Uçan Süpürge Vakfı, 24. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin teması olan “Araftan Çıkmak” başlıklı bir panel düzenledi.
Moderatörlüğünü Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Reyhan Atasü Topçuoğlu’nun üstlendiği panelde; cinsiyet eşitliği ve kadın hareketleri açısından bugün içinde bulunduğumuz durumu nasıl okuyabileceğimiz, kadın hareketleri olarak birikimlerimizi normalleşme sürecine nasıl taşıyacağımız ve ne gibi dayanışma ve mücadele stratejileri izlenebileceği başlıkları ele alındı.
Ankara CerModern’de açık havada gerçekleşen panelin yazar ve akademisyenlerden oluşan konuşmacıları, Prof. Dr. Deniz Kandiyoti, Prof. Dr. Alev Özkazanç ve Prof. Dr. Umut Beşpınardı.
Kandiyoti: Krizler sorunları günyüzüne çıkarır
Panelin ilk konuşmacısı Kandiyoti, İstanbul Sözleşmesi’ne değindi ve şöyle dedi:
“Panelimizin, yaratıcılığın en güzel örneklerinin sergilendiği bir kadın film festivali çerçevesinde yer alması beni özellikle mutlu etti. Zira önümüzdeki aylarda ve yıllarda “Araftan Çıkmak” için bütün yaratıcılığımızı kullanmamız gerekecek. Çok tehlikeli ve çelişkili zamanlardan geçtiğimizi biliyoruz. Bir yandan küresel planda birçok kazanımın elde edildiği bir devirdeyiz.
"Uzun zamandır bastırılan kadına karşı şiddet, cinsel taciz gibi konular tabandan gelen hareketlerle gündeme oturmuş durumda. Cinsel özgürlük platformlarının talepleri ise birçok ülkede karşılık buluyor.
"Diğer yandan özellikle 90’lı yıllardan itibaren yerel belirtileri birbirinden farklı olsa da toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin giderek geliştiğini ve eşitliğe yönelik taleplerin ateş̧ hattına sürüldüğünü görüyoruz. Bunun Türkiye’de en yeni örneği İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış süreci oldu.
“Pandemi süreci zaten var olan ve kapanma döneminde büsbütün keskinleşen eşitsizliklere gözümüzü açmıştır. Krizler bir çok sorunu su yüzüne çıkarır. Yaygınlaşmış neoliberal ekonomilerde, çocuk bakımı, eğitim, hasta ve yaşlı bakımı gibi alanlara yapılmayan yatırımların faturasının kadınlarının omuzlarına yüklendiğini her yerde görüyoruz. Türkiye’de daha da fazla görüyoruz.”
“Benim bu konudaki iyimserliğimin temeli Türkiye’de kadın hareketinin demokratikleşmenin kutup yıldızı olduğuna inancımdır."
Özkazanç: “Eski normale dönüş söz konusu olmayabilir”
24.’sü düzenlenen Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’ni kutlayarak, salgın koşullarında festivali gerçekleştirmenin büyük bir başarı olduğunu vurgulayan Özkazanç da şöyle dedi:
“Tarihsel olarak çok önemli bir kırılma anındayız. Tarih bir kez daha ve radikal bir şekilde geleceğe doğru açılıyor. Verilecek mücadelelere bağlı olarak geleceğe doğru yol alıyoruz. İçinde bulunduğumuz dönem pandemi üzerinden konuşuluyor, ama sınırlı değerlendirme yapmak doğru değil.
"Pandemi bir duraklama ve yenilenme sürecinin başlangıcına denk geldi. 40 yıllık dönemin sonuna geldik. Geçen 40 yılın kazanımları ne kadar güçlü ve ne kadar zayıf kazanımlardı? Bu gücü nasıl kazandık? Kimlere nasıl ulaştık ve nasıl ulaşamadık? Bu kazanımlar neden hızlı bir şekilde elimizden kayıp gidebiliyor ya da kadın hareketinin kazanımlarının içinde yer aldığı daha liberal demokratik kurumlar ve rejimler neden dünyanın pek çok yerinde bu kadar kırılganlaştı?
