Açık sarı elmaların (yeşil elma diye satılan) yığıntısı üzerinde bir kesekağıdı duruyordu Üzerinde ki el yazısı; "Şeker hastaları için doktor tavsiyesi" diyordu.
Tezgahtara yanaşıp, niye böyle yazdın diye sorunca, ekşi elma abla bu, dedi.
Şeker tatlıdır. Şeker hastalarına şekerli şeyler yasaksa, ekşi şeyler tavsiye edilir. Yani tatlı meyveler yasak, bu durumda ekşi meyveler doktor tavsiyesi oluyorlar.
Aristo'dan beri çok zaman geçti, ama düz (bu durumda yamuk) mantık hala geçerli.
Ben doktorum, bu yazdığın yanlış, bu yazıyı kaldır, diyorum tezgahtara. Doktorlar öyle diyor, diye ısrar ediyor sırıtarak.
Milletçe utanınca
Biz milletçe utanınca, bir sırıtırız, bir de ısrar ederiz, bilirsiniz. Hatamızı kabul etmek diye bir şey yazmaz ya defterimizde...
Hangi doktor diyor, ben de doktorum, yok öyle şey, falan, çaresiz!
Çaresiz olan bence şeker hastası olanlar, bir anlamda. Etrafınızda bir yığın tavsiye, bir yığın diyabetik ürün. Herkes doktor, herkes uzman, her konuda.
Eeee, ben de beyin doktoruyum, bana ne şeker hastalarından. Uzman olmadığım bir işe burnumu sokmasam ya..
Pek de öyle değil aslında. Şeker hastalığı bütün vücudu, bütün organları ilgilendirir. Asıl tahribatı ise damarlarda yapar. Damar dediğinizin de vücutta gitmediği yer, girmediği organ olmadığına göre. Beyin kalamıyorsa bu gidişatın dışında, doktoru nasıl kalsın işin dışında...
Şeker size kayıtlı
Eğer şeker hastalığınız kontrol altında değilse, eğer yiyip içtiğinize dikkat etmiyor, şekerinizi ölçtürmüyor, ölçtürüyor ama düşürmüyorsanız, yani hastalığınıza kayıtsızsanız, bilin ki o size kayıtlı.
Şeker'in, yavaş yavaş yaptığı tahribatı bilmez, görmez, hissetmezsiniz ama bir gün...
Bir gün bir yerden patlayıverir.
Örneğin bir sabah kalkarsınız yüzünüz çarpılmış, ağzınızı toplayamıyor, ıslık çalamıyor, yemeklerin tadını alamıyor, salyanızı ağzınızda tutamıyorsunuz. Ağzınız sağa çarpılmış, mesela sol gözünüz de pek kapanmıyor. Birkaç saat ya da birkaç gün sonra artık gözünüz hiç kapanmaz, ağzınız hiç toplanmaz olunca, doğru doktora.
Doktor diye bana başvurdunuz ya, anlatayım efendim;
Buna yüz felci denir.
Yüzümüzde küçük ama önemli adaleler vardır. Gülerken, konuşurken, üflerken, oflarken, gözlerimizi kısarken, kaşlarımızı çatarken, şaşırırken, kızarken, uzun sözün kısası hemen her türlü mimikte, ayrıca yiyip içerken de, kullandığımız bu kaslar, öyle ufaktır ki, pek farkında bile olmayız varlıklarını normalde, ama çalışamadıklarında anlarız önemlerini.
Yüzün bir tarafındaki kasları bir yüz siniri çalıştırır, diğer tarafındakileri diğer yüz siniri. Yüz siniri, kulak etrafında bir yerlerde, kemikten bir kanalın içinden geçip, yüzdeki adalelere gelir.
Nereden mi gelir? Af edersiniz unuttum, beynin içinden, aslında tıbbın beyin sapı adını verdiği, beynin arka alt kısmındaki bir yerlerden gelir. Gelmesi sözün gereği, bu sinirin başladığı yer beyin sapı, ulaştığı yer suratımızın bir yarısıdır, demek istedim.
