Panelin kolaylaştırıcısı Doç. Dr. Sevda Alankuş, "buluşmamızın nedeni yaygın medya ve yaygın medyadan rahatsızlıklarımız" dedikten sonra, sözü "gazeteciliğin ve iletişim akademisyenliğin duayeni" diye nitelediği Hıfzı Topuz'a verdi.
İletişim Araştırmaları Derneği (İLAD) Kurucu Başkanı Topuz, "Yaygın Medyada Kokuşmuşluk ve Alternatif Arayışları" başlıklı konuşmasında, medyanın "4. kuvvet" ve "bağımsız" olarak nitelenmesinin daha Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra palavra olduğunun anlaşıldığını, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından da büyük güç kazanan medyanın inandırıcılığını yitirdiğini söyledi.
Topuz: "Kişisel Kitle İletişim Şebekeleri"nin üzerinde durmalıyız
Topuz, bugün dünyada 1 milyar İnternet, 2 milyardan fazla da cep telefonu kullanıcısı olduğuna, küreselleşme karşıtlarının bu kanalları iletişim ve enformasyonu yaymak için kullanışına dikkat çekti.
Yeni bir terimle "kişisel kitle iletişim şebekeleri" olarak adlandırılan bu oluşumların üzerinde durak gerektiğinden söz eden Topuz, İnternet günlüklerinin (blog) sayısının hızla arttığını, yılda 30 milyon yeni İnternet günlüğü açıldığının altını çizdi.
Topuz, haberin çarpıtılmasına, eksiltilmesine, gizlenmesine karşı girişimlerin öneminden de söz etti. Ve medyanın üzerindeki baskıları özetleyerek şöyle kategorize etti:
Devlet baskısı: Devlet baskısının sonucuna Şemdinli bombalamasının yaygın medyada çok az yer bulmasını, Irak işgalinin bahanesi olan kitle imha silahlarının hiç olmamasını örnek veren Topuz, "ABD'de Fox News propaganda aracı olarak çalışıyor. Afganistan'da, Irak'ta olanları yalnız biz değil, ABD halkı da öğrenemiyor. Irak işgalinden bir yıl sonra bile ABD halkı Irak'ta kitle imha silahlarının olduğuna inanıyordu. Bunlar medyanın uyuşturmasıyla gerçekleşti" dedi. Topuz, ABD'de devlet baskısıyla, birçok gazetecinin " haberlerin doğruluğu değil, ABD'nin çıkarları önceliklidir" çizgisine geldiğini söyledi.
Medya patronlarının şirketlerinin çıkarlarının haberden üstün olduğunu dayatmasından ve medya üzerindeki reklam baskısından da söz eden Topuz, haberlerin kirlenmesinden de bahsetti.
Liberal sağın haberlerdeki finans pazarları kültürünü, reklam kirlenmesini, enformasyonun magazinin içinde yok edilmesini yaşamın, liberal düzenin gereği olarak gerekçelendirdiğini, ama halkın buna tepki duyduğunu söyleyen Topuz, Ignacio Ramonet, George Orwell ve Harold Pinter'dan alıntılarla şunlara dikkat çekti:
* "Olaylar kutsal, düşünce özgürdür" ilkesinden bugün eser yok. Medya patronları, küreselleşme patronlarıyla işbirliği içinde.
* Habercilik eleştirel bir meslektir. Amacı vatandaşı oluşturmaktır.
* Neoliberalizm tilkinin de tavuğun da "özgür" olduğu bilgisini, tilkinin tavuğu yeme, tavuğun da yem olma özgürlüğünü dayatıyor. Bu düşünceyle ters düşen sesini duyuramıyor; medyada yer bulamıyor.
* Enformasyon magazinin içine yedirildikçe, aslında halkın haber alma özgürlüğü ihlal ediliyor.
Castellanos: Toplumsal cinsiyet eşitliği temelli gazetecilik çok şeyi değiştirdi
Forum'a Kolombiya'dan katılan gazeteci ve kadın hakları aktivisti Angella Castellanos da, kadın hareketinin yükselmesiyle, kadının medyadaki temsilinin ve kadının medyaya katılımının nasıl yükseldiğini anlattı.
Castellanos, dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların medyada aynı oranda temsil edilmediğini, medyaya aynı oranda katılmadığını vurgulayarak 1990'larda bugüne, toplusal cinsiyet temelli habercilik yapan, yönetiminde kadınların olduğu, şebekesel haber servislerinin dünya çapında büyüdüğünü anlattı.
Başlangıçta kadınların medyada temsil edilmemesine odaklanan haberlerin giderek üreme haklarını, kadınların ekonomiye katılımını içerdiğini söyleyen Castellanos ve toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımının benimsenmesinin öneminden bahsetti.
