Doğu illerinde sel sonucunda ölenlerin sayısı 40'a yaklaştı. Ancak, Kadıoğlu ve Gökçe, bu sonucun önlenebilir olduğunu vurguluyor.
Kalıcı çözüm yerine yara sarmak
Gökçe, "Hem merkezi hem de yerel düzeyde afete ilişkin bakışın değişmesi, afet risklerini azaltıcı planlama yapılması gerek. Oysa mevcut politikalar yara sarmak üzerine. Afetten yara sararak kurtulamazsınız. Risklerin etkilerinin minimize edilmesi gerek" diyor.
Kadıoğlu da, "Seneye yeniden sel olacak, diye düşünmüyoruz. Kalıcı çözüme gitmiyoruz. Her afetten sonra 'atlattık, çok şükür' deyip ders almıyoruz. Oysa, 'sel altında kalmayalım' diye önlem almak gerek."
Kadıoğlu: Türkiye'nin risk yönetimine gitmesi gerekiyor
Kadıoğlu, modern afet yönetimi biliminin gereklerine göre risk yönetimine gitmek gerektiğini söylüyor. Bu da üç aşamadan oluşuyor: Zarar azaltma, hazırlık, tahmin ve erken uyarı.
Kadıoğlu'na göre, bir tür seferberlikle, sel yatakları belirlenmeli, binalaşma durdurulmalı, mevcutlar ortadan kaldırılmalı.
Türkiye'nin acilen yapması gerekenlerse şöyle:
* Havzalardaki, akarsu yataklarındaki mevcut binaları teşhis etmek gerek.
* Uzun ve kısa vadeli riskleri ortadan kaldırma planları yapmak gerek.
* Mevcut riskleri kaldırmak için, bu alanlarda ıslah çalışmaları yapılmalı; buradaki binalar kaldırılmalı.
* Tahliye planları yapılmalı. Bu süreçte gerçekleşecek afetlere karşı hazırlık yapılmalı.
* Yerel yönetimlerin tahmin ve erken uyarı için çalışması gerek. Sel tahminleri noktasal yapılır. Bunu meteoroloji yapamaz. Sel tehlikesi belirlendiğinde, sel gözcüleri görevlendirilmeli, ölçüm aletleri yerleştirilmeli. Su düzeyini gözlemeliler.
"Meteorolojik afetler 7 kat arttı"
Kadıoğlu, 1990-2000 arasında, meteorolojik afetlerin sayısının 1900-1940 arasındakine göre 7 kat arttığına dikkat çekiyor.
Bunun önemli nedenlerinden biri de küresel iklim değişikliği. "Ama" diyor Kadıoğlu, "Her yağmuru küresel iklim değişikliğine bağlamak doğru değil. Buna dikkat etmeliyiz."
"Küresel iklim değişikliği, mevcut problemlerin daha çok ve şiddetli görünmesine neden oluyor. Aşırı yağış veya kuraklıkla karşılaşıyoruz."
Kadıoğlu, bütün dünyada yağışlarda son yıllarda büyük artış olduğunu söylüyor. Ancak bunun asıl sonucu, Türkiye'de yaşanan akarsu selleri değil, şehir selleri.
"New York, Tokyo, Paris gibi altyapısı güçlü olan şehirler bu nedenle aşırı sağanak yağışlarda selle karşılaşıyor. Eski yağış tipine göre yapılmış altyapıları şimdi yetersiz kalıyor.
"Ama bizde yaşananlar, olmaması gereken, önlenebilir taşkınlar. Çarpık kentleşmeden ve plansızlıktan, afet yönetimine uygun davranamamaktan kaynaklanıyor."
Gökçe: Afet politikasını içeren imar yasasına ihtiyaç var
Buğra Gökçe, yaşananların yılların yanlış politikalarının sonucu olduğunu söylüyor.
"Kentleşmeyle, yerleşmeyle ilgili politikalarla afet politikalarını entegre edecek bir temel yasaya ihtiyaç var. Yani İmar Yasası değişmeli. Ama bunun yerine, adına kentsel dönüşüm denen, ama aslında kentleri rantsal bölüşüme açan, daha da çok risk üreten tasarılar yasalaştırılıyor."
Yerel düzeyde de, belediyelerin afet yönetim planlarının, acil eylem planlarının olmadığına, varsa da hayata geçmediğine dikkat çekiyor Gökçe.
"Her yerel yönetim, afete maruz alanları teşhis etmeli, tedavi etmeli, planlama çalışması yürütmeli."
"En çok etkilenenler hep yoksullar"
Gökçe, bu durumun sonucunun en çok ve sürekli olarak yoksulları etkilediğine dikkat çekiyor.
"Bu alanların önemli bir kısmı, yerleşime konu olmayacak, zemin suyu yüksek dere kenarları. Yoksulların yerleşim için seçmek ve yaşamak zorunda kaldıkları alanlar.
"Şimdi yoksulların yarasını sarmak, onların sorunlarını kalıcı olarak çözmüyor. Bu yaklaşım kentin yaşanabilir hale gelmesini de sağlamıyor."
Politikalarda bir değişiklik olmadığı sürece, yoksulların daha da ağır etkileneceğini vurgulayan Gökçe, "Oysa bu devletin sosyal sorumluluğudur. Devlet rant projeleriyle müteahhit gibi ilgilenmeyi sürdürdükçe, kayıplardan da sorumludur" diyor. (TK)