“Elbette ki yeni mücadele yöntemleri geliştirmek gerekecek, ama yeni mücadele araç ve söylemlerini sadece eski kurum ve mevcut yasaları geri çağırmakla sınırlarsak bunun etkili bir mücadele stratejisi olmayacağı da açık. Günümüzde çok daha düşmancıl reaksiyonlarla karşılaşıyoruz.
'Süreçten ders almalıyız'
“Eski normale dönüş söz konusu olmayabilir, mümkün de olmayabilir. Yeni dünyayı, yeni yönelimleri iyi anlamalıyız. 40 yıl deneyiminin çok iyi değerlendirilmesi gerekir. Kendi sorumluluklarımızı ve genel olarak muhalefet etme biçimimizdeki kör noktaları görmemiz gerek. Bunu kadın hareketinin kendini konumlandırması, sınırlılıklarının farkına varması ve bunları aşmak yönünde bir çaba göstermesi üzerine düşündüğüm için söylüyorum.
"Bu muhasebe pratiğinin amacının şu olduğunu unutmamak gerek; şimdi burada derhal harekete geçmekle ilgili acil bir ihtiyacımız var, gelecek kuşaklar daha eşit ve özgür bir toplumda yaşasın, onlar da devam edebilsin diye. Küresel kadın hareketi katkısı elzem ve gerekli ama yeterli değil. Bu süreçten ders almalıyız.
“Ben kadın hareketlerinin insanlığın bu kritik kavşağında önemli bir rol oynayacağına inanıyorum. Kolektif akıl galip gelirse, insanlık bu yeni çağa hazırlıklı olarak girebilir. Kadın hareketinin yaratıcılığı ve radikal potansiyelleri bence yeniden icat edilmeyi bekliyor.
"Yeni çağa uygun biçimde her şeyi yeni baştan düşünmemiz gerekiyor, bu ciddi potansiyel ancak diğer eşitlikçi hareketlere katılarak gerçekleşebilir. Kesişimsellik, taban örgütlenmesi gibi kavramlar üstünden verilecek mücadeleler, feminist mücadeledeye damga vuracaktır."
“Yeni kuşağın dayanışma biçimi umut verici”
Konda ve Metropoll verilerince, yıllar içindeki kadın hareketi dönüşümünden söz eden Umut Beşpınar’ın açıklamasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“Türkiye’de kadın hareketi ve mücadelesini üç boyutun kavşağında görüyorum; toplumsal dönüşüm, kadınların bireysel deneyim ve pratikleri, siyasi iktidar politika ve söylemleri. Üç boyutun birbirleriyle ilişkisini dikkate almalıyız. Siyasi iktidar politika ve söylemlerine bakarsak, kadın hareketleri kazanımlarına karşı artan saldırıyı görüyoruz.
"Örneğin İstanbul Sözleşmesi’nin bir gecede feshedilmesi. Arka planda sürekli tekrarlanan iç ve dış tehditlerden öne çıkan ise, korunması gereken kutsal aile, annelikle sınırlı kadınlık, devlet tarafından kadının emeği pahasına desteklenen aile.
“Konda’nın Ağustos 2020’de yürüttüğü İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin bir araştırması oldu. Konda, 32 ilin merkezinde 110 ilçede 200 mahalle ve köyde 3569 kişiyle yüz yüze görüştü ve İstanbul Sözleşmesi’ni bilip bilmediklerini sordu. Toplumun yüzde 35’i Ağustos 2020’de sözleşme içeriğini kısmen biliyordu. Yüzde 62’si net bir şekilde bilmiyordu. Bilenlerin yüzde 36’sı sözleşmede kalınmalı diyor, yüzde 7’si ise çıkılmalı diyordu.”
(BÖ/EMK)