İlki 1998 yılında düzenlenen Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin 24.’sü bu yıl 27 Mayıs’ta çevrimiçi gösterimlerine başlıyor.
3 Haziran’a kadar çevrimiçi gösterimleri devam edecek olan festivalin öne çıkanları arasında, Sundance Film Festivali’nde ‘Dünya Sineması-Belgesel’ bölümünün Jüri Özel ve İzleyici Ödüllerine layık görülmüş, Sushmit Gosh ve Rintu Thomas’ın yönetmenliğindeki ‘Writing With Fire’ var.
Şubat’ta Berlinale kapsamında seyirciye sunulan Memory Box ve Copilot da programın dikkat çekenleri arasında. Nisan Dağ’ın yönetmenliğini üstlendiği ve Talinn En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazanan ‘Bir Nefes Daha’, Venedik’te Geleceğin Aslanı Ödülü’nü ve Antalya Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü kazanan Azra Deniz Okyay’ın ‘Hayaletler’i de izleyici ile buluşacak olanlardan.
Kaouther Ben Hania’nın yönettiği ‘The Man Who Sold His Skin’ ve Jasmila Žbanić’’in ‘Quo Vadis Aida?’ filmi de festivalin programında olacak.
Festival kapsamındaki filmler 27 Mayıs-3 Haziran tarihleri arasındaki online gösterimlerinin yanı sıra, 4-11 Haziran tarihleri arasında da Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi ve CerModern’de açık hava sinemasında izleyicisine fiziksel gösterim yapacak.
Sinemada kadın emeğine vurgu yapan Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin direktörü Azize Tan ile festivale günler kala, festivali ve pandemi sürecinin festivale etkilerini konuştuk.
"Sorunlar küresel"
Bu yılın teması "Araftan Çıkmak" Bu tabir sizin için ne ifade ediyor?
“Araftan çıkmak” tabii bizim için çok şey ifade ediyor. Burada hem pandemiye bir gönderme var hem de asıl söylemek istediğimiz; uzun yıllardır devam eden kadın mücadelesinin ve kadın hareketinin son yıllarda kazandığı ivme ve görünümün bizi aslında bir rehavete sokmaması gerektiği.
Toplumsal cinsiyet eşitliği belki her zamankinden daha fazla dile getirilir oldu ama son zamanlarda görüyoruz ki kadınların kazanılmış hakları konusunda eğer biz mücadele ve dayanışmaya devam etmezsek bir takım gerilemeler söz konusu olabilir.
Zaten bu nedenle de kadınların kazanılmış haklarını korumak amacıyla kurulan üç kuruma bu yılki tema ödülü vermeye karar verdik; bir tanesi Türkiye’den EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu, ikincisi Arjantin’de başlayan ve kadın cinayetlerine karşı mücadeleleri bütün Latin Amerika’ya hatta dünyaya yayılan Ni Una Menos (Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz) ile Polonyalı kadınların kürtaj hakkı mücadelesinden doğan, kadın grevi pratiğiyle kadınların en temel haklarını savunan Strajk Kobiet (Kadın Grevi).
Yani tema ödülümüzü verdiğimiz kurumlar da aslında araftan çıkarak hep birlikte dayanışarak mücadele eden kurumlar.
Uzun yıllardır devam eden mücadelelerin artık somut meyvelerini almak ve belki de farklı yöntemler bulmak gerekliliğini ifade etmek istiyoruz. Sorunlar küresel ölçekte olduğu zaman küresel dayanışma çok önemli, o bakımdan bu yılki tema ödülümüzü dünyanın farklı yerlerindeki üç örgüte veriyoruz.
"Sinemayı da özledik"
Festival ikinci kez çevrimiçi yapılacak. Geçen yılın deneyimleri nasıldı?
Festival bu yıl sadece çevrimiçi gerçekleşmeyecek, hibrit bir festival yapıyoruz. Bu yıl 27 Mayıs-3 Haziran tarihleri arasında gösterimlerimiz çevrimiçi olacak. 4-11 Haziran tarihleri arasında da fiziksel gösterilerimiz olacak. Festival mekanlarımızdan biri Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi, bir diğeri de Cer Modern’deki açık hava sineması olacak.
