Kalpak, son dönemde Güneydoğu'da tırmanan çatışmaların yeni bir göç dalgasını beraberinde getirecek boyuta ulaştığına dikkat çekti.
"Bize son dönemde yapılan başvuruların çoğunu korucu olmayı kabul etmedikleri için göçe zorlananlar oluşturuyor".
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü'nün "Türkiye Göç ve Yerinden Olmuş Nüfus Araştırması"na göre, son beş yılda dünya genelinde yaklaşık 25 milyon kişi çatışmalar veya insan hakları ihlalleri nedeniyle kendi ülkeleri içinde yerlerinden oldu.
Araştırmaya göre, Türkiye'de de 1995-2000 yılları arasında 6 milyon 692 bin kişi göç etti ve bu göçün yüzde 57'si kentler arası gerçekleşti.
İçişleri Bakanlığı'nın 2005 Ocak sonu verileri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki 12 ilde "terör ve terörle mücadele" nedeniyle 357 bin insanın yer değiştirdiğini söylerken uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum örgütlerinin raporlarına göre bu rakam 3-4 milyon arasında değişiyor.
"İspat yükümlülüğü devlette olmalı"
Ruhşen Doğan, terörle mücadeleden doğan zararların karşılanmasına ilişkin yasa ve yönetmeliğin bu haliyle uygulandığı takdirde koruma alanını çok darlaştıracağını belirtti.
"Bu durum yasanın amacına ters düşecektir. İspatla ilgili karşılaşılabilecek sorunların çoğu mağdurlardan kaynaklanmadığı için ispat külfetini mağdurlara yüklemek adil ve makul bir yaklaşım olmayacaktır. Dolayısıyla ispat yükümlülüğün yer değiştirmesi gerekir".
İnsanların sonuç alamayacaklarını düşündükleri için başvuru yapmadıklarını söyleyen Doğan, TOHAV bünyesindeki Zorunlu Göç Mağdurlarına Hukuki Destek Birimi olarak bugüne kadar 282 kişi için girişimde bulunduklarını, 100 kişiye ise sözlü yardım ettiklerini söyledi.
Ahmet Kalpak da, 27 Temmuz 2004 tarihinde yürürlüğe giren 5233 sayılı yasa çerçevesinde mağdurlardan delil olarak "olay tutanağı" talep edildiğini belirterek, "Özellikle Şırnak ve Hakkari gibi zorunlu göçün en yoğun yaşandığı illerdeki tespit komisyonlarının başvuruları olay tutanağına bağımlı kılmaları, tüm başvuruların reddi anlamına gelecek" dedi.
"Yalnızca maddi değil psikolojik zarar da var"
"Hükümetin ve daha önceki hükümetlerin görmezden geldiği zorunlu göç, devasa toplumsal, siyasal ve kültürel bir sorun olarak çözümünü artık dayatmıştır" diyen Kalpak şöyle devam etti:
* Bizim tavsiyemiz ve beklentimiz hangi delil olursa olsun zararını bir şekilde ispatlayan herkese zararlarını karşılayacak miktarda tazminat ödenmesi. Aksi takdirde sorunu derinleşmekten kurtaramayız.
* Tırmanan şiddetin derhal sona erdirilmesi için herkes üzerine düşeni yapmak durumunda.
* Zorunlu göçün mağdurları maddi kayıplarının dışında çok ciddi psikolojik çöküntüler de yaşanmış. Son dönemde artan toplumsal gerginliğin bunların yansıması olduğunu düşünüyorum.
"Komisyonlar bağımsız olamaz"
Ruhşen Doğan, 5233 sayılı kanun ve uygulamaya dair yönetmelikte Zarar Tespit Komisyonu üyelerinin tümünün merkezden yönetim esasına göre atanacağını hatırlatarak devam etti:
"Valinin vesayeti altında oluşturulan bu kurulun bağımsız olmaması nedeniyle objektif karar vermesi zor. İç göç konusunda çalışmalar yapan STK temsilcilerinin ve yerel örgütlerin katılımından yoksun bir komisyonun hakkaniyete uygun çalışma gösteremeyeceğini düşünüyorum".
Doğan TOHAV'ın yasa ve yönetmelik metnine ilişkin temel eleştirileri ise şöyle sıraladı:
* Yönetmelikte zarar tespit komisyonunun çalışmalarında; yaralanma, sakatlanma durumlarında sağlık kurulu raporu, olay tutanağı, taşınır taşınmaz malların zarar görmesi halinde ise malın zarardan etkilenme durumunu açıklayan olay tutanağı, taşınır taşınmaz malın kendi tasarrufunda bulunduğunu gösterir her türlü belgenin isteneceği belirtilmekte.
* Ancak OHAL döneminde yaşanan ağır baskı ortamında köylülerin resmi makamlardan zararlarını tespit ettirmeye yönelik tutanak tutulması talebinde bulunma olanakları yoktu. Büyük bir çoğunluğun elinde yaşadığı olaylara ilişkin resmi bir belge ya da olay tutanağı yok.
* Taşınmazlarla ilgili olarak köylülerin büyük bir bölümünün elinde ev ve arazi tapuları bulunmamakta çünkü halen arazilerin kadastrosu yapılmamıştır. Köylülerin çoğunluğu arazilerinin zilyedi konumundadır. Zilyetlik, mülkiyet hakkına yönelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurularda kabul edilen bir olgudur. Bu nedenle zilyetliğin esas alınması gerekir. Aksi takdirde yasanın kapsama alanı daralacaktır.
Doğan ayrıca, gönüllü hukukçulardan oluşan Hukuki Destek komisyonunun 27 Temmuz tarihine kadar mağdurlara hukuki desteği sürdürmeye devam edeceğini bildirdi.
Düzenleme
2004 Ağustos'unda 5233 sayılı " Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun" ile bu kanunun uygulanmasına dair "Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmelik" kabul edildi.
5233 sayılı kanun ve ilgili yönetmeliği uyarınca; 19 Temmuz 1987 tarihiyle 30 Kasım 2002 arasında "terör nedeniyle, terörle mücadele sırasında veya terörle mücadelede alınan tedbirlerden" dolayı zarar görenlerin zararlarının yargı yoluna gidilmeden idareye yapılacak başvurular yoluyla karşılanacağı belirtildi.
Bu amaçla il ve ilçelerde vali ve kaymakamlıklara bağlı zarar tespit komisyonlarının oluşturulması kabul edildi.
Komisyonlara yapılacak başvuruların değerlendirilmesinin ardından başvurulardan uygun bulunanlar için keşif yapılacağı ve sonrasında zararların sulh yoluyla karşılanacağı bir yasal prosedür öngörüldü.
Hükümet 2005 Ocak sonu rakamlarına göre yaklaşık 125 bin kişinin köylerine geri döndüğünü açıkladı.(KÖ/EÜ)