Amaç yerinden yönetimi güçlendirecek adımlar atmak ise, dikkate alınması gereken ilk konu yerel yönetimlerin görev ve yetkilerinin genişletilmesinin bir amaç değil, bir sonuç olduğu. Öncelikle yerel yönetimlerin yetkilerinin ve görev alanlarının genişletilmesinin merkezi yönetime karşı hesap verebilir bir konumdan halka karşı hesap verebilir bir konuma geçilmesi anlamına geldiği hiçbir zaman unutulmamalı.
Yerel yönetimlerin yerel halkı temsil etme güçleri
Temsil ettikleri kitleler açısından bir siyasal işleve sahip olması gereken yerel yönetimler, geçmişte merkezi siyasal yönelimlerle dönüştürülmek gibi bir açmazla karşı karşıya oldular. Yerellik, yerel yönetim kavramı sürekli bir siyasal ölçek olarak, üst birim-alt birim ilişkisi içinde algılandı.
Mevzuattaki değişim ihtiyacı ise adına ne kadar reform dense de- bugüne kadar yerel yönetimlerin yerel halkı temsil etme güçlerinden değil, merkezi yönetimin yerel yönetimler adına tespit ettiği sorunlardan kaynaklandı. Bu nedenle de, sürekli olarak yasa (değişikliği) hazırlıklarında merkezi otorite ile yerel yönetimlerin yetkilerinin düzenlemesine odaklanıldı.
Yerel yönetimlerin yerel siyasal işlevlerine yönelik -uluslarası normlara uygun- bir uygulama ihtiyacı ise bugüne kadar söz konusu olamadı.Türkiyenin sahip olduğu kamu yönetimi modeli bir taraftan yerel yönetimleri merkezi yönetsel yapının bir alt işlevi olarak konumlandırırken, diğer taraftan da yerel yönetimleri de merkezi otoritenin bazı yetkilerini devredebileceği bir alt organı olarak olarak tanımladı. Yerel yönetimler, ister yetkileri genişletilsin, ister daraltılsın, her koşulda hiyerararşik, tek özneli bir kamu yönetimi modelinin parçası oldu.
Yerel yönetimlerle iktidarın meşruiyetini güçlendirme kaygısı
Bu gözlemlerden hareketle, değişim ihtiyacının kendisi belirleyici bir gösterge olarak kabul edilebilir.
Bugüne kadar, yerleşik düzenleme patterni içinde, değişim ihtiyacı daha çok siyasal tarafların farklılığından (merkezi otorite ile yerel yönetimlerin ayrı partileri temsil etmesi gibi) kaynaklandı.
Bugünkü değişim-düzenleme ihtiyacının ise böylesine bir ihtiyaçtan kaynaklanmadığı söylenebilir. (Yasa değişikliğinden sonra sıra herhalde yerel yönetim seçimlerine gelecek.)
Dolayısı ile değişim ihtiyacının yerel yönetimleri zapturapt altına alma değil -tam tersine- yerel yönetimlerle iktidarın meşruiyetini güçlendirme kaygısından kaynaklandığı varsayılabilir.
Ancak en tepeden inme, en kuralsız yerel uygulamalarının genellikle iktidar partisinin yerel yönetimlerde olduğu zamanlarda gerçekleştiği de unutulmamalı.
Çevreden gelen demokratikleşme talepleri genellikle yerelde tersine döndü. Şehirler yazboz tahtasına dönerken, yerel siyasetin merkezi siyasal dinamiklerden güç alması siyasal hayatımızda çok aktörlü bir yönetim modelinin oluşmasını engelledi. Yerel siyasetin yönetimci bir zihniyete saplanması çevreden gelen demokratikleşme taleplerini tersyüz etti. Yerel siyaseti merkezi siyasal dinamiklerin belirlemesi sonucu öncelikli sorunlar üzerinde tarafları karşılıklı etkileşime açan bir kamusal alan, demokratik bir yerel kurumlaşma oluşamadı.
Yerel yönetimler ya da merkezi yönetimin yerel temsilcileri
Bu nedenle dikkate almamız gereken ikinci konu yerel temsil sorunu: Bugün yerel yönetim deyince yerel yöneticiler, yerel yönetim bürokrasisi, yerel yönetim yapıları, yerel yönetim çalışanları, hatta çalışanların aileleri mi anlaşılmalı, yoksa hemşeriler, halk mı? Yerel yönetimlerin yasa değişiklikleri konusundaki görüşleri, kendi yararlarının temsil edilmesinden ibaret olabilir mi?
Hatırlanırsa bu sorunu ortaya koyan en bariz örneklerden biri geçen Hükümet döneminde yaşanmıştı. Hükümet yerel yönetimler yasalarında değişikler yapmaya niyetlenmiş, tasarılar TBMM komisyonuna geldiğinde yerel yönetimler reformu adı altında sunulan değişikliğin merkezi yönetimin yerel temsilcilerinin yetkilerini artırmaya yönelik olduğu görülmüştü. (Yasa değişikliklerini Hükümet hazırladığına göre, konuya kendisi açısından bir yaklaşım getirmesi son derece doğaldı.) Yerel yöneticiler bu değişiklik tasarılarına yetkilerinin kısıtlanacağını düşünerek tepki göstermişlerdi. Yerel yönetim temsilcileri kalabalık bir şekilde Ankaraya gitmişler ve gerekirse demişlerdi, buraya bir milyon insanı yığarız. (Söylediklerine göre yerel yönetim çalışanları, aileleri, yakın akrabaları bir milyon kişiyi buluyormuş.)