Geçen yılki deneyim bu yılkine göre tabii çok farklıydı. Pandemi başladıktan sonra ilk reaksiyon veren ve çevrimiçi gösterimlerle festivali yapma kararı alan kurumlardan bir tanesi de Uçan Süpürge. O zaman pandeminin ne kadar süreceğini ve hayatımızı ne kadar etkileyeceğini bilemiyorduk.
Geçen yılki gösterimler hemen bulunmuş çözümlerle gerçekleştirildi, herkese açık bir şekilde yapıldı. Ancak zaman içerisinde bu son bir yılda çevrimiçi gösterimler bütün festivaller için adeta bir alternatif sinema salonuna dönüştü. Ben bundan sonraki yıllarda da festivallerin tabii ki fiziksel mekânlarda gerçekleştirilmeye devam edeceğini ama çevrimiçi gösterimlerin artık festival programlarının kalıcı bir parçası haline geleceğini düşünüyorum.
Biz de bu uygulamayı yapıyoruz bu sene kendi festivalimizde. Geçen yıl yaptığımız gösterimlerden farklı olarak bu yıl daha farklı bir çevrimiçi gösterim platformu ile çalışıyoruz; dünyada pek çok festivalin de işbirliği yaptığı Festivalscope’da filmlerimiz her akşam saat 18:00 ve 20:30 olmak üzere yayın açılacak ve üçer gün boyunca izleyiciler tarafından seyredilebilecek. Geçen yılki deneyimler tabii bundan biraz daha farklıydı; daha spontane, hemen çözüm bulmaya yönelikti.
Buna rağmen gösterimler hiç sorunsuz ve çok başarılı geçti. Bu yıl farkımız tabii ki çok daha önceden planlamalarımızı yapmamız, daha donanımlı bir platform ile çalışmamız.
İkisinin arasındaki fark bu oldu diyebiliriz ama tabii ki festival coşkusu anlamında değişen bir şey yok. Özellikle geçen sene pandeminin ilk başladığı zamanlarda festivali iptal etmeyerek çevrimiçi film gösterimleri yapılması seyircilere çok büyük moral olmuştu.
O zamanlar bu tip deneyimler çok da fazla değildi. Bütün izleyicilerden gösterimlerin ve festivalin ne kadar moral verdiğine dair tepkiler almıştık. Bu son bir yıl boyunca tabii ki izleyiciler de artık çevrimiçi gösterimleri bir şekilde hayatlarının bir parçası haline getirdiler. Sinemalar çok uzun süredir kapalı.
Sinemada film izlemeyi özleyen insanlar için artık çevrimiçi platformlar neredeyse bir alışkanlık haline dönüştü. Biliyorum ki herkes sinema salonlarında film izlemeyi çok özledi ama çevrimiçi film izleme pratiği de artık hayatlarımıza iyice yerleşti.
"Halk sağlığı önceliğimiz"
Uçan Süpürge'nin pandemi sürecine adaptasyonu nasıl oldu?
Yukarıda da söylediğim gibi Uçan Süpürge özellikle geçen sene hemen reaksiyon alarak Türkiye’de festivalini çevrimiçi olarak gerçekleştiren ikinci kurum oldu, iptal etmeyi ya da ertelemeyi düşünmedi ve o nedenle bence çok hızlı bir adaptasyon sürecinden geçtiğini söyleyebiliriz. Ancak bu yıl tabii pandeminin üzerinden de bir yılı aşkın bir zaman geçtiği için festivalimizi fiziksel olarak yapmayı bir nevi kafamıza koymuştuk diyebiliriz. Tabii ki halk sağlığı önceliğimiz.
Mutlaka alınan tedbirleri, verilen kararları takip ederek yapıyoruz ama herkesin de güvenli bir ortamda buluşarak film izlemeye hasret kaldığını düşünüyoruz.
