28 Ekim gecesi Avrupa'nın en gözde konser salonlarından birisi olan Güzel Sanatlar Sarayı, çok kısa bir süre önce Türkiye'yi de sallayan Sezen Aksu'nun "Türkiye Şarkıları"nı konuk etti. İktisadi Kalkınma Vakfı'nın (İKV) başını çektiği iki yüzü aşkın sivil toplum kurum ve kuruluşundan oluşan Avrupa Hareketi sponsorluğu ve önderliğinde gerçekleştirilen bu konser, Avrupa'nın başkenti Brüksel'de yapılan çok etkili bir lobi çalışması oldu.
Konserde Sezen Aksu'ya İzmir Devlet Opera ve Balesi Orkestrası, Oniro Rum Müziği Grubu, Los Paşaros Sefaradis Musevi Müziği Grubu, Enderun Klasik Türk Müziği Grubu, biz Feriköy Vananants Ermeni Korosu ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Çocuk Korosu eşlik etti. 2 bini aşkın kişilik konser salonu, neredeyse hıncahınç doluydu. Çoğunluğu yabancı davetlilerden oluşan konuklar arasında Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, eşi Berna Yılmaz, Türkiye'nin Belçika Büyükelçisi Erkan Gezer ve Türkiye'nin AB daimi temsilcisi Büyükelçi Oğuz Demiralp gibi "bizden" isimler olduğu gibi, AB-Türkiye Karma Parlamento Eşbaşkanı Joost Lagendijk, AB eski Türkiye masası şefi Alain Servand, Belçika devlet bakanı ve hükümet sözcüsü Jos Chabert ve Kamu Düzeni Bakanı Robert Delathouwer ile Ermenistan'ın Brüksel elçisi Edward Panoian'ın da aralarında bulunduğu pek çok önemli diplomat ve temsilci de hazır bulundu.
Aday ülkelerin birleşme takvimlerinin ele alınacağı Helsinki Zirvesi öncesi, AB Konvansiyon Toplantısı'nın yapıldığı Brüksel'de verilen bu muhteşem konser, Avrupalı dostlarımıza önemli bir gerçeği göstermesi açısından çok büyük önem arzediyordu. Konser öncesi Mesut Yılmaz'ın konuşmasında da değindiği gibi, çok kültürlü bu mozaik, tarihten bu güne değin Türkiye'de bir arada yaşamıştı ve bu mozaiğin bir arada ne denli uyum ve barış içinde varolabileceğinin kamu "Türkiye Şarkıları" ile notalara dökülmüştü. Sezen Aksu da, Türkiye'nin değişik, zengin kültürlerden oluşan ilginç bir ülke olduğunu vurgulayarak "Bizi kalbinizle dinleyin, kalbinizle anlayın" sözleriyle başladı konsere.
Yurttaşlık görevi
Geçici bir şuur kaybından birdenbire ayılan bir hasta misali yeniden doğmuş kadar sevinçli ve coşkulu idik. Hala uyumaya devam etmemizi isteyen malum bir çevrenin çatlak ancak cılız sesleri dışında, bu konserin sembolize ettiği değerlerin, eşitlik, özgürlük ve kardeşliğin tüm ülkede coşku ile sahiplenilmesi, ülkemizin geleceği adına bizleri son derece ümitli kılıyordu. Sarı Gelin'i aynı ezgide, üç dört ayrı dilde söyleyebilen bir halkın onurlu ve güvenli geleceğinden kim kuşku duyabilirdi ki?
Ancak Brüksel'deki konser, o sık sık kızdığımız Avrupalı dostlarımızın bizleri dürtüklemesi sayesinde, tekrar yücelttiğimiz ortak mozaiğimizi tüm dünyaya seslendirmemize bir vesile olması açısından kabına sığmayan bir önem arzediyordu.
İki yüz kişiye yakın konser ekibi olarak, bu sefer de onurlu bir yurttaşlık görevini yerine getirmenin gururunu yaşıyorduk. Mehmet Altan'ın da paylaştığı bir tespit olarak. Sezen Aksu ve Vartanants Ermeni Korosu'nun Türkçe ve Ermenice seslendirdiği 'Sarı Gelin' türküsü, konserin anlam ve sanat olarak doruk noktasıydı. Orada tercümana veya sözlere hiç gerek kalmıyor belki bin, belki iki bin, belki de daha fazla bir süredir Anadolu'da yaşayan tüm halkların öyküsünü o ezgide yüreğinizin derinliklerinde hissedebiliyordunuz.
Vartanants Korosu, bu onurlu yurttaşlık görevinde Ermeni halkını en mükemmel şekilde temsil etti.
Bu konserde hem Ermeni asıllı sade bir Türkiye vatandaşı olarak, hem Agos yazarı olarak, hem de Vananants Korosu üyesi olarak bulunduğumdan, aslında bana tüm bunları taşıyabilecek bir kaç yürek lazımdı. Tek yürekle taşıyabildiklerimi sizlere kelimelerle bu kadar anlatabildim. Ancak 28 Ekim gecesi Brüksel Güzel Sanatlar Sarayı'nda, size anlatabildiklerimden çok daha fazlası, tüm Türkiye vardı... (ME/NH/BB)