Sinirin içinden geçtiği bu kemik kanal içinde bir sıkışıklık olursa (Bazen soğukta, rüzgarda kalmayla olur bu, bazen virüs denilen bir etkenle) yüz siniri iş göremez olur.
Bazen de yüz sinirine kan getiren minicik damarlardan biri, şeker hastalığına ya da başka bir nedene bağlı olarak tıkanır, sinir, bu nedenle kan alamayınca, yani beslenemeyince hastalanır.
Yüz siniri başka nedenlerle de çalışamaz olur. Ama diğer nedenler nadirdir.
Ne nedenle olursa olsun, yüz siniri hastalanınca oluşan duruma yüz felci denir.
Sandalyeye tersten oturma
Felç lafının kendisi korkutucudur. Ama kol ve bacak felçlerinin tersine yüz felcinde çoğu kez sorun beyinde yani merkezde değil, sinirin kendisinde, yani çene kemiğinin içindedir. O yüzden ciddi bir hastalık sayılmamalıdır bence.
Yüz felci öldürücü değildir.
Yüz felci beden felcinin öncüsü değildir. (Bir beden yarısı felç olduğunda yüzde de felç olabilir ama o tümüyle farklı bir durumdur.)
Yüz felci çoğu zaman ilaçlarla, bazen ilaçsız bile geçer. Bazen de ameliyat gerekir. Hani kanalda çok sıkışmışsa, kanalı açıp rahatlatmak gerekir ama nadiren.
Yüz felci bazen iyileşmez. Bazen, tedaviye geç başlanması, tedavinin eksik yapılması, ya da yapılan düzgün tedaviye rağmen nedense, iyileşmez. O zaman ağız yamuk kalır. Bir şarkıcı vardı ya, sandalyeye tersten oturan. Onun gibi, (o felçli değildi kasten yapıyordu ama) çapkın gülümser insan işte o zaman, yandan yandan.
Şeker hastasının yüz felci
Şeker hastalarında gelişen yüz felcinin tam iyileşme ihtimali, şeker hastası olmayanlardan daha azdır.
Dedim ya, yüz felcinin hepsi şeker hastalığından olmaz. Şeker hastalığından da sadece yüz felci olmaz. Yüksek şeker yüzünden vücudun diğer pek çok siniri felç olabileceği gibi, birçok organı da çok ama çok önemli hasarlara uğrayabilir. Hatta bu hasarlar ölümcül bile olabilir.
Bunları anlatmaktan amacım şeker hastalarını korkutmak değildir.
Hemen herkes, bir nedenle, felç olabilir bir gün.
Ama yediğimize, içtiğimize dikkat etmez, şekere tansiyona aldırmazsak, kırmızı mumlu davetiye yolluyoruz demektir, felce de, ötesine de.
Ölçtürün
Tekrar edeyim;
Yediğinizle içtiğinizle yakından ilgilenin.
Haa, bir de, bol bol hareket edin.
Ben şekerim çıkınca, tansiyonum yükselince anlıyorum, demeyin.
Sakın demeyin.
Çünkü anladığınız durumlar, çok ani değişikliklerin olduğu durumlardır.
Hafif hafif yükselen tansiyon ibrenin sonuna vursa da, yükselen şeker sağlık sınırlarını zorlasa da, fark etmez kişi, içinde olup biteni.
Budur bir çok kaybın nedeni.
Sakın ha, ben anlıyorum sanmayın, aldanmayın;
Ölçtürün.
Normal dışıysa sonuç, mutlaka tedavi ettirin.
Ekşi elma tavsiyelerine de, diğerlerine de pek aldırmayın.
Benim tavsiyelerim, kırmızı mumlu davetiyeleri iptal edin.
Sağlıkla, mutlulukla kalın. (NÇ/NM)