O nedenle aslında bu yıl bizim için biraz daha zor oldu karar vermek açısından. Festival her yıl mayıs ayında yapıldığı için 27 Mayıs-3 Haziran tarihleri arasında olarak duyurmuştuk festival tarihlerimizi.
Mayıs ayından vazgeçmek istemedik ama pandemi tedbirlerinin fiziksel bir festivale bu kadar erken izin vermeyebileceğini düşünerek daha sonra festival tarihimiz 11 Haziran’a kadar bir hafta uzattık ve iki parçalı olarak gerçekleştirmeye karar verdik. Yukarıda söylediğim gibi birinci haftası çevrimiçi gösterimler ikinci haftasında fiziksel gösterimler olacak.
Festivalin ikinci bölümünde yönetmen konuklarımız da bizlerle birlikte olacak ve güzel bir festival geçireceğiz diye düşünüyoruz. Bir de tarihleri uzatınca haziran ayında gerçekleştirecek olmamızın avantajı açık havadan yararlanabilecek olmamız.
Cer Modern açık hava sinemasına kullanacak olmamız da seyircilerimize daha büyük kapasitelerle iç rahatlığıyla film izleyebilme imkanı sağlayacak. Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde de yapılan denetlemeler sonucunda uygun görülen kişi sayısına indirilmiş koltuklarda, verilen gerekli aralarla, dezenfeksiyonu yapılarak güvenli bir şekilde film izleme imkânı yarattık.
“Yüz yüze festival, çok daha güçlü bir bağ kurulmasına sebep oluyor”
Festivalin çevrimiçi olması neleri değiştirdi? Pandemi öncesi ve sonrası diye kategorize edecek olursak ne gibi farklar gözlemlediniz?
Festival dediğiniz şey aslında biliyorsunuz bir şenlik demek, festival insanların buluştuğu bir araya geldiği ve paylaşımlar yaptığı sadece film izlemek değil, filmler üzerine konuşup tartıştığı, belki yeni insanlarla tanıştığı bir ortam. Çevrimiçi platformlarda bunu tabii ki çok sınırlı olarak gerçekleştirebiliyorsunuz en büyük fark bu.
Festivallerin yarattığı ortamlarda pek çok sinemacı birbiriyle tanışma imkanına kavuşuyor. Festivallere yurtdışından gelenler yeni bir ülke görüyorlar, yeni insanlar tanıyorlar, kendi filmlerinin o ülkedeki insanlar tarafından nasıl algılandığını görme şansına sahip oluyorlar. Sinemacılar kendi meslektaşları başka sinemacılarla tanışacak bir ortam buluyorlar.
Tabii pandemi döneminde çevrimiçi yapılan gösterimlerde bu imkanlar ortadan kalktı. Zannediyorum en çok fark yaratan şey insanların bir araya gelememesi ve bir arada bulunamaması.
Çevrimiçi olarak siz her ne kadar bazı toplantılar, soru cevaplar vs de yapsanız sonuç olarak o aradaki mesafeleri kıramıyorsunuz ve gerçek bir şenlik gerçek bir festivale kavuşamıyorsunuz. O nedenle de aslında biz bu yıl mutlaka festivalimizin en azından bir bölümünü fiziksel olarak yapmak konusunda ısrar ettik.
Çünkü festivali festival yapan şeyin bu buluşmalar olduğuna inanıyoruz. Şanslıyız ki 4 - 11 Haziran tarihleri arasında bu buluşmaları yaşayacağız.
Açılış törenimizde, Nur Sürer, Zuhal Olcay, Ayta Sözeri, Demet Evgar, Ekin Fil, Gülin Üstün ve Ahsen Eroğlu ödüllerini almak üzere bizimle birlikte olacak, hem de filmlerini göstereceğimiz yönetmenlerimizin bazıları geliyor, Lübnan Semaları / Skies of Lebanon filminin yönetmeni Chloe Mazlo Fransa’dan gelecek. Onun dışında Nisan Dağ, Azra Deniz Okyay, Ayça Damgacı, Nebile Arı gibi yönetmenleri de festivalimizde ağırlama şansına sahip olacağız zannediyorum.
