Ümran Tekdal 23 yaşında. İstanbul Üsküdar’da yaşıyor. İnşaatlarda işçilik yapıyor.
10 Ekim’de Ankara’daki barış mitinginde gerçekleşen intihar saldırısında yaralandı. 10 gün komada kaldı. Uyandığında birçok arkadaşını ve kuzenini kaybettiğini öğrendi. Bir gözü artık görmüyor. Yüzüne yerleştirilmiş platin, vücudunda şarapnel izleriyle devam ediyor hayatına.
Barış mitinginin ertesi günü 10 yıllık sevgilisiyle evlenecekti, nişanı vardı. Ama nişana yetişemedi. Şimdi “karşı taraf vazgeçti herhalde” diyor.
Kuzeni Ramazan miting alanında hayatını kaybetmiş, aylarca saklamışlar ondan. Ama o “Dayımın oğlu öldü, insanın içinin acımaması imkansız ama 9 yaşındaki Veysel hiç yaşamamışsa fark etmez dedim, ayırmadım kimseyi” diyor.
Ramazan’ın babasının, oğlunun ölümünden onu sorumlu tuttuğunu anlatıyor; “Ramazan’ın ölümüne ben sebep olmadım, ölümüne sebep olanlar belli. Keşke dayım benimle konuşsa da sorsa. Ama bizimle hiç konuşmuyorlar.”
Söz Ümran Tekdal’da;
“10 Ekim’den sonra hayat belki çok daha iyi olacak gibi geldi. Tabii bu düşünceye hakim olduğum sıralar yataktaydım. Üstümde yara yorgunlukları bulunuyordu. Ölümden döndük ya, her şey sıcak geliyor insana.
“İki ay sonra yataktan kalktım. İnsanların içine girmeye çalıştığım sırada anladım bazı gerçekleri. Evet, ailemi gördüm, arkadaşlarımı gördüm, çevremi gördüm. Bir şeyin değişmediğini sanıyordum ama insanların bana bakışı değişti. Birçok yerde dışlandım. Maddi ve manevi yönden çok sıkıntılar çektim ancak ailem her zaman arkamdaydı şimdi de arkamda. Şu an ayaktaysam ailemin desteği ile ayaktayım. Daha önce hiç tanımadığım ve sonrasında tanıdığım insanların yaklaşımları, mesajları beni çok etkiledi. Bu durumlardan kaynaklı ben de değiştim. Değişmem gerekiyordu. Belki yapı olarak değişmedim ama fikir olarak değiştim. Öncesinde neysem ikiye katladım iyi yönlerimi, birisi bana ters adım attığında iyi yönde karşılıyorum artık.
“Biz hastanedeyken mahkeme ile ilgili ifademiz dava açılacak diye alındı. Ancak mahkeme sürecini çok bilmiyorum. Ancak 7 Kasım’da bir mahkeme var. 10 Ekim’den sonra 15 ameliyat geçirdim, 16.’sı yolda. Bir gözüm görme yeteneğim görme yeteneğini kaybetti. Her yerimde platin var, yüzümde şarapnel izleri var, belli oluyor zaten… Vücudumda çok hasar bıraktı o patlama ama yine de kendimi iyi hissetmeye çalışıyorum.
“Patlamadan sonra duygularımı kimse bilemez, ben anlatsam o an anlayabilirler ama sonrası muamma, anlamazlar. Sıkıntılarım çok oldu. Dokuz ay çalışmıyorsun, iş hayatından yoksunsun. Maddi, manevi bir ihtiyacın oluyor ama o an bir şey yapamıyorsun. Ayağa kalkabildiğimde her şey hallolur, canın sağ olsun deniliyordu. Ama geçen bir yıl, insanın hayatından çok şey götürebiliyor.
“10 Ekim’den önce herkesi bir biliyordum ama 10 Ekim’den sonra baktım ki her insanın bir maskesi var.
“Ankara’ya gittiğim günün ertesi akşamı nişanım vardı. 10 yıllık bir ilişkim, sevgilim vardı. Onunla evlenmeyi planlamıştık. Ankara’dır, gidip geleyim bir şey olmaz dedim. Ama geriye dönemedim, geç kaldım… Nişan da olmadı, olamadı, olamayacak gibi de duruyor. Sanırım diğer taraf, vazgeçtiler.
