Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, zorla kaybetmelerle ilgili Şırnak'ta başlattığı "Zorla Kaybetmeler ve Yargının Tutumu" ve "Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler" başlıklı iki raporunu kamuoyuyla paylaştı.
Cezayir Toplantı Salonu'nda yapılan toplantıda konuşan merkezin yöneticilerinden Meltem Aslan, dört yıl önce kurulan merkezin geçiş dönemi adaletini sağlamak için yola çıktığını belirtti.
"Zorla kaybetme yani 30 yıldır devletin sivil vatandaşın yaşama hakkını elinden alması şiddetin en çıplak haliydi. O yüzden geçiş dönemi adaletine bu sorundan başladık. Arjantin, eski Yugoslavya, Güney Afrika'daki örnekleri inceledik. İlerleyen barış sürecinin kalıcı hale gelmesi için hakikatlerin konuşulması, suçluların yargılanması ve tazminat hakkı gerekiyor."
262 kişinin verileri doğrulandı
Raporda çeşitli sivil toplum örgütlerinden edinilen 1353 zorla kaybedilen kişilerden 262'sinin kesinleşen verilerine ulaşıldı. 262 kişinin yüzde 1'i kadın, yüzde 99'u erkek.
Bu veriler Türkiye'de ilk kez www.zorlakaybetmeler.org adlı sitede toplanarak bir veri tabanı oluşturuldu. Bu taban yeni bilgilerle sürekli güncellenecek.
Kesinleşmemiş 1353 kişilik listeye göre en çok 1994 yılında 518 kişi zorla kaybedildi. Şehirlere göre dağılımda Diyarbakır, Şırnak, Mardin, İstanbul, Batman ilk beşte yer alıyor.
Yüzde 75'inin soruşturması sürüncemede
Hafıza Merkezi'ne ulaşan hukuki verilere göre iç hukuk sürecinde, yüzde 75 sürüncemede kalan soruşturma, yüzde sekiz devam eden dava, yüzde sekiz takipsizlik, yüzde 6 zamanaşımı, yüzde 2 beraat, yüzde 1 mahkumiyet. Yani failler sadece 2 vakada cezalandırıldı.
AİHM yüzde 78'inde Türkiye'yi mahkum etti
Merkezin ulaştığı 227 kayba ait hukuki veriden 102'si Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) gitti.
AİHM'e gidenlerin yüzde 78'inde Türkiye devleti mahkum oldu, yüzde 10'ununda devlet sorumluluğunu kabul ettiği için dostane çözüme gidildi, yüzde 10'u başvuru eksikliği nedeniyle reddedildi, yüzde 2'si de Anayasa Mahkemesi'ne gitti.
Yüzde 67'sinin bedeni bulunamadı
Kesinliği doğrulanmış 262 kaybın yüzde 67'sinin bedeni bulunamadı; yüzde 25'inin bedeni bulunup ailesine teslim edildi, yüzde 8 bedeni bulundu ancak ailesine teslim edilmedi.
Yüzde 51'i ateşli silahla öldürüldü
Kaybedilenlerin yüzde 51ateşli silahla, yüzde 21'i işkenceyle, yüzde 9'u öldürülme sonrası helikopterden atmayla, yüzde 6i boğarak, yüzde 5'i bedeni yakma, yüzde 5'i baş kesme, yüzde 3'ü patlatılarak öldürüldü.
Raporun önerileri:* Birleşmiş Milletler.Herkesin Zorla Kaybetmelere Karşı Korunması Hakkında Uluslararası Sözleşme” imzalanmalı/uygulanmalı. * Bağımsız bir ‘Hakikat Komisyonu’ kurulmalı. * Yasal,idari ve yargısal boyutlarıyla fiili ‘cezasızlık’ durumunu sonlandıracak tüm önlemler alınmalı. * Zorla kaybetme yasada insanlık suçu olarak tanımlanmalı , bu suçlarda ‘zamanaşımı’ işlemeyeceği açıkça belirtilmeli. * Hak ihlallerinden sorumlu devlet memurlarının emri veren ve uygulayanlar dahil bütün seviyelerde şahsen de sorumlu olmaları ve yargı önünde hesap vermeleri sağlanmalı. * Yargıç ve Savcıların bağımsızlıkları güçlendirilmeli, adli kolluk sorunu çözülmeli. * Devlet, siyasal cinayetler ve zorla kaybetme vakalarının soruşturulmasında elindeki arşiv bilgilerini yargı ve sivil toplum kuruluşları ile paylaşmalı,devlet sırrı mevzuatı kamusal denetime elverir şekilde düzenlenmeli. * Mağdur yakınlarına rehabilitasyon ve onarım olanağı sağlanmalı. |
"Özürsüz bir tazminat olmaz"
"Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler" raporunu sunan Özgür Sevgi Göral, Şırnak'ta 69 zorla kaybedilen yakını ile derinlemesine yaptıkları görüşme sonrası gözlemlerini aktardı.
"Zorla kaybetme 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile sol örgüt mensuplarıyla başladı ve 1992'den sonra Milli Güvenlik Kurulu'nun kararı ile terörle mücadelenin bir taktiği olarak kullanıldı.
"Kürt siyasetinde yer alanlar seçildi, ancak buna OHAL'da yaşayan sıradan köylüler de dahil edildi. Zorla kaybetmelerin sorumluları JİTEM'in içinde yer alan ordu mensupları, korucular, itirafçılar, emniyet mensupları.
"Yakınlar, öldürülenlerin hiçbirinin nüfus cüzdanı olmadığını söylüyor. Kayıplarını sorduklarında devlet aygıtlarının hep inkarıyla karşılaşmışlar. Sormaya devam ettiklerinde tehdit, kriminalize etme, kurumsal işbirliği sağlama ile karşılaşmışlar. Bu inkar 1990'lı yıllarda akademi, yargı ve sivil toplum örgütlerinde de örgütlü bir suskunluğa dönmüş.
"Kayıp yakınlarının faillerin yargılanmasını ve devletin özür dilemesini istiyor; özürsüz bir tazminatın kan parası olacağını düşünüyorlar."
"Soruşturmalarda zamanaşımı riski yüksek"
"Zorla Kaybetmeler ve Yargının Tutumu" raporunu sunan avukat Emel Ataktürk, yargılamaların ortalama 18 yıl 3 ay sürdüğünü, zamanaşımın da 20 yıl olması nedeniyle birçok dosyanın cezasız kalma riski olduğuna dikkat çekti.
"Failler, şüpheli, sanık değil tanık olarak dinleniyor, örgütsel bağlantıları araştırılmıyor, görevinden el çektirme yerine terfi ile ödüllendiriliyorlar. Davaların uzun yıllar bilinçli olarak sürüncemede bırakılıyor."
Meclis'teki Çözüm Komisyonu'na da dün sunuldu. (NV)