumda.
104 dakikalık belgeselin sonunda olayı yaşamış birçok insan her şeye rağmen mücadeleye devam edeceklerini, olayın unutulmasının asıl ölüm olacağını belirtiyorlar. Uzun bir siyasi mücadelenin getirdiği olgunluk ve tecrübenin temsilcilerini takdir ederken, Türkiye'de adalet sisteminin bir kez daha sınavdan geçişine tanık olacağız.
Türkiye'de kutuplaşma
Filmde ve Amsterdam'daki gösterim sonrasında yapılan konuşmada dikkat çekilen bir diğer durum, olaydan kısa bir süre sonra gerçekleşen bir futbol maçında, saldırıda hayatını kaybedenlere yönelik saygı duruşunu binlerce insanın yuhalamasıydı. İnanılması zor görünen bu durum Türkiye'nin içine sürüklendiği kutuplaşmaya işaret ettiği gibi, daha önce görülmemiş seviyedeki kine ve düşmanlığa da kanıt oluşturuyor.
IDFA'daki gösterim sonrasında, yönetmene sorulan bir soru da bu yöndeki zihniyetin tezahürü gibiydi. Salonda hazır bulunan bir seyirci, ambulansların alana alınmamış olmasını yeterince ikna edici bulmamış olsa gerek, yönetmene ambulans şoförleriyle neden röportaj yapmadığını sordu. Oysa filmin olayları soruşturma gibi bir misyonu olmadığı ve böylesine bir şiddete maruz kalmış insanların psikolojik durumuna odaklandığı gayet açık.
İsrail'de kutuplaşma
Yıllardan beri toplumdaki kutuplaşmanın, nefretin, şiddetin boyunduruğu altına girmiş olan İsrail'den, yine bir saldırıya eğilen bir belgesel IDFA'da büyük ilgi gördü.
Halkın içine sürüklendiği düşmanlık sarmalının linçe dönüştüğü bir vaka Terminal'de Ölüm (Death in the Terminal) adlı belgeselde teşhir edildi.
Yönetmen Tali Shemesh ve Asaf Sudry ülkelerinde yaşanan şiddeti sıcağı sıcağına yansıtma misyonunu üstlendiklerini belirttiler ve tehlikelerine dikkat çektiler.
18 Ekim 2015'de meydana gelen silahlı bir saldırı sırasında yanlışlıkla "terörist" sanılan bir insanı, güvenlik kuvvetleri tarafından vurulduktan sonra yaralı olarak terminalin ortasında yatarken görüyoruz.
Diğer saldırganın peşine düşülmüşken ortama panik hakim olmuş, yalnız silahlı askerler değil, terminalde bulunan birçok insan yerde kıvranan bedene vurmaya devam etmiş, tekmelemiş ve suçsuz bir insanın ölümüne sebep olmuştu.
Kurbanın Eritreli olması toplumun önyargılarını iyice belirginleştiren bir diğer unsurdu.
İsrail'deki şiddet olaylarının gündemi o kadar çabuk değişiyor ki, böylesine vahim bir olayın medya tarafından unutulmaması için özel bir çaba sarf etmek şart gibi görünüyor. Belgesel İsrail'de büyük ilgiyle karşılandı ve festivallerde ödüllere layık görüldü. Linçe katılanlardan bir kısmı şu anda İsrail'de devam eden davada yargılanıyor.
Güvenlik önlemlerinin had safhada olduğu bir ülke olmasına rağmen başarılı yönetmenler, terminaldeki güvenlik kameralarının görüntülerini elde edip, olağanüstü bir kurguyla ortaya bir insanlık dersi çıkarmışlar, darısı tüm dünyadaki belgeselcilerin başına. (MT/EKN)