“Biz Üsküdar’dan otobüsle 35 kişi gittik. Ancak aynı otobüste olduğum yedi arkadaşımı arkamda bıraktım. İçlerinden biri öz dayımın oğluydu. Ama hiçbir zaman dayımın oğlunu diğer insanlardan kayırmadım. Hepsi benim için bir, aynı 9 yaşındaki Veysel gibi benim için hepsi.
“Hastanede 10 gün komada kaldım. Uyandığımda kimse bir şey söylemedi. İki gün gözlerim kapalıydı, gözlerimi kaybettim zannediyordum. Sonrasında patlamada 101 kişinin yaşamını yitirdiğini öğrendim. Ne diyeceğimi bilemedim. Hemen dayımın oğlunu sordum; durumunun iyi, tedavi olduğunu söylediler. Üsküdar’daki tanıdıklarıma telefonla sordum yaşamını yitirenleri. Aycan, Fatma, Azize ve diğerlerinin isimlerini verdiler ama Ramazan iyiymiş, dayımın oğlunun adı Ramazan’dı. Ben inandım o sırada, çok soru sormamak istedim. Ailem ve arkadaşlarım Ramazan’ın öldüğünü bana söylemediler psikolojim bozulmasın diye.
“En son aylar sonra taburcu olduğum zaman Ramazan’ın kardeşi beni ziyarete geldi. Ben de Ramazan’ın nasıl olduğunu sordum. Yine bana iyi ve babasının yanında olduğunu söyledi. Ben de babasını aradım. Dayımı aradığımda kış ortasıydı. Dayımla konuştuğumda havanın çok soğuk olduğunu ve köyde yaşadığımız bir yerin ismini vererek oraya gittiğini söyledi. Ben o sırada hemen anladım ve telefonu kapatıverdim. Hiçbir şey yapamadım. Herkesi yanıma çağırdım ve Ramazan’ın gerçekten durumun ne olduğunu anlatılmasını istedim. Zaten olan olmuş, giden gitmişti… Ailem Ramazan’ın olay yerinde öldüğünü, bana ise daha önceden söylemeye çalıştıklarını ama söylemediklerini ifade ettiler. O an yine 9 yaşındaki Veysel geldi aklıma. Tabii dayımın oğlu öldü, insanın içinin acımaması imkansız ama 9 yaşındaki Veysel hiç yaşamamışsa fark etmez dedim, ayırmadım kimseyi…
“Dayımın oğlu Ramazan’la çok samimiydik, beraber çalışıyorduk. Gurbet ellerde de birlikte çalıştık. Kardeşten öteydik. İnsanlar birilerini kaybedince değerleri o zaman anlıyor. Ramazan bana hep takılarak derdi ‘Siz benim kıymetimi bilmiyorsunuz’. Bu lafını hiçbir zaman unutamıyorum. Değerini çok anladım, boşluğunu çok anladım…
“Çok iyi merhametliydi Ramazan, insanların yardımına hemen koşar giderdi. 4 çocuğu vardı, çocuk yaşta evlenmişti Ramazan… Ramazan’ın babası şimdi benimle konuşmuyor, dışlıyor, ölümüne benim sebep olduğunu söylüyor. Ramazan’ın ölümüne ben sebep olmadım, ölümüne sebep olanlar belli. Keşke dayım benimle konuşsa da sorsa. Ama bizimle hiç konuşmuyorlar.
“10 Ekim’den öncesi ve 10 Ekim’den sonra hayat çok daha farklı oldu. Ancak gittikçe durum daha kötüye gidiyor.
“O patlama önlenebilir miydi? Önlenebilirdi. Eğer insanlar Suruç patladığında sokaklara dökülseydi bugün ne 10 Ekim olacaktı ne de diğer patlamalar. Ölüm Allah’ın emri hepimiz öleceğiz ama yatağında ölen insanları sayısı gittikçe azalıyor.