Değişim, öncelikle bu ilişkinin değişmesi demek
Bugüne kadar olan gelişmelerde görülen özellik sürekli ve değişmez bir biçimde mevzuatın uygulamayı düzenlemeyi hedeflemesi.
Merkezi otorite, yerel yönetimleri mevzuatla düzenlemeye, işlevlendirmeye, kurumsallaştırmaya, yerel yönetimler de kendilerine tanınan bu alan içinde hareket etmeye çalışıyorlar.
Oysa değişim demek, öncelikle bu ilişkinin değişmesi demek. Bir değişimden sözetmek için değişim ihtiyacının bir sonucu olacak uygulamalara yerel yönetimlerin mevcut mevzuatın içinde de olsa bir ölçüde cevap verebiliyor olması, hatta uygulamanın mevzuatı zorluyor olabilmesi de önemli bir gösterge. Son olarak -bunun doğal uzantısı olarak- sorunlardan, çözümlerden ve yeni bir uygulama ihtiyacından kimin sözettiği, değişimi kimin adına talep ettiği de çok önemli bir başka gösterge. Bu nedenle belki bu değişim ihtiyacını sorunu tanımlayıcı temel bir unsur olarak da yorumlamak mümkün.
Kamu projelerinin temsil kabiliyeti
Kısacası eğer bugün kamu yönetimlerinde bir değişiklik olmasını istiyorsak, değiştirmemiz gereken ilk şey yasaların kendi başlarına değişim yaratıcı bir özelliğinin olduğu yanılsaması. Yasalarla kamu düzenini, işleyişini değiştirebileceğimizi zannetmemiz kamu düzeninin en değiştirilemez özelliği. Bu iddia, siyaseti yalnızca temsilcilerin bir uğraşı haline getiriyor.
Kamu yönetiminin, işleyişinin sembolik bir alana hapsedilmesi ile kamu projeleri, kararları temsil kabiliyetlerini yitiriyorlar. Bunun en somut örneği ise yerel yönetimler. Yerel yönetimleri sorumlu kıldığımız imar planları kağıt üzerinde kalarak kentsel gelişmeyi düzenleyemediği gibi, şehirlerin fakirleşmesine, haksız kazançlara yol açıyor.
Yerel yönetimler sanki piyasaya üretim yapan özel kuruluşlar gibi ben istediğim gibi yaparım, siz kullanmak zorundasınız görüşünü temsil ediyorlar. Kararlar ve projeler kavramsallaştıralamadığı için kamu yönetimi fikri ortadan kalkıyor. Yerel siyasetin sembolik alanındaki aktörler kendi kamu yararı kavramlarını kamu adına gerçekleştirmek istedikçe, kamu kavramı özelleşiyor. Şehirlerin ulaşımı iyice içinden çıkılmaz bir hal kazanıyor, yapılan yatırımlar boşa gidiyor, kaynaklar çarçur ediliyor. Afetler karşısında giderek çok büyük ölçekli riskler oluşuyor, kültür ve doğa varlıkları korunamıyor.
Kamu yönetimi anlayışını değiştirmek
Sonuç, Türkiyede kamu yönetimi anlayışını dönüştürmek için yerel yönetimler elverişli bir siyasal araç olabilir mi? Hiç şüphesiz hayır!
Eğer kulağımızın çok alışık olduğu yerel yönetimler demokrasinin beşiğidir sözüne kanıp cevabımız sorgusuz, sualsiz bir evet olsaydı, belki de heveslenmeye hiç imkanımız olmayacaktı.
Bugünkü durum bütün sorunları ve çelişkileri ile önemli bir potansiyel ile karşı karşıya olduğumuzu bize en azından hissettiriyor. Çünkü merkezi yönetim, yerel bürokrasi, üniversiteler, özel sektör, hatta bir ölçüde STKlar yerel sorunlar üzerinde söz sahibi olsa da hemşeriler, halk, temsil edilenler yerel siyasal süreçlerden dışlanmış durumda. Oysa yerel yönetimlerden başlayarak kamu yönetimlerinde değişimi sağlayacak güç halkın kendisi.
Yerelde halkın yüzyüze yaşadığı sorunların çözümü için meşruiyeti önemseyen, bilgi paylaşımını sorun eden bir gayrıresmi bir uzmanlık işlevinin ortaya çıkması gerekli. Başta STKlar, üniversiteler, meslek odaları yerel sorunlar karşısında yalnızca kendi kamu yararı anlayışlarını, tercihlerini (yönetimlere kendi katılımlarını) ifade etmek yerine halkın sorunları sahiplenme imkanlarını geliştirmeyi tercih ederlerse, kamu yönetimi anlayışını da, yerel yönetimleri de değiştirmek mümkün.
Moda Burnuna yapılmak istenen otoyola karşı semt inisiyatifinin çabaları, 3. Köprüye karşı çıkan halkın kararlılığı, yeşil alan mücadeleleri, nükleer santrale karşı direniş, mobil santrallere karşı yükselen sesler bize sorunun ve çözümlerin nerede olduğunu gösteriyor. Türkiyede kamu yönetimi kavramını değiştirecek dinamikler artık yalnızca yasalarda değil, bu tür gelişmelerde de aranmalı.
Çünkü yerel yönetimlerdeki gelişmeler, başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiyede de kararların uzlaşma ve iletişim içinde alınmasını sağlayacak somut, tanımlı bilgi paylaşma mekanizmalarının talep edilmesiyle olacak. (BB)