Kendimi bildim bileli “Barış” sözü edilir. O kadar çok edilir ki, neredeyse tüm resmi yetkililer Mustafa Kemal’in o ünlü “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü her fırsatta ne kadar çok barışsever bir “millet” olduklarını dile getirmek için referans olarak gösterirler. Hep dillendirirler de barışı, neden bir türlü barış zuhur etmez.
Barış, hayatlarımızda hak ettiği yeri almaz. Hiç düşünmezler mi; neden insanlar birçok insana göre yenilmeyen, içilmeyen ve çok da soyut diye düşünülecek bir kavramı hayatın vazgeçilmezi olsun diye bu kadar çok içselleştirirler. Bu kadar çok dillendirir. Bu kadar çok kendini katarak savunur. Düşünmezler!
Çünkü savaşın, şiddetin, silahın cazibesinden, rantından devasa varsıllıklara egemenler sahiplik ederler de ondan. İşte Barış isteyenlerin inadına, savaş, şiddet, diyenlere karşı, barış taraftarları daha çok örgütlenmek daha çok seslerini çıkarmak zorundalar.
Bu sene 1 Eylül Dünya Barış günü vesilesiyle Türkiye Barış Meclisi alanlarda olacak. Bu kez bir mekanla sınırlamamış. İstanbul, Adana, Bursa, Trabzon ve Diyarbakır’da Barışın ve Kürt Sorununun Demokratik Çözümü talebinin gür sesi kitlesel olarak bir kez daha dile gelecek.
Ben de Barış taraftarıyım
Ben de bir Barış taraftarıyım. Türkiye Barış Meclisinin de delegesiyim. Bu vesileyle en çok ihtiyacımız olan Barışın gelmesi için bu sese el vermenin, omuz vermenin, ses vermenin, güç katmanın gereğine inananlardanım. Haydi, Türkiye’nin Barışı için 31 Ağustos Pazar günü “Sadece Barış” demek için, “Sadece Kürt Sorununun Barışçı ve Demokratik Çözümü için alanlarda olmak gerek” sözüne güç katmalı…
Bu vesileyle bu hafta köşemin devamını Türkiye Barış Meclisinin bildirisine ayırmak istiyorum.
”Kürt sorununu silahlı yöntemlerle bastırmakta sergilenen ısrarlı tutum, çatışma ve operasyonların devam etmesine, her gün kan akmasına, çocuklarımızın ölmesine neden oluyor. Ormanlarımız yakılmaya, korucu işgali dolayısı ile köye dönüşler engellenmeye, yeni korucu kadroları oluşturulmaya devam ediliyor.
Gazeteler kapatılıyor, televizyonlar karartılıyor. Herkesin eşit, özgür ve barış içinde yaşamını güvence altına alacak köklü bir anayasa değişikliği ve gerçek bir demokratikleşme süreci yerine, sorunları öteleyen bir yaklaşım sergileniyor. Demokratikleşme program ve projeleri hayata geçirilmiyor. Seçim ve siyasi partiler yasasındaki haksız düzenlemeler gündeme bile alınmak istenmiyor.
Cumhuriyet tarihi boyunca başta Kürtler olmak üzere bu ülke topraklarında yaşayan tüm halklara, farklı inanç ve kültürlere, her türden muhaliflere yönelik gerçekleştirilen inkar, ayrımcılık ve yok etmeleri, katliamları, faili meçhulleri, suikastları tümüyle masaya yatıran geçmişle yüzleşme ve gerçekleri ortaya çıkartma süreci yerine, olayların sorumluluğunu sadece belli bir dönem içinde belli kişilerin bireysel hırs, tutum ve komploları ile sınırlı tutan bir yüzeysel yaklaşım, sorunu kimi güç odaklarının arasındaki çatışmayı çözmeye sıkıştıran bir anlayış ortaya konuyor.
2008'in ilk yarısında ölen 178 kişi ve savaş ekonomisi
Kürt sorununun operasyon ve çatışmalarla çözümündeki ısrar nedeniyle sadece 2008 yılının ilk yarısında 178 kişi yaşamını yitirdi. Öte yandan savaşa harcanan her kuruş ekmeğimizi küçültüyor, bizim emeğimiz ve alın terimizden götürüyor. Savaş ekonomisi sadece siyaseti değil bütün ilişkileri kirletiyor. Türkiye sorunlarını, içerde diyalog yolu ile çözememenin ağır bedelini, uluslararası arenada yeni bağımlılıklar getiren pazarlıklarla ödüyor.
Bu koşullarda Türkiye'nin gerçek barışa olan ihtiyacı, kendini her geçen gün daha fazla dayatmaktadır.
Bu ülkede tüm halkların, inanç ve kültürlerin eşit, özgür ve barış içinde birlikte yaşaması yönündeki taleplerimizin yok sayılması, duymazlıktan gelinmesine artık tahammülümüz kalmadı. Bu nedenle bugüne kadarkilerden çok daha kararlı ve güçlü biçimde ses vermek için birlikte hareket etmek, adımlarımızı büyütmek, barıştan yana söyleyeceklerimizi ortaklaştırmak kararlılığındayız.
Kürt sorununun barışçıl çözümü için buluşuyoruz
1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısı ile ülkenin her köşesinden barışa dair çağrılarımızı yapmak üzere buluşmak, barışın hepimiz için en onurlu ve insani çözüm olduğunu bir kez daha haykırmak istiyoruz. Vicdanlarımızın sesine kulak veriyor ve 31 Ağustos'ta ortak pankartlarımız ve sloganlarımızla alanlarda buluşuyoruz. Ölümlere seyirci kalmayacağımızı bir kez daha vurgulamak için, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için buluşuyoruz.
Haklarımızın ve hukuk devletinin teminatı olacak yeni bir anayasa için, birlikte yaşam, birlikte demokrasi ve birlikte eylem için, özgürlük, eşitlik ve barış için buluşuyoruz.
Halkların kardeşliğinin ve barışın düşmanı olan ırkçılığa, ayrımcılığa, militarizme 'hayır!' demek için buluşuyoruz. Barıştan, özgürlüklerden, emekten yana olan herkesi Barış buluşmamızda el ele vermeye çağırıyoruz.
31 Ağustos 2008 Pazar günü İstanbul, Diyarbakır ve Adana'da 'İnsanca Yaşanabilecek bir Türkiye' için yüzbinlerin katılımı ile gerçekleştireceğimiz barış mitinglerine başta Bursa ve Trabzon olmak üzere ülkemizin değişik yerlerindeki barış buluşmalarına tüm yurttaşlarımızı davetediyoruz.” (ŞD/NZ)