“Bu kadar bombaların patladığı yerde hiçbir şey yapamıyorsak bu hepimizin ayıbı… Bu dünyaya gelmişsek bu dünya için bir şey yapmalıyız. Ancak görüyorum ki gözler kör, kulaklar sağır oldu. Anaların ağıtı yükseldikçe bazılarının hoşuna gitmeye başladı. Çok merhametli toplumuz, diyoruz ama bu olaydan sonra hiç de öyle görmüyorum, çok nankör insanlar var…
“Anaların gözyaşı döktüğü, ağıt yaktığı yerde gülücükler varsa merhametimiz yok demektir.” (OÜ/HK)
10 EKİM KATLİAMI'NIN 1. YILI RÖPORTAJLARI
Ümran Tekdal: Üsküdar'dan 35 Kişi Gittik, 7 Arkadaşımı Arkada Bıraktım
Uğur Yaman: O Gün Döktükleri Kan İçinde Kalan Barışı Tekrar Yükseltmek İçin...
Gökhan Yaralı: Barış İçin Gittim; Yine Giderim
Meliha Sayan: Babam Herhangi Bir Şekilde Ölmedi, Katledildi
10 Ekim Katliamı'nda öldürülenlerin isimleri |
Abdülkadir Uyan, Metin Kürklü, Gökhan Akman, Orhan Işıktaş, Gülhan Karlı Elmascan, Yılmaz Elmascan, Nevzat Sayan, Bilgen Parlak, Hacı Kıvrak, Rıdvan Akgül, Rıdvan Akgül, Hacı Mehmet Şah Esin, Gökmen Dalmaç, Elif Kanlıoğlu, Hakan Dursun Akalın, Ercan Adsız, Ayşe Deniz, Berna Koç, Fatma Esen, Gülbahar Aydeniz, Eren Akın, Canberk Bakış, Tayfun Benol, Nizamettin Bağcı, Kasım Otur, Başak Sidar Çevik, Nilgün Çevik, Resul Yanar, Mehmet Ali Kılıç, Tekin Arslan, Sezen Vurmaz, Dilaver Karharman, Onur Tan, Umut Tan, Sarıgül Tüylü, Dilan Sarıkaya, Ali Kitapçı, İsmail Kızılçay, Muhammet Demir, Korkmaz Tedik, Veysel Atılgan, İbrahim Atılgan, Emine Ercan, Kübra Meltem Mollaoğlu, Meryem Bulut, Seyhan Yaylagül, Ebru Mavi, Ali Deniz Uzatmaz, Ziya Saygın, Vahdettin Özgan, Cemal Avşar, Ahmet Katurlu, Selim Örs, Azize Onat, Dicle Deli, Güney Doğan, Binali Korkmaz, Mehmet Zakir Karabulut, Leyla Çiçek, Metin Peşman, Mesut Mak, Adil Gür, Gökhan Gökbönü, Şebnem Yurtman, Osman Turan Bozacı, İdil Güneyi, Abdullah Erol, Mehmet Hayta, Özver Gökhan Arpaçay, Şirin Kılıçalp, Uygar Coşgun, Ahmed Alkhadi, Nurullah Erdoğan, Gözde Arslan, Aycan Kaya, Yunus Delice, Sevgi Öztekin, Mehmet Tevfik Dalgıç, Sevim Şinik, Emin Aydemir, Fatma Karabulut, Ramazan Tunç, Erol Ekici, Feyyat Deniz, Necla Duran, Osman Ervasa, Ramazan Çalışkan, Vedat Erkan, Abdülbari Şenci, Niyazi Büyüksütçü, Gazi Güray, Sabri Elmas, Erhan Avcı, Ümit Seylan, Serdar Ben, Nevzat Özbilgi, Hasan Baykara, Fatma Batur, Bedriye Batur, Ata Önder Atabay. |
İddianame: Sorumlu IŞİD |
Saldırıyla ilgili iddianame 13 Temmuz 2016’da kabul edildi. 36 kişi hakkında dava açan savcılığın iddianamesinde, saldırı talimatını, İslam Devleti (IŞİD) Türkiye sorumlusu İlhami Balı'nın verdiği ifade edildi. İddianamede, Suruç saldırısını da aynı kişilerin organize ettiği belirtildi. İddianamede, Balı'nın da aralarında bulunduğu 14 sanık hakkında “birden çok kasten öldürme” suçundan 100'er kez ağırlaştırılmış müebbet, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan birer kez ağırlaştırılmış müebbet ile kasten öldürmeye teşebbüs etmek suçlarından 5 bin 83 yıldan 7 bin 820 yıla kadar hapis cezaları istendi. (AS) * Ölenlerin aileleri ve yaralılarla ilgili hukuki durum hakkında bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. |