Eryılmaz: Gazeteciler birey olarak da çok şeyi değiştirebilir
Radikal gazetesinden Tuğrul Eryılmaz da "Yaygın Medyayla Nereye Kadar" başlıklı konuşmasında, "Medya mevcut iktidar ilişkilerini pekiştirir, dedikten sonra ne yapacağız" sorusunu ortaya attı.
Eryılmaz, Adorno'dan alıntıyla, "içkin eleştiri"nin, yaygın medyanın içinden gelen eleştirinin çok önemli olduğunu, bu eleştiri olmaksızın yapılan analizlerin yalnızca bir felaket tablosu yaratmakla kalacağını öne sürdü.
Eryılmaz yaygın medyanın içindeki gazetecilerin birey olarak çok şeyi değiştirebileceklerinin farkına varmasıyla, değişim olanaklarının yaratılabileceğini söyledi ve birkaç yöntemsel örnek verdi:
Haber kaynakları: Toplusal bir olayda devletten ya da emniyetten görüş almak yerine, olayın mağdurundan "dayak atılandan" görüş almak.
Reklam sektörü baskısına direnmek: Gazete eklerinin yalnızca reklam alabilmek için çıkarıldığını, bunun gazetecileri bu reklam alanlarını dolduracak için içerik üreticilerine dönüştürdüğünü saptayan Eryılmaz, "Bunlarla kavga edilebilir. Haber sızdırarak, bu baskıyı deşifre ederek yapılabilir bu" dedi.
Örgütlenme: Eryılmaz, Türkiye'de çok az sendikalı gazeteci olduğunu söyledikten sonra, "Özgür gazeteci olmamız için örgütlenme şart" dedi.
Eryılmaz, yaygın medya içinde muhaliflerin bulunabildiğini, bunun görmezden gelinmemesi gerektiğini söyledi ve ekledi: "Birey birey olarak önemlidir. Bunu hak etmek durumundayız. Gazeteciler bunu görmeli ve fark yaratmalı."
Duran: Gazetecilik muhaliflik mesleğidir
Gazeteci ve Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Ragıp Duran da Eryılmaz'ın savının "Batı medyası" için doğru olduğunu, ancak Türkiye'de geçerli olmadığını söyleyerek söze başladı; Türkiye egemen medyasıyla ilgili ana sorunları karşılaştırmalı olarak şöyle özetledi:
Hukuk devleti: "Türkiye hukuk devleti değil, yasa devletidir. Oysa Batı'da medyayı da düzenleyen daha kıdemli, daha oturmuş bir burjuva hukuku var. Bu nedenle, bizdeki kadar sorun yok."
Toplumdaki medya bilinci/okuryazarlığı: "Türkiye'de toplum-medya ilişkisi yüzeysel. Bu nedenle medyanın Batı'da bir gazetecinin sokağa çıkamamasına neden olacak olumsuzluklarına, Türkiye'de vurdumduymazlıkla tepki veriliyor."
Sendika: "Batı'da sendika, yalnızca gazetecilerin işçi haklarını savunmak için değil, aynı zamanda mesleğin etiğini ve varoluş nedenlerini uygulamak için de var. Sendika mesleği savunmalı."
Gazetecilerin eğitim/kültür düzeyi: "Fransa'da bir gazeteci Genelkurmay Başkanı'nın adını bilmez. Türkiye'deyse biliyor. Ama sadece onu biliyor."
Medya mülkiyeti: "Batı'da medya mülkiyetine yasal kısıtlamalar var ve uygulanıyor. Ulusal gazete sahibi, yerel gazete sahibi olamıyor; bankası olan televizyon sahibi olamıyor. Oysa Türkiye'de yasal düzenleme olsa da uygulanmıyor. Oluşan olağanüstü tekel, iktidara fazlasıyla bağımlı."
Muhalefet yokluğu: "Siyasi alanda muhalefet olmayınca medyada da olmuyor. Yurttaşları gerçek anlamda bilinçlendirmek için gerçek bağımsız medya adacıkları olmalı."
Kimliksizlik: "Batı'da gazeteler için 'ciddi' ve 'popüler' diye bir ayrım var. Oysa Türkiye'de -biçimsel olarak da- 'ciddi' ve 'popüler' arasında bunalımda."
Kamu alanı ve aydınlar: "Zola, Sartre, Chomsky, yazdıklarıyla kamu alanına müdahale ettiler. Bizde aydınlar TV dizilerinde oynuyor, danışmanlık yapıyor.
"Gazetecilik, esasında muhaliflik mesleğidir. Muhalif olmayan da tatlı su gazetecisidir. Tatlı suya ihtiyacımız yok." (TK)