Tabii ki en büyük farklılık bu bence. Bu yüzden festivaller insanları bir araya getirebilecekleri alternatif ortamlar yaratmaya çalışıyor. Biz de hem çevrimiçi platformlardan hem de tarihleri uzatarak haziran ayının sıcaklığından yararlanıp, açık havada gösterimler gerçekleştirerek planladık.
Pandemi bizi bu anlamda yaratıcı olmaya sevk etti. Her durumda gelişen şartlara, koşullara adapte olmaya çalışıyorsunuz ve ona göre çözümler üretmeye başlıyorsunuz.
Bu yıl geçen yılın aksine 4-11 Haziran tarihleri arasında fiziksel gösterim de yapılacak. Sinema için fiziksel gösterim seyirci ve eser arasındaki bağı daha mı güçlü kılıyor?
Filmin izlenebilecek pek çok ortam var biliyorsunuz. Çevrimiçi olarak televizyonda izlenebiliyor, bilgisayarda izlenebiliyor, normal zamanlarda sinema salonlarında izlenebiliyor ama festivallerin bunun yanı sıra çok başka bir özelliği var. Yukarıda da söylediğim gibi festivaller bir şenlik, bir buluşma ortamı ve buradan yeni tanışıklıkları, yeni fikirler, yeni üretimler de olabiliyor. Gerçekten o filmleri yapanlar seyircilerle birebir temasa girme şansına sahip oluyorlar.
Çünkü diğer sanat dallarından farklı olarak filmi yaptıktan sonra seyircilerin reaksiyonunu birebir görme imkanınız çok daha az. Festivaller aslında seyirciler için o filmleri yapan insanlarla tanışma, filmleri yapan insanlar için filmlerini izleyen seyircilerle buluşma, onların gözüne bakmak, onlarla konuşmak ve verdikleri reaksiyonu birebir görmek imkanı sağlıyor.
Film üzerine yapılan sohbetler, başka konulardaki paneller ve konuşmalar farklı fikirlerin gelişmesine sebebiyet veriyor, birbirimizi anlamamıza imkan veriyor. O yüzden tabii ki bu fiziksel buluşmalar, yani festivalin yüz yüze yapılması her zaman için çok daha güçlü bir bağ kurulmasına sebep oluyor bence.
“Çocukları da unutmadık”
Son olarak ne eklemek istersiniz?
Son olarak söyleyebileceğim şey; herhalde Uçan Süpürge’nin son birkaç yıldır yapılmış en güçlü programlarından birini yaptık. Pandemi koşullarına rağmen iyi filmlerden oluşuyor programımız, bu yıl dünyanın her tarafındaki kadın yönetmenlerin çok iyi filmler çektikleri bir döneme denk geldik.
Dediğim gibi bu yönetmenlerin bir kısmını da Ankara’da ağırlayacağız. İzleyiciler kendilerine sorularını sorma imkanı bulacaklar. O nedenle biz herkesi bekliyoruz. 27 Mayıs’ta yapılacak çevrimiçi gösterim biletleri Festivalscope üzerinden satın alınabilecek. Fiziksel gösterimlerin biletleri de 1 Haziran’dan itibaren Biletix’te satışa çıkacak.
Tüm bilgilere buradan ulaşılabilir. Baharla birlikte başlıyor festivalimiz, bu arada son bir şey daha eklemek istiyorum. Çocukları da unutmadık festivalimizde. 9 Haziran saat 17:00’de Rocca Dünyayı Değiştiriyor adlı bir film göstereceğiz. Pippi Uzun Çorap adlı çok sevilen çocuk romanından esinlenerek çekilmiş bir film.
Özellikle kız çocuklarının çok seveceğini düşünüyoruz. Gençlik Parkı’nda gösterilecek film, Kent Konseyi ile işbirliği yapıyoruz gösterim için. Filmi de Cüneyt Cebenoyan Çocuk ve Sinema Platformu sağlıyor. O yüzden geleceği değiştirecek kız çocuklarımızı şimdiden bekliyoruz.
(BS/EMK)